Cehennemden farksız, yeni güne uyandığım 14. seferdi. 2 haftadır ne Hyungwon'la konuşmuştum, ne de pencere komşumun perdesinin kıpırdadığını görmüştüm. Hastaneden aldığım rapor ve patronumun anlayışlı tutumu sayesinde işten muaf tutulmuştum. Bu bahaneyle dışarı bir kere dahi çıkmamış; evde depresyona girmeyi, kafamı dağıtmaya tercih etmiştim.
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
Haftalardır milim oynamamıştı perdesi. Kapalı penceresi tek manzaram olmuştu. Elimden umutsuzca kirli gri duvara ahşap çerçeveyle açılmış alana bakmak geliyordu sadece. Onu en son görüşümden beri ortalarda görünmüyordu. Ben kendimde konuşma cesaretini bulmuşken, onun kayboluşu hiç adil değildi. Depresyon, beni gittikçe içine çekiyordu. Eskiden, arayıp dert yanabileceğim biri vardı; şimdi, elimde yalnızlığımdan başka hiçbir şey kalmamıştı.
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
Hastane raporumun bitiş tarihi gelmişti ve ancak bu vesileyle dışarı çıkmıştım. Her gün yürüdüğüm bu kaldırımlar, yanından geçtiğim binalar, sokak lambaları, park edilmiş arabalar, heybetli ağaçlar ve dahası; hepsi senelerdir göründüğünden çok daha farklı görünüyordu gözüme. Daha renksiz, daha bitkindi her şey. Gökyüzü kirli dumanlarla örtülüydü. Ruh halim göz önünde bulundurulduğunda, işe gitmek zulümden farksızdı.
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
İş çıkışı evin yolunu tutarken elimde döndürüp durduğum telefonla kimi aramam gerektiğini bilmeden oyalanmaya çalışıyordum. Wonho'yla yüzleşmek istiyordum, evet. Ancak ortadan kaybolması -en azından bana görünmemesi- evrenin bir işareti olabilirdi. Evren konuşmamızı engelliyordu belki de, kim bilir?
Hyungwon'la konuşmayalı yıllar geçmiş gibi hissediyordum. -En kötü ihtimalle- telefonda konuşmamızın günük rutinlerimizden biri haline geldiğini düşünürsek, böyle hissetmekte haklıydım. Daha önce hiç küsmemiş, birbirimizi aramamazlık etmemiştik. Onu kötü bir şeyle itham ettiğimin farkındaydım. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi düşünürdü. İnsanın elinde tutabileceği ikinci bir olasılık olmayınca, birincisine sarılması mantıksız değildi. Zihnimdeki tüm oklar -koşullar gereği- Hyungwon'u gösteriyordu. Kalbim ise tam aksini...
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
Telefon uzunca çaldı... Çaldı... Çaldı...
Aradığımı görüyor mudur acaba? Saat çok geç değildi. Hyungwon bu saatte uyumazdı.
Üçüncü deneme...
İlk ikisinden farklıydı.
"Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Lütfen da-"
Aradığımı görüyormuş ancak açmamayı tercih ediyormuş demek ki. Haklıydı. Onun yerinde olsaydım kırgınlığım iki haftada geçmezdi. Zaman gerekiyordu. İki taraf için de zaman...
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
1 AY SONRA
________________________
İşlerimi düzene koymuştum. Başka şeyler düşünmemek için aklımı tamamen çalışmaya vermiştim. Evden işe, işten eve gidip geliyordum; ne eksik, ne de fazla.
Son birkaç haftadır Hyungwon her gece arıyordu. Birbirimize verdiğimiz süre dolmuştu onun açısından. Peki ya benim için? Emin olamıyordum. Ona yeni bir kapı açmalı mıydım? Onu gerçekten özlemiş miydim? Eski duygularımla, eski samimiyetimle yaklaşabilecek miydim ona? Barışmak her şeyi daha da kötü hale getirebilirdi. Hayır, tereddüte düşmemeliydim. Emindim. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve ikimiz için de eskiyi döndürmek için yeteri kadar zaman yoktu. Hayat kısaydı neticesinde. Kırılan bir vazoyu bir araya getirseniz de, ilk halinin aynısı olmazdı. Hyungwon'la arkadaşlığımız da paramparça olmuş bir vazoydu benim için. Tek çaresi çöpe atmaktı.
Wonho mu? Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. Bana ilk ve son darbesini vurup ortalıktan kaybolmuştu anlaşılan. Üzerinden çok geçmesine rağmen hala dün gibi aklımdaydı tüm olanlar. İş yemeğinden kaçıp lunaparka gitmemiz, melek ve şeytan taçlarımız, bana bakışı, bana gülümsemesi, bana söyledikleri... Dün gibi aklımdaydı hepsi. Çok kısa sürdürmüştü mutluluğumuzu ve ben nedenini bile bilmiyordum.
✴✴✴✴✴✴✴✴✴✴
Istediğim tek şey, eve varınca odamın karşı apartmana bakan penceresinin yanına oturup, kendime sonsuz düşünme süresi vermekti.
Ben odama kavuşmanın hayallerini kurarken, yol gittikçe uzuyordu sanki. Peki aniden bastıran yağmura ne demeliydi? Eskiden altında yürümekten zevk aldığım yağmurlar, şimdi neden ağlamama sebep oluyordu? Bilmiyormuş gibi konuşana da bakın. Çünkü yaşadığım ve yaptığım her şey bana onu hatırlatmaya başlamıştı. Ne ara hayatıma bu kadar dahil etmiştim onu? Ne ara eksikliğini bana hissettirir oldu? Yağmur damlaları yüzüme olağan hızla çarparken, zihnim bu cevapsız sorularla meşguldü işte.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK & WHITE
FanficBirkaç saat sonra uyku tutmadığında, penceremi açıp yağmurun toprakta bıraktığı enfes kokuyu içime çekerken, onun odasına bakıp düşündüğüm tek şey: onun benim ölümümü istediğiydi...