Kusura bakmayın tekrardan biliyorum Pazar günleri yayınladığımı söylemiş olmama karşın bugün yayınlıyorum. Umarım beğenirsiniz. Vote-Yorum atmayı unutmayalım....
🔱🔱🔱
"Senin burada ne işin var?" Diye gürleyen tanıdık sesle yatağımdan hızla doğruldum. Nerede olduğumu ve kiminle olduğumu hatırlıyordum. Üzerimden kayıp giden çarşafı sıkıca tutup tekrar vücuduma sardım. Ses Arselen'den başkasına ait değildi. Gözlerimi ışığa alışması için ovuşturdum. Gözlerimi açmamla tedirginlikle bakan Arselen'e döndüm. Dünden kalmıştık. İkimizde yarı çıplak vaziyetteydik. İçimde ki mutluluk Arselen'in yüzünü görmemle sönüyordu. O bakışı afallatmıştı. Yüzünde ki kasların gerilmesini izlerken her şeyi unuttuğunu anlamıştım. Oysaki saatler önce dudakları yaralarıma değmişti, acımı anlamış benimle beraber acı çekmişti. Gözyaşları daha bir kaç saat önce vücuduma düşüyordu. Daha bir kaç saat önce anlatmam için yalvarıyordu. Daha bir kaç saat önce beni istiyordu. Tüm bunlara mı inanayım yoksa şuan karşımda buzdan soğuk bir çift gözlere mi? Hepsi bir rüyadan mı ibaretti? Hani nerede dün gördüğüm ışıltılar. Hani nerede tanımaya başladığım o insan? Hani nerede düşüncelerimi bir kenara itmemin sebebi olan adam? Hani nerede....
"Sana diyorum Yankı. " dediğinde cevap vermem gerektiği aklıma gelmişti . Ne cevap vermeliydim? Ne dememi bekliyordu? Dün... Saatler önce kimseye anlatamadığım sırrımı anlatmıştım, sende yaralarımı öptün, iyileştirdin, yarama ilaç oldun, sonra Simay'ın cezasız kalamayacağını söyleyip içimi rahatlatmaya çalıştın. Sarıldın, öptün , Kokumu çektin. Tüm bunları tekrar nasıl anlatacaktım. Yapamazdım. O cesareti bir daha asla bulamayacaktım. Beni anlayabilecek tek insana anlatmıştım. Evet anlatmıştım ve o adam da unutmuştu. Hiç bir önemi yokmuş gibi aklından silinmişti. Ama Arselen konuşmama izin vermeden devam etti.
"Yoksa biz yattık mı? Nasıl yaptım, peki sen nasıl buldun beni ?" Dedi. Artık ne önemi vardı ki? Dediği olmuştu işte. Yarına başka kişiliklerle uyanmıştık. Dün yaptığım aptallığı asla tekrarlamayacaktım. Kimseye anlatmayacak, kimsenin yaralarımı görmesine izin vermeyecektim. Çarşafı düşürmeden ayağa kalktım. O ise anlamsız bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Bir cevap bekliyordu. Ona cevap vermeyecektim. Her hangi bir cevabı hak ettiğini düşünmüyordum. Kendi düşüncelerinde boğulmasını istiyordum. Kendi kendini heder edip vicdan azabı çekmesini istiyordum. Hep acı çeken bendim. Bu sefer sıra ondaydı. Sadistçe olduğunu istediğiniz kadar düşüne bilirsiniz. İçimdeki öfke ateşi gözlerine baktıkça artıyordu. Ya kendimden vazgeçip cam kapıdan görünen balkondan atacaktım ya da tüm öfkemi Arselen'e kusup onu oradan atacaktım. İkisini de yapmaya içim el vermiyordu. Nedenini bilmediğim şekilde kendime şu soruyu sorarken buldum. "Sen onsuz yaşayabilir miydin?" Olur olmadık şeyler söylemiştim. Gerçekten şu bir kaç haftadır hayatıma giren adam olmadan yapabilir miydim? Sanki ondan ayrı olursam öleceğimi hissediyordum. Nefes alışım, bedenim, dudaklarım, gözlerim, kaşlarım, saçlarım... Her şeyim ona muhtaç yaşıyor gibi. Onu ne ara bu kadar sahiplenmiştim. Oysaki onun için önemsiz biri olmalıydım? Çünkü, benim için önemli olan konu onun için önemli değildi. Demek onun için bu kadar önemsizdi ve önemsizdim. Dün Arselen'nin kapıda çıkardığı tişörtümü aradım. Kapının yakınlarında görmemle ilerledim. Onun bakışları üzerimdeyken rahat hareket edemiyordum. Çarşafın düşmemesi ne özen göstererek yerdeki yeşil tişörtümü alıp hızla banyoya koştum. Tabi koşmak denseydi. Kapıyı tam kapatacakken Arselen ile göz göze geldik. Arkamdan gelmişti. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken kapıyı resmen suratına kapatmıştım. Kapının sert kapanma sesinin arasında Arselen'in sesini duymuştum.
"Yankı, ben-" dedi ve sustu. Hep susuyordu. Tam konuşacakken susma hakkını kullanıyordu. Bu hakkı onun elinden almayı dilerdim. Şuan benim için ne düşünüyor, eğer yattığımızı söyleseydim ne tepki verecekti. Şuan ki halini öyle merak ediyordum ki. Kapıyı açıp yüzüne bakmak ve ne hissettiğini çözmek istiyordum. Gerçi o ifadesiz yüzünden hiçbir zaman bir şey anlayamıyordum. Sıkıca tuttuğum çarşafı üzerimden attım. Kapıyı kilitlediğimden emin olunca yere düşen çarşafın üzerinden atladım. Klasik beyazlarla donatılmış banyonun içinden aynanın karşısına geçtim. Büyük kare aynasında kendimi görmemle göz yaşlarım akıp gitmişti. Yaralar sarmıştı bedenimi acılar ise ruhumu. Hangi yeri iyileştirmeye çalışsam hep boşaydı çabalarım. Bedenimde izi kalmış bu yaralar hiç silinmeyecekti. Tıpkı ruhumun param parça olması gibiydi. Bir bardak kırıldıktan sonra kullanılmazdı. Önemsizce çöpe atılırdı. Artık niteliğine geçerdi. Omzumda yer alan uzun ince kabarmış ize dokundum. Canım yanıyordu. Dokundukça acı çekiyor, hatırladıkça kavruluyordum. Her anı, her dakikayı anımsatan bu bedenden nefret ediyordum. Ellerim kolumdaki jilet izlerine gitti. Beynime bir acı saplandı. Gözlerimi sıkıca kapattım ve hatırladığım o acıya tekrar katlandım. Jiletin o soğuk ince ucu tenimi tekrar ayırıyor ve tekrar kanatıyordu yaralarım. Acı bittiği an sıkıca kapattığım gözlerimi yavaşça açtım. Göz pınarlarımdan akan su damlaları jilet izlerime düşüyordu. Acı dinmişti, kan ise hiç yer almamıştı. İşte yine başlıyordu. Sanki bir filmin tekrarını izliyordum. Ama bu film beni anlatıyordu. Belki de annem haklıydı. Hastaneye tekrar yatmalı, kendimi bu anlamsız karanlık Dünya'dan soyutlamalıydım. Nasılsa kimsenin umurunda olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Teen FictionBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...