"Hiç düşünmemiştim buraya tekrar geleceğini." Dedi Emel Doktor. Kendi iğleştirdiği bedene bakıyordu. Tekrar geleceğimi bende düşünmemiştim. Buraya gelmeyeceğime kendime söz vermiştim. Sözlerde yıkılıyormuş demek. Sözlerin de bazen kıymeti kalmıyordu.
"Bende." Dedim sessizce. İçimdeki korku artmıştı ilk adımında. Bu hastanede geçirdiğim tüm acılar yüreğime akın etmişti. Acıtmıştı her anı. Sanki hiç değişmemiş yıllarca beklemiş, tüm acılarıyla yüzüme sert bir tokat çarpmıştı. Param parça ettikçe ediyordu ruhumu. Daha ne kadar parçalara ayrılacağımı bilmeden devam ediyordum yaşama.
"Ben eskileri konuşmak için gelmedim." Dedim kendimden emin şekilde. Öğrenmek istediklerimin hepsini burada bulacağıma emindim. Sadece geçmişi hatırlamalıydım. Can dostuma ne olduğu, annemin neden ona oğlum dediğini. Ya hatırlamadığım bir abim ya da kardeşim varsa. İnsan neden kardeşini unuturdu.
"Dinliyorum seni." Dedi ve konuşmamı bekledi. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.
"Anlam veremediğim görüntüler geliyor." Dedim ve kahverengi gözlerine baktım. Bana delirmiş gibi bakıp bakmadığını merak ediyordum. Ama gördüğüm meraklı, güven veren bakışlardı.
"Ne gibi görüntüler?" Diye sordu.
"Çocukluğum... Dün bir rüya gördüm. Her zaman gittiğim parktaydım. Simay ve o çocukla dondurmamızı yiyorduk. Onlara yaklaştım ve neden gece gece dışarı da olduklarını sordum." Dedim. Parmaklarımla alışkanlığımı yerine getiriyordum. Kendimi büyük stresin altında hissettiğimde veyahut korktuğumda tırnak diplerimdeki etleri soymaya çalışırdım. Bunu sürdürürken karşımda siyah deri koltukta oturan kadına bakışlarımı yönelttim. Öne gelen siyah uzun saçlarını geriye itti. Ellerini tekrar birbirine dolayıp dizinin üzerine yerleştirdi.
"O bana hiç gece olmadı ki dedi. Bu dediği şaşırtmıştı beni. O küçük bedenden bu sözü duymayı beklemiyordum. Konuşmaya devam etti. Annesinin ona her zaman söylediği şeyi bana söyledi. Eğer karanlık düşüncelere sahip olmazsan hiç gece gelmezmiş. Bende merakla sordum. "Hiç gece olmaması için ne yapmam gerekir" bana hiç duraksamadan cevap verdi. Dedi ki eğer birini seviyorsan sevdiğini hissettirmelisin. O zaman hep güneş olur." Ona daha çok şey söylemek istiyordum. Ama araya annem girdi. Ve ona koştu can dostum. Anneme, anne demişti ve annem beni çocuğu değilmişim gibi çağırdı. " dedim ve sustum. Yerinden kıpırdandı Emel Doktor.
"Orada rüyan bitti mi?" Diye sordu. Başımı saldım.
"Ne zaman başladı?"
"Bir ay olmuştur." Dedim.
"İlk gördüğün görüntüyü hatırlıyor musun? " diye sordu bu sefer.
" Evet. Onunla birlikte uyuduğumuz anı görmüştüm."
"Ne zaman oldu?" Diye sordu ciddiyetle. Bir kaç çıkarımı olduğu aşikârdı. Ona bakıp hatırlamaya çalıştım.
"Arselen'in yanındayken gördüm." Dedim heyecanla. Sanki önemli bir şeyimi kaybetmiş uzun süre sonra bulmuş gibi heyecanlıydım.
"Arselen?"
"Teyzemin oğlu." Dedim. Onu hatırlamam yüreğimi hareketlendiriken öfkelendim. Sabah yine Bora ile çıkmıştı evden. Sanki İzmir'de bir şey yaşamamış gibi davranıyordu. Görende onu ben otel odasına götürmüş ona sahip olmaya çalışmıştım. Ya da o bana en büyük sırrını söylemişti. Bu bir hafta zor geçmişti benim için. Her yerde o ikisini birlikte yakalıyordum. Eve agresif şekilde gidiyor anne ve babamın gözüne batıyordum. Babam sessizliğini korurken, annem sitem edip duruyordu. Bilmiyordu ki oğlu her yerde sevdiği adamı başkasıyla görüyor kıskançlık krizleri yaşıyordu. Ona gidip hesapta soramıyordum. Çünkü ben, Arselen için hiç kimse durumuna girmiştim.
"Bu görüntüyü gördüğün zaman ne yapıyordunuz?" Diye sordu. Bu sırada da krem renkte olan dikdörtgen şeklindeki masasında beyaz bir kağıt alıp not almaya başladı.
"Uyuyorduk." Demem ile şaşkın gözleri bana döndü. Elim ayağıma dolaşmış hatırlamaya çalışıyordum.
"Yani ben o gün hastaydım. Ailemde iş gezisine, yurt dışına gitmişti. Arselen'de bana bakarken yanımda uyuya kalmıştı. " dedim heyecanımı gizleyerek. Az kalsın pot kırıyordum. Neyin potunu kıracaktın Yankı! Saçmalama ve anlatmaya devam et."Gözlerimi açmaya çalıştığım sırada gördüm. Sanki, yanımda o küçük çocuk uyuyordu. Sıcacık elleri yüzük parmağımı tutmuştu ve karşımda uyuyordu o küçük beden." Dedim ve duraksadım. Ne diyeceğini merak ediyordum.
Neyin bana bunu yaptığını, bu zamana kadar neden unutmuşken şimdi hatırlamaya başladığımı? Her şey o kadar karmaşıktı ki doğru düzgün düşünemiyordum. Bir süre ikimizde sustuk. Ve bu anlayamadığım sessizliği Emel Doktor sonunda bozmuştu.
"Bu gibi durumları yaşayan hastalarım oldu Yankı. Çoğunlukla geçmişini unutmuş insanlar yer alıyor. Sen çocukluğunu hatırlıyor musun?" Diye sordu.
"14 yaşıma kadarını hatırlamıyorum" dedim. Gerçekten merak etmiştim hep. Çevremdeki insanlar en az 8 yaşına kadar hatırlarken ben neden 14 yaşımı zar zor hatırlıyordum? Önüne aldığı kağıda tekrar bir şeyler yazdı ve bana döndü.
"Stres, baskının da etkisi olabiliyor ya da hayatına aniden giren birileri var mı? " diye sordu. Hayatıma aniden giren öyle bir insan vardı ki... Benim ben olmadığımı hatırlatıyordu her seferinde. Hayatımı alt üst etmişti o insan. Sevdiğim kadının tahtına oturmuş o kadını bir kenara atmıştı. Ve yavaş yavaş damarlarım da gezmeye başlamıştı.
"Arselen" dedim hızla. Başını sallayarak devam etmemi istedi.
"Teyzem öldüğü zaman annem onu yanımıza getirmek için çok çabaladı. Ama amcam izin vermiyordu. Bir yıl kadar tartışma yaşandı. Sonra yıllarca sessiz kalındı. Kimse kimseye telefon açmıyor, evlere gidilmiyordu. Devamını bilmiyorum. Buraya yattım ve eve gittim. Bir hafta geçmeden onun geleceğini ve eve erken gelemem gerektiğini söyleyen bir mesaj aldım annemden. Onu unutmuştum. Bir akrabam olduğunu."
"Onu küçükken gördüğünü düşünüyor musun?"
"Bilmiyorum. Onu karşımda gördüğüm de tanıdık bir o kadar da yabancı gelmişti. " dedim. Saatine baktı ve bana tekrar döndü.
"Zamanımız bitmek üzere. Sana şunu söylemeliyim. Onunla geçmişte bir yakınlığın ya da karşılaştığın bir zaman dilimi olup olmadığını öğrenmeye çalış." Dedi ve önündeki dosyaları toparlamaya başladı. Söylemesi ne kadar da kolaydı. Daha onunla yüz yüze gelemiyordum. Ona ne demeliyim. "Arselen biz çocukken bir birimizi gördük mü?" Ah ne kadar da salakça bir soruydu.
"Diğer seyansımızda haberlerini bekliyorum. İyi olduğunu gördüğüme çok mutlu oldum." Dedi ve masanın diğer ucundaki yerini aldı. Bende ayaklaıp;
"Her şey için teşekkür ederim" dedim. Çantamı oturduğum sandalyenin altından aldım, kendimi dışarıya attım.
Simay
Kapkaranlıktı etrafım. Gözlerim bez parçasıyla sıkıca bağlanmış, ellerim oturtulduğum sandalyenin arkasına sıkıca sabitlenmişti. Acıtıyordu ellerimi. Sıkıca bağlandığı aşikârdı. Yinede çözmek için ellerimle uğraştım. Boşunaydı çırpınışlarım. Şimdi beni kim kurtaracaktı. Annem kendine dahi zar zor bakarken beni umursamazdı. Babam yoktu artık. O olsaydı beni kurtarırdı. Ama yoktu işte. Kahrolsun onu benden almıştı Polat ailesi. Onlara duyduğum öfkeyi kimseye duymuyordum.
