Değişim

605 24 0
                                    

  "Tamam, sessiz olun." diyen hocaya yöneldim. Herkes işine bakmaya başladığında hocanın saçma etkinlikler yapmadığına şükrettim. O kendi dosyalarıyla boğuşurken sınıftakiler ya telefonuyla bir şeyler yapıyor ya kitap okuyor ya konuşuyor -her zaman ki kızlar- ya da test çözüyordu.   Telefonumu cebimden çıkarıp gruba mesaj attım. Bugün burada çok bile kalmıştık.

"Sıkıldım, gidelim mi?" Yağız'a baktığımda bana baktı. Bakmaya devam eden diğer gözleri ise es geçiyordum. Bu çocuğu anlayamıyordum. Kaş göz işareti yaparak tekrar sordum ve birden elimi tutan Ebrar'a baktım. Endişeyle bakan yüzüne ifadesizce yöneldim.

"Gitme!" dedi. Ona bakmaya devam ederken gözlerim ela gözlere kaydı.

"Siz gelmeyin, ben giderim." diyerek ayağa kalktım. Ani kalkışım hocanın ve tüm sınıfın dikkatini çekmişti. 

"Lavaboya gidecek hocam." diyen Yağız'a kaşlarımı çattım. Ne lan öyle kızlar gibi lavaboya gönderiyordu. Hocanın 'Tamam' diyen sesini duyar duymaz sınıftan çıktım.

***

Güneş'in gökte ışıl ışıl parlaması bu dar ıssız sokakları aydınlatmaya yetmiyordu. Yürüdükçe ergenliğimi hatırlıyordum. Karanlıkta ağlayışlarım, kovalamalarım, kaçışlarım, öfkelerim, acımasızlıklarım, zevkten çıkan çığlıklarım... Bir bir geçiyordu gözlerimin önünden. Yıkılmak üzere olan evlerin önünden geçip depoya girdim. Depoyu tehlikelere karşı koruyan gardiyanlara baktım.

"Yine mi dayak yemek için geldin."

"Bu sefer yemeye değil yedirtmeye geldim, Fero." deyince yüzü soldu. Aslında pek konuştuğumuz olmadı. Ama seviyordum bu adamı.

"Hadi gir bakalım." dedi kendini toparlamaya çalışan Fero.

Kapıyı açar açmaz uzun zamandır duymadığım heyecan dolu bağrışlar kulaklarımı sömürmeye başladı. Maçları düzenleyen adamı görünce yanına gittim.Her zamanki metalci kılığındaydı. Bazen satanist olduğunu düşünmedim değil. Uzun düz saçlarını arkaya bağlamış, gözlerine sürme sürmüş, tırnaklarını siyaha boyamış ve birden fazla küpe takmıştı.Beni görmesiyle yüzünde büyük gülümseme belirdi. Tip ve karakter bakımından tuhaf olsa da ismi klasikti, Burak.

"Geleceğini duyunca şaşırdım. Bir daha uğramazsın diye düşünüp, üzülüyordum. Sana mı yoksa karşı tarafa mı?"

"Bundan sonra kendimi tutmayacağım." dedim. Onu şaşırttığımı biliyorum. Ne de olsa acı çekmekten hoşlanan biriydim. Kriz zamanlarımda bana yarımı çok dokunmuştu. Bunu kabul etmiyordu fakat tehditlerimle yapmak zorunda bırakmıştım. Ona her konuda minnettardım.

"Emin misin?" diye sordu endişeyle. Başımı salladım.

"Hazırlan o halde. Bundan sonra sensin." demisiyle boş bir köşeye geçtim ve ellerimi sarmaya başladım. Yanıma gelen Burak;

"Hazırsan ortaya alalım." dedi. Oturduğum yerden kalktım.

"Şunu çıkart!" diyerek tişörtümü gösterdim. Yüzüne değişik bir gülümseme yayıldı.

"Aklındakini unutmalısın." dedim. O sırada da tişörtümü çıkardı. 

"Umarım öyle bir günüm olur. Yatağına giren kızları kıskanıyorum. Senin ki kadar güzel bir vücut görmedim ve ben bu vücuda sadece vurmakla görevliyim." dedi iç çekerek.  Evet anlayacağınız gibi gaydi. Bunu saklamaktan da korkmazdı. Bu  söylediğiyle kafasına vurdum. Ardından da sahnenin ortasına geçtim. Sahne dediğime bakmayın izleyenlerin yaptığı yuvarlak bir alandan ibaretti. Şu filmlerde olduğu gibi. Karşımda en az benim kadar kaslı sarışın, kahverengi gözlü biri vardı. Burak ortada kuralları söylerken karşımdaki adamın gözlerinin içine baktım. İlk adım; gözlerle korkutmak. 

Dönüm Noktam - TAMAMLANDI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin