"Bak hala acıyor kırılan yerleri kalbimin
Hem bağıra bağıra ağlamak geliyor içimden
hem öylece susmak, tek kelime bile etmeden..."
****
"Bazen gitmek gerekir.
Her şeyi öylece olduğu gibi bırakıp;
geldiğinde bulamamayı göze alıp,
gidebilmek gerekir.
İleriye daha umutla bakabilmek için,
ardında bıraktıklarına aldırmadan;
yüreğinin sızısını da cebine koyarak...
Atının terkisine koyup umutlarını;
heybene sadece yalnızlığını
ve harran ovasından büyük yüreğini alarak,
gitmek gerekir.
Söyleyemesen de sevdiğini giderken,
o nasılsa biliyordur deme gafletine düşmeden;
yüzünü düşürmeden...
kelebek dokunuşundan daha narin bir ezgiyi,
dudaklarında ıslık çalarak gitmek gerekir."'Bazen gitmek gerekir' derdi annem. Gitmek ve hiç uğramamak... Annem gidince anlamıştım bu şiirin anlamını. Yalnızlıktan, hayali olmayan insandan, rotası olmayan bir gemiden, amacı olmayan bir hayattan gitmek gerekir. Bazen de olmayacak bir aşktan... O da gitmişti işte. Belki rotası olmayan bir gemiyle ilerlemişti hayatına belki amacını bulamadığı bir hayattan belki de olmayacak bir aşktan. Hiç bilemeyecektim. Ben onun yaptığını yapmadım. Kaçmadım, gitmedim. Gitmem gerektiğini hiç düşünmedim. Aksine her zaman savaşmam gerektiğine inanmıştım. Buralara kadar gelebilmemin tek nedeni savaşmam. Savaştım ve buradayım. İlerlemeye devam edeceğim.
Verdiği sözleri hep yakıp gitmişti. Kendisiyle beraber o toprağın altına gömmüştü. Bu dünya ya bıraktığı tek şey bendim. Hayatını altüst eden bir oğul. Onunla beraber hayatını zindan eden bir adam. O adam da artık yoktu, öldü. Arkasından binlerce mutlu insan bırakıp gitmişti. Gözün aydın anne. Oğlun aşık oldu. Hem de hiç olmaması gereken birine. İkiz kardeşinin oğluna. Bak oğluna dedim! Aklın karışmasın sakın. Biliyorum karşımda olsan 'sende baban gibi oldun' derdin. O halde iyi ki karşımda değilsin. Sen demez miydin 'Aşkın rotası yoktur' diye. Hakikaten de yokmuş anne. Aşkın rotasız olduğunu ben yıllar önce anlamıştım. Sayende! Babamı çok sevdiğini biliyorum. Ama o seni sevmemiş be anne. Onunda kalbinin rotası yokmuş. Benim öfkem rotasız olan kalbine değildi. Benim öfkem seni gözlerimin içine baka baka benden koparmasına ve ardından susturmasına.
Odamda kendi başımın etini yerken aklıma Yankı geldi. Şimdi ne yapıyordur acaba? Mine buraya gelmiş ve götürmüştü onu. Yüzündeki isteksizliği göremeyecek kadar aptal mıydı yoksa göremeyecek kadar aşık mıydı? Ben ikinci seçenekte karar kılıyordum. Ona her ne kadar sinirlensem de Yankı benimdi. Şu dakikalar onun özlemiyle doluydum. İki saat geçmesine rağmen fazlasıyla özlemiştim. Ciğerlerime dolan kokusunu almamla özlemimin ne kadar çok olduğunu anlamıştım. Kokusu o kadar keskin geliyordu ki odam da olduğunu söyleyebilirdim. Bu imkansız bir şeydi. O siyah saçlı, mavi gözlü yelloz onu aldıysa, bırakması imkansızdı. İki kolun beni sarmalamasıyla yerimden sıçradım.
"Özledim." dedi ve burnunu boynuma getirip kokumu içine çekti. Bu hareketiyle nahoş olurken boynumdaki kollarını ayırıp oturduğum sandalyeden kalktım. Birbirimize bakıyor, içimizdeki özlemi gideriyorduk.
"Sen nasıl geldin?" diye sordum merakla. Dudaklarını çocuk edasıyla büzüp konuştu.
"Sen nasıl geldin değil, bende seni özledim demeliydin." demesine gülümsedim. Çok güzel ve kırılgandı. Bazen ona dokunmaktan korkuyordum. Zarar görüp, benden kaçmasını istemiyordum.
Ona dokundukça nefesimi aksediyordum bedenine. Ben tükendikça o yaşasın istiyordum. Yüreğim pare pare olurken yüreğinin yaşam enerjisiyle dolmasını istiyordum. Her şeye rağmen birlikte olmayı başarıyor ileriye adım atıyorduk. Mine'den nasıl kurtulduğunu bilmiyordum ve öğrenmek için yanıp tutuşuyordum. En az bedenine dokunmak isteyip de dokunmamak kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Genç KurguBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...