"Sonunda seninle adam akıllı konuşacağız." Dedi bir ses. Kalın ve tehditkardı. Karşıma oturduğunu hissedebiliyordum.
"Sen kimsin?" Dedim dişlerimin arasından.
"Şşşt... Şimdi anlayacaksın kim olduğumu." Dedi sakince.
"Şimdi bana söyle arkadaşına o işkenceyi yaparken zevk aldın mı? " diyerek devam etti. Sesi sonlara doğru öfkeli çıkmıştı.
"Benim arkadaşım yok. Ne saçmalıyorsun!"dedim.
"Peki ya Yankı? O senin arkadaşın değil miydi?" Diyerek gürledi. Sesi tüylerimi diken diken etti. Korkuyla gözlerimi yumdum. Sorusuna cevap veremedim. Yankı benim arkadaşım mıydı? Evet beni seven tek kişiydi belki de. Beni her şeye rağmen terk etmeyen can dostumdu... Başımı salladım korkuyla.
"Anlat!" Dedi.
"Neyi?"
"O gece ona neler yaptığını. Onu nasıl o şekilde bıraktığını." Dedi. Sesi tanıdık gelmişti. Kimdi ama, kim?
"ANLAT!" diye gürledi.
"hatırlamıyorum." Dedim korkuyla.
"Sana yardım edeyim o zaman." Dedi ve konuşmaya devam etti. Sessizce söylediklerini dinlemeye başladım. Çünkü ihtiyacım vardı hatırlamaya. Bu tanımadığım adamın bana olanları anlatmasına muhtaçtım. Günlerdir kendimi yiyordum hatırlamak için.
"O gün babanın öldüğü gündü ve kendini darmadağın edip her zaman takıldığın o depoya gittin. Sana ait olan. Biri ona senin nasıl bir halde olduğunu anlattı. O çok korkuttu. Kendine bir şey yapacağından ve bir dostunu daha kaybetmekten çok korkmuştu. Her daim önemsediği o okuldan kaçıp sana koştu. Her yerde seni aradı. Sonunda bulmuştu. İçi rahatlamıştı. Ama birazda üzülmüştü haline. Seni bu halde görmeyi hiç beklemiyordu. Çünkü sen onun gözünde kahramandın. Onu koruyan bir kahraman. Ama sen ne yaptın? Sana gelen dostunun bileklerinden bağladın. İlk önce soydun onu. O soğukta çırılçıplaktı. Vurdun o bedene . Vurdun lan ona. Hiç acımadan katlettin vücudunu."dedi ve durdu. Derin bir soluk aldı. Ben ise anlattıklarının şokuna girmiştim. Ben ona vurmuştum. Yankı'ya vurmuştum. Dostuma işkence etmiştim.
"Ben-" sözümü bitirmeme izin vermeden devam etti.
"Biliyor musun? Bunun bir önemi olmadığını söyledi. O benim dostum dedi. En çok gidişi koydu dedi. Beni öylece kanlar içerisinde, soğukta bırakıp gidişi yaktı dedi. Ağladı lan yanımda. Yüreği yanıyordu. Ben bir şey yapamıyordum. Elim kolum bağlanmıştı. Hiç yanına gitmedin. Hastanede seni bekledi. Gelmeni beklemiş. Gelmeni.... Her şeye rağmen her kapı açılışında sen çıkacaksın diye sevinmiş. Şimdi söyle bana, sana hangi cezayı vereyim?" Dedi. Sesinin titreyişi onunda ağladığını kanıtlıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım bende. Ben onun sevgisini hak etmiyorum. O beni beklemiş. Hiçbir şey bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyormuşum. Aptalım çok aptal. Yer yüzünde hissedilen hiç bir sevgiyi hak etmiyorum.
"Öldür beni. Öldür ki kurtulayım." Dedim hıçkırıklarımın arasından."Hayır, hayır... Seni bir kere öldürdükten sonra tüm acılarından kurtulmuş olursun. İşte bu yüzden sana daha güzel bir ceza sunuyorum Simay." Korkuyla gözlerimi açmıştım. Bez parçasının arkasında duran simsiyah siluete baktım. Herhangi bir çıkarımda bulunamıyordum.
"Seni şimdiye kadar yaşadığına pişman edeceğim" dedi ve ayaklanıp uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktam - TAMAMLANDI
Teen FictionBedenlerimiz ve kalbimiz birbirine kenetlenirken senin gözlerindeki aşkı seçiyor, yüreğime hapsediyorum sevgilim. Yaraladığım kalbinden öpüyorum seni. İyileştiremeyeceğimi bilebile dudaklarım kalbine değiyor her seferinde. Sana verebildiğim kor alev...