Pazar günü yb yayınlayacağımı söyledim biliyorum. Aslında bölüm hazırdı sadece zaman bulamamıştım. Kendimi affettirmek için Arselen&Yankı dans videosunu hazırladım. Umarım affedersiniz. Okuyup da vote yorum yapmayan arkadaşlar. Yorum atmazsanız bile en azından votelemenizi isterdim.
Arselen den
Ağrıdan patlayacak olan başımı ovalayarak yataktan doğruldum. Neredeydim ben? Bir süre öylece durup etrafımı taradım. Kahve renginin esir aldığı yatak odasında tek mavi olan yatağın üzerinden kalktım. Yanımda uyumakta olan çıplak adamı umursamadan pencereyi açtım. Uyumakta olan adam, soğuk rüzgarın tenine değmesiyle kıpırdanmıştı. Umursamadan yerde duran pantolonumu giyip pencereye yaklaştım. Adımlarım hayattan umudunu yitirmiş, enkazların arasından ilerleyen insanın adımları kadar yavaştı. Cebimde her zaman yerini alan sigaramı çıkarıp yaktım. Umut bulmuştum, hayal kurmuştum... Yine becerememiş yıkı vermiştim her şeyi. Dumanını çektim ciğerlerime. Gözlerimi kapadım karşımda tüm ihtişamıyla duran bu şehre. Yaşamak yakıyordu ruhumu. Param parçaydı kalbim. Yalnızlık esir almıştı ruhumu. Kirli olan ellerim ruhumu da kirletir olmuştu.
İzmir sabaha uyanıyor ben ise ölüme koşuyordum. Ölüm denen illet bir bana uğramıyor olmalıydı. Gözlerimi yine bir sabaha açmış nefes alıyordum. Kapılarımı kapadığım o umut, zili çalıp kaçmıştı. Ve ben yine yalnızlığı almıştım içeriye.
Çektiğim dumanı dışarıya verdim. O dumanlar içerisinde kaybolmak istedim. Sert rüzgar yüzümü yalayıp yutarak devam etti yoluna. Hayatta böyle değil miydi? Sikkesini atıp gidiyordu. En büyük darbeyi annemin ölümüyle vurmuştu. İkinci sikkesini sevdiğim adamla vurmuştu. Bir duman daha çektim ciğerlerime. Yavaşça gökyüzüne doğru üfledim içimi talan eden zehirli dumanı. Gözlerim istemsizce kapandı. Birden beliri verdi annemi hatırlatan o gözler. Onun gibi bakıyordu. Şefkatli bir o kadar da sevecen. İnsanın içini ısıtan o ela gözler. Nefret ediyordum o gözlerden. Geçmişimi hatırlatılması ise çabasıydı adeta. Yüreğimi deliyordu. Kan revan içindeki kalbimi hissettiriyordu. Yaşadığımı söylüyordu. Her şeye rağmen ayakta kaldığımı ve ne kadar güçlü bir adam olduğumu anlatıyordu.
Derin bir iç çektim. Neden oydu, neden bendim? Milyonlarca insanın arasında neden o olmak zorundaydı. Şuan yatakta uyumakta olan bu adam değilde de neden oydu? Öfkeyle harmanlandım. Bu öfke kendimeydi.
"Bana adını veya telefon numaranı bahşetmeyi düşünüyor musun?" Diyen sese yönelmeden konuşmaya başladım
"Giyinip çıkabilirsin." Sesim sert çıkmıştı.
"Hey, ne diyorsun sen?" dedi. Sesine hayal kırıklığı yer edinmişti. Umursamadan döndüm tanımadığım adama. Günlerim içmek ve birileriyle yatmakla geçmişti. Buna rağmen kafamın içindekileri dağıtmamış ve tüm cesaretimle annemi ziyarete gidememiştim. Bana doğru yönelen adamı inceledim ve kendime bir küfür savurmuştum. Kumral saçlı, ela ya yakın gözleri, keskin çehresi, buğday teni vardı. Gerçekten her yatağa attığım adam ona benzemek zorunda mıydı? Resmen kendime işkence çektiriyordum. Onu hayatımdan çıkarmaya çalıştıkça merkeze yerleştiğini hissediyordum. Oysaki ben onun hayatında yabancıdan farksızdım.
