#14

3.4K 224 33
                                    

Gold harflerle Meran Cafe yazan siyah tabelaya baktığımda istemsiz bir şekilde yutkundum. Onu görmeye hazır değildim. Ayaklarım, tüm vücudumla, irademle hem fikirmiş gibi yere çakılı kalmıştı. Neden Hatice Kübra'yı dinleyip buraya gelmiştim sanki? Yarını bekleyip okulda Almila'ya aldırtsaydım ya. Birgün daha telefonsuz kalabilirdim, hiç sorun değildi.

Ben her an eve kaçıp gidecekmiş gibi düşünürken Hatice Kübra bunu anlamış gibi koluma girip beni çekiştirerek ''Alya, buraya kadar geldik. Sakın vazgeçtim deme?" Diye sorduğunda bu saatten sonra geri dönüşün imkansız olduğunu anladım. Hatice Kübra zaten bir şeyi kafasına koymuşsa yapardı. Ucunda ne olursa olsun o işi yapardı. Benim telefonumu Eymen'den almayı kafasına koymuştu, onu vazgeçirmeye çalışmam boş bir çabadan başka bir şey değildi. Benim adıma onlara mesaj atıp her şeyi nasıl da ayarlamıştı. Bu kızdan korkulurdu, tuttuğunu koparıyordu. Ona gözlerimi kısmış bakarken hayıflanarak konuşmaya başladı.

"Lütfen, gözlerinle beni öldürme işini bir kenara bırak. Şimdi halletmemiz gereken bir işimiz var."

Onunla konuşmak istemediğim için bakışlarımı ondan çevirip cafeye girdim. Gözlerim etrafta onu aramaya başlığında iyice gerilmiştim. Cafe pek kalabalık değildi. Gözlerim sonunda onu bulduğunda cafenin arka kısmında cam kenarındaki bir masada arkası dönük, biriyle oturduğunu gördüm. Hatice Kübra'ya döndüğümde onunda o tarafa baktığını gördüm. Bana dönüp "Arkası dönük olan mı?" Diye sordu.

Kafamı sallayarak "Evet o." Dedim. Yanlarına doğru yürürken diğer çocuk bize bakıp ona bir şeyler söyledi. Omzunun üzerinden bize baktığında göz göze geldik. Bakışlarımı ondan kaçırıp yere indirdim. Tekrar bakışlarım onları bulduğunda Eymen'in karşısındaki çocuğa yani Mert'e bir şeyler söylediğini gördüm. Mert tamam der gibisinden kafasını sallayıp masadan kalkıp çıkışa doğru yürümeye başladı.

Yanımızdan geçip gidiyorken Hatice Kübra'ya bakıp,"Yine karşılaştık, kadere bak.'' deyip göz kırparak gitti. Gözlerim Hatice Kübra'yı bulduğunda omuz silkerek "Birkaç tahtası eksik işte." Dedi.
Gülümseyerek; "Müstehak sana" diye mırıldandım.

Masasının yanına vardığımız da kimsenin konuşmasına fırsat vermeden, "Telefonumu alabilir miyim? " diyerek konuya girdim.

Eymen'in gözleri beni bulduğunda tek kaşını kaldırarak "Bu ne acele böyle? Geçin oturun, bakalım telefon bende miymiş öğrenelim." dedi alaylı bir sesle.

Öfkeyle karşındaki sandalyeye oturup konuşmaya başladım. "Benimle dalga geçmeyi bırakıp telefonumu ver!"

Yüzündeki alaylı ifade silinip yerini ciddi bir ifade almıştı. Elini pantolonun cebine götürerek telefonumu çıkarıp masaya koydu. Tam elimi telefona uzatmış alacakken o benden önce davranarak telefonu alıp havaya kaldırdı. Gözlerim yüzünü bulduğunda yüzündeki ciddi ifade silinmemişti. Fakat gözlerinde anlam veremediğim farklı bir ifade vardı.

"Bir şeyi merak ediyorum. Üç gündür telefonun bende içinde hiç mi özel bir şeyin yok da gelip almadın?" Söyledikleriyle yüzümü kocaman bir gülümseme kapladı. Beni yanıltmamıştı. Telefonumu karıştırmamıştı. Onun basit biri olmadığını biliyordum.

"Yani telefonu hiç karıştırmadın mı?" Hatice Kübra'nın şaşkın sesiyle ikimizin bakışları da ona döndü.

"Hayır. Başkasının telefonunu neden karıştırayım." dedi Eymen ciddi bir ses tonuyla.

Hatice Kübra umursamaz bir tavırla "Senin gibi birinden beklenmeyecek bir davranış değil sonuçta." dedi. Ben, bu kıza konuşmaması gerektiği konusunda uyarmamış mıydım?

Göklerin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin