Yankı'dan devam
Onunla olmak tarifi olmayan kurabiye gibiydi. Yiyemeyecek kadar sıcak ve neyli olduğunu bilmediğim. Beni hangi tadın beklediğini bilemediğim. Ancak tadarak anlayabileceğim bir histi. Tadını alırken ki o tanıdık his , bana bahşettiği aşk tutkusu dünya da yoktu. Mavi gökyüzünün ihtişamı her yeri kaplıyordu. Balkonda oturmuş ilkbaharın getirdiği güzellikleri izliyordum. Kahvemden bir yudum alıp, gökyüzünü izlemeye devam ettim. Bu sırada da Arselen ile geçirdiğim anları zihnimde tekrar tekrar canlandırıyordum. Şen kahkahalarını ve en önemlisi o kahkahaların arasında beliren gamzelerini. Onunla ilgili hiçbir şey bilmediğimi son zamanlarda fark etmiştim. Ne çocukluğunu, ne de yaşadıklarını... Bu kadar muhteşem gülüşe sahip olan birinin, neden gülmedigini? İzmir'de ne yaşadı da onunla ilgili tek bir haber gelmedi. Anneme bu konuyu ne zaman açsam başka şeylerle ilgilenerek konuyu kapatıyordu. Önümde büyük bir ket vardı. Ne ben o duvarı kaldıra biliyordum ne de o duvarın sahibi kaldırabiliyordu. Onunla zaman her ne kadar güzel geçse de aramıza giren bilinmezlik bazen bizi yabancılaştırıyordu. Sadece büyük bir duvar olsa, neyse derdim. Kalındı bu duvar. Çok kalındı. Ne birinin o duvarı geçmesine izin veriliyor ne de o duvarı kaldırmıyordu Arselen.
Gözlerimin aniden bir çift elle kapanmasıyla irkilerek ayaklandım. Sert ve büyük ellere sahipti. Parfüm kokusunun ciğerlerime hücum etmesiyle kim olduğunu anlamakta zamanımı kaybetmedim.
"Arselen?" dedim sinirlenmiş gibi. Tabi ki sinirli değildim. Ellerini gözlerimden çekip karşıma geçti.
"Seni her gün buralarda toplamaktan yoruldum." diyerek sitem etti. Burayı ne kadar çok sevdiğimi anlamış olmalıydı. Çünkü eve adım atar atmaz buraya uğruyordum. Kışın yapamadığım için çoğunlukla bu aylarda geliyordum. Manzarası, ılık rüzgarı, güneşin küçük ışınları ve havasındaki hüzün. Ne kadar mutlu olsam da burada hüzünlü parça eşliğinde durmak beni rahatlatıyordu. Özellikle kendimi mutsuz hissettiğimde gelirdim. Bugünlerde de bunu hissediyordum. Arselen beni o kadar alaşağı ediyordu ki. Neyi, nasıl düşüneceğimi bilmiyordum. Annemlere yakalanmamak ise şimdiye kadar mucizeydi. Bir ara kendimi ayakta alkışlamam gerekirdi.
"Yine daldın, Yankı!" diyen sesle düşüncelerimden uzaklaştım. Yerime oturmamla o da karşımdaki sandalyede yerini aldı.
"Ne düşünüyordun?" diye sordu ciddiyetle.
"Seni..." dememe gülümsedi.
"Beni mi?" dedi şakasına alarak. Ben ise ciddiyetimi bozmadan konuşmaya devam ettim.
"Senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum Arselen. Bu da sinirimi bozuyor son zamanlarda." Tek nefeste söylemiştim. Konuşmanın ciddiyetini anlayıp omuzlarını dikleştirdi.
"Buna neden çok takılıyorsun. Ben senin yanında gerçekliğe bürünüyorum." Başımı salladım.
"Biliyorum... Ama gruptakiler seni benden daha çok iyi biliyorlar. Mesela geçmişini..." dememle konuşmamı bitirmeme izin vermedi.
"Geçmiş, geçmişte kaldı Yankı! Ben geçmişi unutalı çok oldu. Onların bildiği geçmişim asıl geçmişim değil. Bunu bu kadar çok düşünme." dedi kaşlarını çatarak. Bugünlük bu kadar konuşmanın yeterli olduğunu belirtmişti. Ama bu şekilde bitiremezdim.
"Ben, senin hakkındakileri bilmek istiyorum. Her şeyinle..." dedim. Gözlerindeki öfke gittikçe artıyordu. Bir şeyleri saklamak ve onlardan kurtulmak istiyordu. Ona bu kadar acı veren şeyi merak ediyordum. Eğer bulursam, o acıyı ondan koparırsam her şey yoluna girecekti. O mutlu olacaktı. Bir şeylerden kaçmayacak, bir şeyleri düşünüp durmayacak ve sonsuza kadar gülümsemesinden mahrum olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Teen FictionBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...