"Çıplak çıkmak istiyorsan halledebilirim"
Sesimdeki öfke ona ulaşmış dediğimi tekrarlamadan odadan çıkmıştı. Sigaramı kül tablasın da söndürdüm. Saçımı diplerinden çekip yerde duran tişörtümü aldım ve odadan çıktım. Otelin barına gitmeyi amaçlayarak asansöre bindim. Sessize aldığım telefonuma baktım. Binlerce mesaj ve yüzlerce arama vardı. Ama Yankı bir kez dahi aramamış mesaj atmamıştı. Telefonum cebindeki yerini alırken asansörden indim. Bara gitmeyi es geçip otelden dışarı attım kendimi. Hızla park ettiğim arabaya atladım.Nereye gittiğimi bilmeden sürüyordum. Geçtiğim yollar yabancı değildi. Zaten buraların yabancısı değildim. Bura doğduğum ve annemle yaşadığım şehirdi.
***
Ayaklarım yavaşça anneme doğru ilerliyordu. İlerledikçe kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Yılların ardından gelebilmiştim. Sedef Polat...
"Anne..." durdum konuşamıyordum. Ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Onu ne kadar çok sevsem de bir o kadar da nefret ediyordum. Beni koruyarak giden bu kadından nefret ediyordum. Beni doğuran, tüm şefkatini veren bu kadını bir o kadar da çok seviyordum. Mezarının başına geçip çömeldim. O küçük kız gibi sarılıp ağlamalı mıydım? Toprağını avuçlarıma alıp koklamalı mıydım? Toprağa düşen damlayla gökyüzüne baktım. Yağmur yağmayacak kadar güneşliydi. Yanaklarımda hissettiğim şeyle ellerim yanaklarıma gitti. Ağlıyordum. Onun için gözyaşı döküyordum.
"Söz vermiştin bana. Gitmeyecektin hani. Hani beni her şeyden koruyacaktın. Hani beni o adamdan uzak yerlere götürecektin. Hani mutlu olacaktık anne. Hiç bir sözün anlamı kalmadı. Biri ölünce sözlerin kıymeti var mı bilmiyorum." Dedim ve burnumu çekip konuşmaya devam ettim. Anladım ki şimdi durursam bir daha hiç konuşmayacaktım.
"Sen beni bırakıp gittin ya. O an tüm sözler geçerliliğini yitirdi anne. Gözlerimin önünde cansız bedeninle dahi bana o acıyarak bakışını unutamıyorum. Belki bilmiyorsundur senden sonra ne hale geldiğimi. Ben anlatayım. Hani sen gittin ya! Konuşmaz oldum birileriyle, zaten kimsede yaklaşamadı da. Neden mi? Çünkü dört duvar arasında takılı kalmıştım. Ne güneş giriyordu odaya ne de o muhteşem gece ışıkları. Hayatın varlığını yitirmiştim. Sen gittin ya beni bırakıp gittin ya... Günlerim hep işkencelerle başlayıp, bitiyordu. Sen bana sigaranın alkolün zararlarından bahsedip dururdun ya! 15 yaşında başladım sigara alkol içmeye. Erkeklerin de bir namusu vardın deyip dururdun ya. 16 yaşında kaybettim masumiyetimi. O evde kaybettim her şeyimi. En önemlisi de ne biliyor musun? Sevdiğim kadını, seni kaybetmiştim. Bana Tanrı dan bahsediyordun ya. O Tanrı ya kızar oldum anne. Bana, bize verdiği bu hayat için kızar oldum ona. Hadi söylesene bana, "Tanrı ya kızılmaz." de. Sen hala iyi kalplisin de. Hiç bir zaman namusunu yitirmedin de . Ellerin kirli değil de." Ağlayışıma hıçkırıklarım ekleniyor her konuşmamda omuzlarımdaki yüklerden arındığımı hissediyordum.
"Üzgünüm anne, beni senden çok seven biriyle karşılaşmadım. Hep ben sevdim birilerini. Hep kendimden ödün verip durdum. Şimdi ise bir parça kalmamış hayalim."
Keşke keşke o sarılışımızın son olduğunu bilseydim. Keşke sana daha yakın olsaydım. Keşke senin yerine ben ölseydim. Ölseydim de sen mutlu olsaydın, gülseydin. Belki de başkasıyla evlenir, Dünya'ya benden daha iyi bir evlat getirirdin. Belkide yalnız başına yaşardın. Ama mutlu olurdun."
