Chapter 11

31 7 16
                                    

Yerlerimize oturduğumuzda ve görevli çocuk mekanizmayı kilitlediğinde Wonho hala titriyordu. "Sakin olur musun lütfen?" Heyecanını yatıştırmaya çalışıyordum ancak işe yaramıyordu. Gondol hareket etmeye başlayınca gözlerini kapattı. O, içindeki çocuğu benim yanımdayken dışarıya vurmaktan korkmuyordu. Elimi sıkıca tutması da bu yüzdendi sanırım...

Wonho elimi gittikçe daha fazla sıkarak korkusuyla yüzleşmeye çalışırken, ben karnımda uçuşan kelebekleri durdurmaya çalışıyordum. Parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdiğinde elini tüm sıcaklığıyla hissetmiştim. O andan beri kendimde değildim. Sımsıkı kapattığı gözleri, titreyen çenesi, gondol zirveye ulaştığında dudaklarından dökülen fısıltılar... Onu savunmasız görmek, içimdeki korumacı kişiliği ortaya çıkarmış, elimi tutmasından sonra ona sarılacak cesareti kendimde bulmuştum. Ancak duygularım konusunda bu kadar aceleci davranmam doğru muydu? Elimi sadece korktuğu için tutuyordu belli ki, daha fazlasını düşünmek aptallık olurdu.

Mekanizma açıldığında gözlerini araladı, kaşlarını kaldırarak şaşkın şekilde sordu: "Bitti mi şimdi?"
"Evet." derken kahkaha atmadan edemedim. Platformdan inerken hafif sendeledi, bir müddet sonra dengesini bulup bana bakmaya başladı.
"Düşündüğün kadar korkutucu değilmiş, değil mi?"
"Hatırlamıyorum."
Yüzüne o sinirli eski ifadesini takmış gibiydi. Elimi tuttuğu için kendisine mi kızıyordu acaba?
"Şuraya bakalım." deyip parmağıyla rengarenk oyuncakların satıldığı dükkanı işaret etti. Onun hızlı adımlarına yetişmek için koşuştururken nefes nefese kalmıştım.

Onlarca çeşidi olan birbirinden sevimli taçların sıralandığı rafa yöneldi. Tepkileri dengesiz olduğu için nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum, bu da onu gittiği her yerde pasif şekilde takip etmeme neden oluyordu. Şeytan tacını görünce istemsizce güldüm, bunu fark etmiş olacaktı ki "Niye gülüyorsun? Bana yakışacağını mı düşündün yoksa?"
"Doğrusunu söylemek gerekirse öyle düşünmüştüm." Başımı yere eğdim. Bunu hakaret olarak algılayıp sinirlenmesini istemezdim, samimiyet düzeyini ayarlamam gerektiğini unutuyordum.

Çeneme hafifce dokunup kafamı yukarı kaldırdı. Kafasına taktığı şeytan tacıyla hayal edebileceğimden çok daha sevimli gözüküyordu. Suratımı ellerinin arasına aldı ve yüzümü dikkatle inceliyormuş gibi yaptı. Ben yanaklarımın kızardığını hissettikçe ateş basıyordu. Ellerinin sıcaklığı beni daha da heyecanlandırıyordu.
"Madem ben şeytanım, sen de benim meleğim olursun o zaman." Gözlerinin içine direkt baktım, samimiyetinden şüphe ettiğim için kendime kızmıştım. Gözlerinin içi parlıyordu. Nedeni neydi ki? Güzel bir gün geçirmesi mi? moralinin yerinde olması mı? Yoksa ona olması gerektiğinden daha yakın durmam mı?
"M-meleğin mi?" Kalbim onun 1 dakika önce söylediği cümleyi onaylamasını, kulaklarım ise deli gibi bunu tekrar duymayı istiyordu. Alt dudağını ısırırken tacın bana çok yakıştığını söyledi. Bu da bir şekilde onayladığı anlamına geliyordu değil mi?

 Bu da bir şekilde onayladığı anlamına geliyordu değil mi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BLACK & WHITEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin