Yavaşça üzerinden kalktım.
"Çık odamdan." dedim sert tonumla. Ürkütmüştüm.Bir süre yüzüme şaşkınca baktı.
"Çık!" diyerek kükredim. Hızlı hareketlerle odamdan çıktı.
"Günah... Kendi günahım..." dedim kendi kendime. Yorulmuştum artık. Herkesin Tanrı'ya olan bu müthiş bağından bıkmıştım. Öfke doluydum yaradana. Hayatımı bu şekilde biçimlendirdiği için, Dünya'ya adaletsizlik yerleştirdiği için nefret duyuyordum.
Kimse gerçekleri bilmiyordu. Yalanlara kanmış hayatımızı yaşıyorduk. Bazılarımız yalanlarla yaşar bazılarımız yalanların içindeki gerçeklere tutunurdu. Saf gerçeklik yoktu bu dünyada. Gerçekleri bilip de yaşayanlar gizlenir, acı çekerdi. Oysa ki gerçekleri, doğruyu araştırmak yanlış değildi. Bir şeyleri sorgulamalıydık. Hayatın içine dalmalı ve varoluşumuzu çözmeliydik.
Hiç kendinizi karanlık kuyunun için de yapa yalnız gördünüz mü? O kuyuya bile bile atladınız mı, düştünüz mü ya da biri sizi göz göre göre itti mi? İşte bende tüm bunların hepsi de oldu. Ne kadar çıkmaya çalışsam bir şeyler beni tekrar kuyuya atıyordu. Kuyuya ilk atlayışım annemin ölümüyle oldu. Onu o şekilde görüşüm kuyunun karanlığıydı. Tıpkı o gün gördüğüm olayın karanlığı kadar karanlık ve korkunç. Annemin ölümünü bu gözlerle gördüm. Son nefesine kadar bu gözlere hep hüzünle baktı. Belki seviyordu belki de bu ufacık bedeni olan evladına acıyordu. O günden sonra onunla olan tüm anılarımdan nefret ettim . Bana olan bakışlarından, zoraki gülümseyişlerinden, başımı okşayışlarından...
Beni korumak isterken yalnızlığa, dipsiz karanlık kuyuya iten annemdi. Kadınlardan nefret etmemi sağlayan kadın olmuştu. Ölümü ilk yıkımım, ilk dönüm noktam olmuştu. Onu başkalarının yanında mutlu görürdüm, gözlerindeki o ışıltılar beni görünce sönüyor, göz alıcı gülümseyişi zoraki bir hal alıyordu. Her zaman gözleri dolu dolu bakardı.
Küçük bir çocukken vücudundaki yaraları hastalığı sanırdım. Hastalığından bana öyle davranıyor derdim. Geçer gider, yok olur sanırdım. Şimdi annem yok. Geçer gider dediğim yaralar sırtımdaydı ve sonsuza dek var olacaktı. Çektiği acıları anlasam da nefretimi dindirmiyordu. Onca acıya neden göğüs germişti? Onca yaraya neden susmuştu?
Gerçekler neden saklanırdı? Oysaki saklanmaması gerekirdi! Elbet bir gün ortaya çıkacak olan şeyi neden saklıyorduk? Neden gerçekler karşısında boynu eğiktik? Neden, neyden korkuyorduk? Tanrıdan mı? Hani o her şeyi bilir ve duyardı? Bunu yapmanın ne anlamı kalıyordu?
Tüm bunları saatlerce düşünüyordum. Sorduğum soruların yarım yamalak cevabı vardı. Bazende hiç yoktu. Akşam yemeğini hatırlayınca yataktan doğruldum. Aç değildim ama velet yemek yapmasını bilmiyordu. Bu evde yaşadıkça birbirimizden sorumluyduk. Yere fırlattığım tişörtü yerden alıp giydim. Aşağı indiğimde mutfaktan sesler geliyordu. O salak yemek mi yapıyordu ya da yapmaya mı çalışıyordu? Mutfağa alel acele girdim. Sonuçta beceriksizdi. Etrafı dağıtmasından endişeleniyordum. Orta boylu, kısa sarıya kaçan saçları olan, dar kot pantolonun paçasını bir kez katlamış, üstüne beyaz gömlek giyen kızı görünce afalladım. Tanıdık gelen bir şeyler vardı. Hizmetçi desem teyzem hizmetçi tutmuyordu. Yemeğe tuz atışını izledim.
"Kimsin?" diye sordum soğuk bir o kadar da sert sesimle. Elinde tutuğu tahta kaşık yere düşmüştü ve küçük tiz seste bir çığlığa benzer ses çıkarmıştı. Bana döndüğünde hâlâ kim olduğunu çıkaramamıştım.
"Arselen..." dedi şaşkınca. Tanıyordu beni!
"Kimsin?" diye sordum tekrar, bir adımda ileri atılmıştım. Etrafı incelemeye başladım.Çok dağılmıştı. Ocağın başına geldiğimde ne pişirdiğine baktım. Çorba yapıyordu. Yanda duran kaşığı alıp temizledim. Çorbadan bir kaşık alıp tadına baktım. Aldığım tatla burun kemerimi sıkıştırdım.
![](https://img.wattpad.com/cover/92063021-288-k378277.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Teen FictionBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...