Toprağına sarıldım annemin. O küçük kız gibi sıkıca sarıldım ve isyan ettim yaşadıklarıma. Hayata, küçük bedenle atıldım . O küçük beden büyük adımlarla geriye çekiliyor her adımında param parça oluyordu. Ne bana yapılanlara bağıran çağıran ne de kurtaran vardı. Yalnızdım hep. O zamanlar anlamıştım benim annemden başka kimsem yoktu ve sırf beni terk ettiği için ondan nefret etmeye çalışmıştım. Olmadı, olmuyordu. Hep bir şeyler onu hatırlatıyor ve acıyla harmanlanmış kalbimi daha da yakıyordu. Onsuzluk yakıp geçiyordu bedenimi.
"Biri var Anne. O öyle biri ki... Sen gibi bakıyor sen gibi gülümsüyor. Ve sen gibi seviyordu. Her şeyiyle sendi. Ama sevmiyor beni anne. Beni diğer insanlar gibi sevmiyordu. Çıkartmaya çalışıyordu hayatından. Bende çıkıp geldim işte. Yine dönüp dolaşıp senin kucağına yerimi edindim. Getiremedim onu sana. Belki de hiç getirmeyeceğim." Yorgunluk bedenimi esir almaya çalışırken ayağa kalktım. Ve son kez bir daha gelmeyeceğimi dile getirerek uzaklaştım. Bu sefer beni zorla çeken bir adam yoktu bu sefer beni ondan uzaklaştıran içimdeki adamdı.
***
"Hey, bu bitti." Dedim barmene. Barmenin yüzünü zar zor görebiliyordum. Zihnim sadece içki içmeyi düşünüyordu. İçmek ve buradan birini yatağa atmak. Başka şeyler düşünmez olmuştum. Ne yapıyordum, amacım neydi? Hepsi bir bir yok olmuştu.
"Yetmez mi Arselen?" Dedi içkiyi uzatarak. Elinden alamadığım bardağı elimin arasına tutuşturmuştu. Hiç beklemeden tek dikişte bitiri verdim. Günlerce buraya geliyordum, yatağıma atmadığım bir tek barmen kalmıştı. Düşünmedim değil. Sadece onunla konuşur konuşmaz gay olmadığını söylemesi beni şaşırtmıştı. Bir kaç gün sonra iyi anlaşmaya başladık. O bana içkimi dolduruyor, sarhoşken anlattığım saçmalıkları dinliyor ben ise parasını verip çekip gidiyordum.
"Bende onu diyorum işte. Yetmez mi? Yetmez mi ulan sevilmediğim. Yetmez mi beni terk edip gidenlerin ardından yas tutmam. Ha... Bir şey mi dedin?" Diyerek gülümsedim. Ne dediğimi kavrayamıyordum. Kendi kendime konuşup gülüyordum.
"Yeter dedin değil mi? Senle iyi anlaşacağımızı anlamıştım. Sana her zamanki gibi ondan bahsedeceğim." Diyerek ciddiyete döndüm. Başını evet anlamında sallarken bir yandan da boşalan bardağımı dolduruyordu.
"Onun gözleri bana birini hatırlatmadan durmuyor. Çok güzel bakıyor. Biliyor musun gülerken şuralarında küçük küçük gamzeler beliriyor." Dedim ve el verdiğince dudaklarımın kenarını ve çenemi gösterdim.
"Neyse ben geliyorum." Diyerek oradan uzaklaştım. Lavaboya girip aynadaki görüntümü izledim. Kızarmış bir çift kömür göz, ardı ardına süzülen asit damlaları, solmuş ten ve harap olmuş saçlar. Kendime gelmek adına yüzüme su vurdum. Bu birazda olsa kendime getirmişti.
