"Bu arada dün birlikte dışarı çıktığın arkadaşın kimdi? Şirkette pek samimi arkadaşın yoktu senin."
"Yeni yapılan apartmana taşınan birisi. Aynı zamanda anlaşma yaptığımız şirkette çalışıyor sanırım."
Cümlemi bitirmemle, kenarları boydan boya çiçeklerle kaplı yoldan nefes nefese koşarak gelen Wonho'yla göz göze gelmem bir oldu.
"Tam da sırasıydı." diye geçirdim içimden. Wonho'ya bariz şekilde odaklanmış olacaktım ki Hyungwon'un kolumu dürtmesiyle irkildim.
"Nereye bakıyorsun?" Sırıtıyordu.
"Hiiiç!"
"Selam Mina!" Kafamı yukarı kaldırıp tüm heybetiyle nefes nefese kalmış şekilde önümde duran Wonho'ya baktım.
"S-selam."
Hyungwon'un meraklandığını açıkça görebiliyordum. Tüm arkadaşlarımı tanırdı. Tanımadığı bir arkadaşımla selamlaşmam garibine gitmiş olmalıydı.
"Erkek arkadaşın mı?" Elimde tuttuğum çiçeğe bakarak, dümdüz bir ses tonuyla sormuştu. Hyungwon oturuşunu düzeltip cevaplamama fırsat vermeden, "Hayır, arkadaşıyım... Hyungwon." diyerek elini Wonho'ya uzattı. Wonho'nun suratında onu ilk gördüğüm anki alaylı ifade vardı. Ayakta durmasının avantajıyla birlikte Hyungwon'a tepeden bakması, yüzündeki ifadeyi daha da güçlendiriyordu.
"Sonra görüşürüz Mina." Yanımızdan geçip temposunu arttırken, Hyungwon'un boşta kalan eline baktım. Alt dudağını sinirle ısırdı, yavaş yavaş elini indirdi. "Bazı insanlar kibarlık nedir bilmiyorlar." demekle yetindi. Aralarındaki gerginliği daha ilk saniyesinden hissetmiştim. Hyungwon'dan ne olursa olsun vazgeçmeyeceğimi düşünüyordum ancak Wonho'yu tüm kötü davranışlarına rağmen tanımak istediğim de gerçekti. Zaman geçtikçe bu iki zıt karakteri idare etmek zor olacaktı, bundan emindim. Bir yanda en yakın arkadaşım, bir yanda tanımak istediğim adam. Elimden gelen tek şey birbirlerinden uzak kalmalarını sağlamaktı.
🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼
Gün sonunda odama çıkıp penceremin önüne oturduğumda ve onun odasına baktığımda bugün olanları düşündüm. Çocuk gibi elimi tutup; yükseklik korkusuyla yüzleşmeye çalışan mı, yoksa kabalıkları boyunu aşan mı gerçek Wonho'ydu? Hyungwon'un elini sıkmaması için hiçbir sebep yoktu. Birlikte geçirdiğimiz o eğlenceli akşamdan sonra bu hareketi kafamı oldukça karıştırmıştı. Yanlış kişiye mi kaptırıyordum kendimi? Bunu düşünmek beni içten içe korkutuyordu. En kötüsü de kendime "dur" diyemememdi.
Kafamı sola çevirip odasının içine baktığımda üzerinde sadece beline sardığı havlusuyla saçını kuruladığını gördüm. Birisinin odasına gizlice bakmam doğru değildi, biliyordum. Beni fark etseydi tersleyebilirdi, sapık gibi görünmek istemezdim. Camı kapatacakken adımı söylediğini duydum. Kafamı hafifce uzatıp, "Merhaba." dedim ancak suratına dahi bakamıyordum. Başım yere eğik şekilde konuşuyordum. Yanaklarımın kızardığını görmesini istemezdim.
"Nasılsın?" Nasıl olduğumu sormanın sırası mıydı şimdi?! O, penceresinin önünde yarı çıplak otururken konuşmaya odaklanamıyordum. "İyiyim. Sen?"
Uzanıp yatağının üstündeki t-shirtünü alıp giydi. Derin bir oh çektim.
"İyiyim." Birkaç saniyelik sessizlikten sonra devam etti: "Şirketten saat kaçta çıkıyorsun?"
Sorusu beni gereğinden fazla germişti. "Yedide." Bir çırpıda söylemiştim. Ne diyeceğini merak ediyordum.
"Çıkışta seni almaya gelirim." Bu da neydi şimdi Randevuya mı çıkacaktık?
"Neden?" diyebildim sadece.
"Birbirimizi tanıyabilmemiz için zaman geçirmemiz gerekiyor çünkü." Tanımak? O da benim hissettiklerimi mi hissediyordu yoksa? Şaşkınlıktan hiçbir şey söyleyememiştim. Ben duygularımda aceleci olduğum konusunda endişelenirken, o da aynı şeyleri düşünüyormuş meğer. Şimdi sadece göz göze bakıyorduk. Gülümsememle başını eğip tebessüm etti.
"Yarın görüşürüz." diyerek pencerenin önünden kalkıp perdemi çektim. Yatağıma giderken düşündüğüm tek şey yarının sürprizlerle dolu olacağıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK & WHITE
FanfictionBirkaç saat sonra uyku tutmadığında, penceremi açıp yağmurun toprakta bıraktığı enfes kokuyu içime çekerken, onun odasına bakıp düşündüğüm tek şey: onun benim ölümümü istediğiydi...