Gözlerimi açtığımda saat gece 4'e geliyordu. Sol kolumdan güç alarak kalkmaya çalıştım ancak kolumda takat yoktu. Senelerdir yatağımda uyuyormuşum gibi hissediyordum. Başucumdaki sandalyede oturur vaziyette büyük ihtimalle dayanamayıp uyumuş olan Hyungwon'a baktım. Başıma ne gelmişti, hiçbir fikrim yoktu. Ancak bildiğim bir şey varsa, o da yine Hyungwon tarafından kurtarıldığımdı.
__________
Sabah Hyungwon'un omzuma hafifce dokunmasıyla uyandım. Tamamen uyanık gözüküyordu, erken kalkmış olmalıydı.
"Hyungwon..."
"Efendim?"
"Bana ne oldu?"
Uyanır uyanmaz sorduğum soru, sessizliğe neden olmuştu. Tebessüm ederek yatağıma oturdu. "Mina..." diye başladı söze omzuma elini koyup gözlerimin içine bakarken.
"Bir şeyler yemen gerekiyor. Bunları sonra konuşuruz."
"İstemiyorum."
"İlaçlarını da almalısın. Seni eve getirdiğimde fark ettim ki düzenli aldığın ilaçların bitmek üzereydi, ben de sen uyurken eksik olanları getirdim. Bir tanesini yemek yedikten sonra içmen gerekiyor-.."
"Hyungwon!" Lafını kestiğim için şaşırmış olmalıydı ancak gerginken bu kadar hızlı konuşması beni strese daha çok sokuyordu. "Bana ne olduğunu anlatmadan hiçbir şey yemeyeceğim."
Başını yere eğdi ve elini omzumdan çekti. Onu istemeden bozmuştum. Beni umursaması ve benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Ancak şu an öğrenmem gereken gerçekler kafamı fazlasıyla kurcalıyordu. Hyungwon'dan duyacaklarım, geleceğime yön verecekti belki de.
"Seni, annenle..." duraksamıştı. "...annenle gittiğiniz yerde baygın halde yatarken buldum." Buraya kadar her şeyi ben de hatırlıyordum. Mühim olan ben bayıldıktan sonra olanlardı.
"Orada olduğumu nerden bildin?"
"Beni arayan ve o bahçede olduğunu söyleyen sendin. Hiçbir şey hatırlamıyor musun?" Taşlar yavaş yavaş oturuyordu yerine. Hyungwon'u aradığımda rüzgar yüzünden titrediğimi hayal meyal hatırlıyordum. Acılar içinde olduğumu da... Ağlamaya bile gücümün kalmadığını da...
"Pekala, sen geldiğinde orada kimse var mıydı?" İşte merak ettiğim asıl şey buydu. Beni baygın halde bulup eve getiren kişi Hyungwon ise, Wonho neredeydi? Beni baygın halde kaderime terk edip gitmiş miydi yoksa? Yapmazdı. Söylediği şeylerin kulağa garip geldiğini biliyordum, ancak beni bırakıp gitmezdi. Gidemezdi. En azından ben, Hyungwon'un söyleyeceği o altın değerindeki cümleyi beklerken Wonho'nun gitmemiş olmasını umuyordum.
"Hiçkimse yoktu, Mina. Biraz daha geç kalsaydım...seni kaybedebilirdim bile."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK & WHITE
FanfictionBirkaç saat sonra uyku tutmadığında, penceremi açıp yağmurun toprakta bıraktığı enfes kokuyu içime çekerken, onun odasına bakıp düşündüğüm tek şey: onun benim ölümümü istediğiydi...