"Hadi Arselen dağıtalım şu barı" diyerek kendimi dans edenlerin arasına attım. Dansa başlar başlamaz etrafıma sürekli beni kesen erkekler biti vermişti. Umursamadan dans etmeye devam ettim. Ayaklarım müziğin ritmiyle hareket ediyor bu hareketiyle bedenim sallanıyordu. Kafamın güzelliği ise havada uçtuğumu hissettiriyordu. Omuzlarım ritmik şekilde sırasıyla sallandırıyor, başımla da müziğin ritmini yakalıyordum. Dans ettikçe terliyor terledikçe içim bir hoş oluyordu. Bedenim rahatlasa da kalbim halen aynıydı. Bir kaç dakikanın ardından sıcaklık basmıştı. Tişörtümü çıkarıp pantolonumun arasına sıkıştırdım. Yarı çıplak vücudumu sergilerken etrafımdaki erkekler çoğalmıştı. Bazen danslarına karşılık veriyor bazende danslarımız bedenlerimizin sürtünme mertebesine ilerliyordu. Sadece bunla kalıyordum. Çünkü onlar ona benzemiyordu. Hiçbiri de onun gibi bakmıyordu. Bulanık görüşüme sarıya yakın saçların girmesiyle kalbimdeki sızı artmıştı. Kanımın akışı aşağıya doğru yelken açıyordu. Ne yapıyorsun bana böyle? Yanımda değilsin, yanımda olamazsın ama bana hissettirdiğin bu acı neydi? "Söylesene Yankı, bana acı çektirmeye bayılıyor musun?" dedim. Müziğin sesi tüm sözlerimi anlamsızlaştırıp yutu vermişti. Sözlerim ezgilerin arasına karışıp kaybolmuştu. Yine kimse duymamıştı. Yine herkes sessiz kalıp hayatına devam ediyordu.
Dans ritmimi bozmadan ona benzeyen adamın karşısına geçtim. Dans etmeye devam ediyordum. Onunda ela gözleri vardı. Ama onun gibi bakmıyordu. Bu adamın gözleri ışıl ışıl bakıyordu. Sevip sarmalıyordu bedenimi. Öyle güzel bakıyordu ki... Seviyordu adeta. Benim olmak için yanıp tutuşuyordu sanki. O değildi. Onun gibi ela gözleri olsa da o değildi işte. Zaten buralara gelmezdi o. Belki bu gibi barların varlığından bihaberdi. Belki de aptal saçmalıklara inanıp barlardan uzak durmuştur. O burada olsaydı şimdi bu adam gibi dans pistinde sap gibi dururdu. Böyle güzel bakamazdı bana. İğrenirdi, belki kusup kaçırdı. O saftı, aptaldı ve kördü. Yankı beni sevmezdi ama bu adam sevebilirdi.
Yankı dan devam
Barmen ile konuşmamızın ardından alelacele gelmiştim bu bilmediğim şehre. Bara girer girmez gözlerim aradı onu. Etrafımı taradığımda gerildim. Bana bahsedilen barlardan farklıydı. Tek bir kadın dahi yoktu. Tam tersine birbirine sürtünmeye çalışan yarı çıplak erkek vardı. Yanlış gelip gelmediğimi düşünerek geri geri gitmeye başladım. Gözlerime kilitlenen Arselen ile yerimden kıpırdayamadım. O gerçekten de buradaydı ve etrafında tonlarca pervane olan insanlar vardı. Öylece izledim onu. İçimden o olmasın diye dualar ediyordum. O olmasını istemediğim kadar o olsun diye yanıp tutuşuyordum. Ona sürtünen adama karşılık veriyordu. Ama gözlerinde zevk kırıntısı yer edilmemişti. Hüzünlüydü bakışları. Ne ara ona doğru ilerlediğimi bilmiyordum. Tam karşımda dans eden Arselen'e odaklanmıştım. Yabancıya bakar gibi bakıyordu. Sanki karşısında ben yoktum. Boş bir duvar var ve o duvara bakıp düşüncelerinde boğuluyordu. Ne demem gerekirdi şimdi? Beni buraya getiren neydi? Burada olmamalıydım. Yerini öğrenir öğrenmez Bora'ya haber vermeliydim. Benim yerime onun olması gerekirdi. Arselen'e karşı hissettiğim bu vicdan azabı kül etmişti beni. Düşüncelerimle oyun oynuyordu. Tam karşımda dans etmeye devam ederken çıplak olan vücudunu izledim. Sanki ilah gibiydi. Bembeyaz teni mavi ışığın altında daha bir güzel görünüyordu. Muhteşem bir bedene sahipti. Bu muhteşem vücuda erkeksi yüzü eşlik ediyordu. Keskin çenesi, yanağının altında çenesine yakın gamzesi, sadece çenesinde ve dudaklarının üzerinde gelen sakalları, siyah düz kaşları, kömür gözleri ve ince düz dudakları, boynuna daha önce hiç görmediğim siyah iplikli ucunda melek motifli bir figürü göğüs kaslarına deyip duruyordu... Bu adam nasıl yaratılmıştı? Bir anda sıcaklık basmıştı. Kalbim hızlanıyor ve ne için geldiğimi unutmuştum. Sahi ben neden gelmiştim bu bilmediğim şehre? Peki Arselen'i buraya ne getirmişti?
Arselen dans ederek yaklaştıkça ben uzaklaşıyordum. Nedenini bilmediğim bir şekilde de ona tutsak kalmak istedim. Onun, beni görmesini ve benden başkasına bakmamasını. Bu şekilde bir yabancıya bakan gözleri istemiyordum. Gözlerimi delip geçen o kömür gözleri istiyordum. Ah ne saçmalıyorum bu durumda. Gerçekten ne düşünüyordum ben.
Duvara çarpmamla durdum. Ama Arselen durmamış üzerime gelmeye devam ediyordu.
Elleri kollarımı tutmuştu. Sert değildi tutuşu aksine yumuşacıktı. Sanki incitmekten korkuyordu. Kollarım alev alırken yanaklarıma doğru akın ediyordu sıcaklık. Öyle güzel bakıyor, öyle güzel dokunuyordu ki. Beni bırakmasın istiyordum. Beni hep böyle tutsun ve bırakmasın. Ellerinde güven, huzur bulmuştum. Gözlerim dudaklarına kilitlendi. Nefes alışıma erişemeyen burnuma dudaklarım yardımcı oldu. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Arselen müziğin ritmine eşlik etmeyi bırakmamıştı. Dudakları dudaklarıma yakındı. Cayır cayır yanıyordum. Şuracık da kül olacaktım. Dudakları bedenime değsin istiyordum. Onun dudaklarını önceden hissetmiştim. Ama şuan o dudakların benim olmasını ölesiye istiyordum. Tenimin o soğuk dudaklara ihtiyacı vardı. Bir bağımlı gibi yoksunluk çekiyordum. Öpüşüne muhtaçtım sanki. Dudakları dudaklarıma değecekken başımı sağa çevirdim. Kendime gelmeliydim. Kendime gelmeli ve Arselen'i bu saçma bardan çıkarmalıydım. Ama içimdeki o yoksunluk direttikçe diretiyordu. Yapmamalıdık, yanlıştı. Yaparsam onu öpersem, ona karşılık verirsem pişman olacaktım. Kendimi affedemeyecek ve Tanrıdan af dileyecektim. Arselen kendinde değildi. Eminim kendine geldiğinde o da kendini affetmeyecekti. Birbirimizin suratına zar zor bakarken hiç bakamayacaktık.
Dudaklarımı es geçen Arselen bu sefer boynuma gömüldü. Arsızca onu teşvik edip boynumu gözler önüne sermiştim. Islak buselerini boynuma yerleştirirken yanıyordum. Sanki tenime kor alevler dokunuyordu. Boynumu sömürmeyi bırakıp dudaklarıma erişti dudakları. Daha boynumu yakan izler silinmemişken dudaklarım alev alıyordu. O soğuk dudaklarına rağmen yanıyordu vücudum. Ellerim karın kaslarını okşuyordu. Ben okşadıkça Arslen'nin öpüşü sertleşiyor daha tutkulu oluyordu. Belki pişman olacaktım ama hiç bir zaman yaşayamacağım mutluluğu yaşıyordum. Birden dudaklarımdan çıkıp gitti. Korkmuştum. Beni bura da bırakıp gidecek sandım. Ama öyle olmadı. Yabancıya bakan bu gözlere tutku da yerleşmişti. Kömür gözlerinin daha ne kadar koyulaşa bileceğini merak ediyordum. Karın kasında duran elimi tuttu. Kulağıma yaklaştı, sıcak nefesi içimi ürpertirken konuşmaya başladı."Odaya gidelim." dedi ve bir şey dememe fırsat tanımadan dudaklarıma küçük öpücük bıraktı. Hızını azaltmadan beni bardan çıkarmıştı. Ne olacağını bilmeden gidiyordum. Bana yabancı gibi bakan bu adamla odasına gidiyordum. Beni tanımamasını boş vermiştim. Bir ADAMLA o otel odasına gidiyordum....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Genç KurguBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...