Chapter 13

39 7 20
                                    

4.kata vardığımda kapımın önünde dizlerini kendine çekmiş şekilde oturup tavanı seyreden Hyungwon'u görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Kafasını yavaşca çevirip gözlerini gözlerime diktiğinde, içinde beslediği siniri hissetmemem imkansız hale gelmişti.

"Telefonlarına cevap vermeme nedenini öğrenebilir miyim?" Gözlerinden ateş çıkıyordu. Aniden ayağa kalktı ve bana yaklaştı. Çantamdan telefonumu çıkarttım. Ekranda "38 Cevapsız Arama" yazısını gördüğümde sinirlenmekte ne kadar haklı olduğunu düşündüm. Uzun boyu bana her şekilde üstünlük sağlıyordu; altında ezilip yerin dibine geçmiş gibi hissediyordum.
"Şirket yemeğine gideceğini sanıyordum. Mekana gittiğimde oradan çoktan çıktıgını söylediler. Bu da ne?" diyerek elimdeki melek tacını çekti. Üzerimde kurduğu baskı ellerimin titremesine neden oluyordu.
"Bir arkadaşımla partiden çıkıp Lotte World'e gittik. Tacı oradan aldım."
"Burada kaç saattir gelmeni bekliyorum haberin var mı? Tanıdığım herkesi aradım seni bulabilmek için. Sen ise arkadaşınla eğlenmekle meşguldün değil mi?" Sesini olabildiğine yükseltmişti. Onu tanıdığımdan beri ilk kez bu kadar sinirliydi. Yanımdan geçerken omzuma çarpması sarsılmama neden olmuştu. Merdivenleri kısa sürede inerek dış kapıyı sertçe kapattı. Yere düşen melek tacımı eğilip aldım, özenle temizledim. Sonu berbat biten özel günümüzden geriye kalan birkaç güzel şey kalmıştı şimdi: elimde tuttuğum melek tacı ve zihnimde tekrarını yüz kere oynattığım anılarımız.

🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Sabah uyandığımda ilk işim Sujeong'u aramak oldu. Dün gece Hyungwon, söylediğine göre mekana gelmişti ancak adresi ona mesaj atmamıştım. Birilerinden bilgi almış olmalıydı.
"Ahh Mina, nasılsın? Gecen nasıl geçti?"
"Sana bir sey soracağım Sujeong.'' Dedikoduyla kaybedecek vaktim yoktu.
"Sor tabii." Sesinden bozulduğunu hissedebiliyordum.
"Hyungwon'a partinin yapıldığı mekanın adresini sen mi verdin?"
"Dün gece sen çıktıktan sonra arayıp mekanın adını sordu. Seni çıkışta alıp bir yere götüreceğinden bahsetti. Çıktığını söyleyecektim ama telefonu kapattı. Geldiğinde de çoktan gittiğini anlatınca sinirle mekandan ayrıldı. Bu kadar.
"Teşekkür ederim. Seni sonra tekrar arayacağım Sujeong." Telefonu aceleyle kapatıp Hyungwon'u aradım. Tahmin ettiğim gibi cevap vermiyordu. Bahçeye gelmesini yazan bir mesaj attım. Mesajımı göreceğinden emindim. İsterse, gelirdi.

🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Biri Hyungwon'a, diğeri de kendime olan iki soğuk kahve aldıktan sonra bahçenin içindeki banklardan birine oturup beklemeye başladım. Yaklaşık 1 saat sonra neredeyse kalkacakken, Hyungwon'un başıma dikilmesiyle irkildim.
"Beklettiğim için üzgünüm." Suratı asıktı ancak sinirli değildi. Buzları eriyen kahveyi uzattım. Tepki vermedi.
"Bana hala sinirli misin?" Derin bir nefes çekti içine. Elindeki kahve bardağının pipetiyle oynuyordu.
"Biraz. Dün gece seni incitmek istememiştim." Haklı olduğu durumda bile beni kırıp kırmadığını düşünüyordu. İkimizin de başı eğikti.
"Geleceğini bilseydim mekandan çıkmazdım. Telefonum gece boyu çantamdaydı."
"Anlıyorum." Rahatlamış gibi bir hali vardı, en azından artık somurtmuyordu.
"Dün gece ben çıkmamış olsaydım nereye gidecektik?"
"Önemi yok." diyerek arkasına sakladığı çiçeği dizlerimin üstüne koydu. "Önemli olan şey, beni affedip affetmediğin."
Bana çok değer veriyordu ve bunu yaptığı her harekette hissettiriyordu.
"Sen hayatımda sahip olduğum en iyi arkadaşsın." diyerek sıkıca sarıldım. İkimizin de yüzü gülüyordu, aramızda soğukluk olması en son isteyeceğim şeydi.
"Bu arada dün birlikte dışarı çıktığın arkadaşın kimdi? Şirkette pek samimi arkadaşın yoktu senin."
"Yeni yapılan apartmana taşınan birisi. Aynı zamanda anlaşma yaptığımız şirkette çalışıyor sanırım."
Cümlemi bitirmemle, kenarları boydan boya çiçeklerle kaplı yoldan nefes nefese koşarak gelen Wonho'yla göz göze gelmem bir oldu.

BLACK & WHITEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin