YENİ HAYAT

526 32 2
                                    

Koridorlarda sıkıntıyla geziniyordu Emma. Dersi boştu ve ne yapacağını düşünüyordu. Nora'nın dersi vardı. Yani onunla konuşamazdı. Jackson? Ah! Onun nerede olduğunu bile bilmiyordu. Her yerde onu aramıştı ama bulamamıştı. Neredeydi acaba? 

Bu soruyu düşünmekten yorulmuş bir şekilde neredeyse boş olan kantinde bir masaya oturdu. Elindeki sıcak kahveden bir yudum aldı. Vampir olduktan sonraki ilk içeceği bu kahve olmuştu.

Kahvenin anlamsız güzel hissi ağzından midesine doğru giderken gülümsedi. Havalar iyice soğumuştu. Kış mevsemi gelmişti. Emma da bu kadar ince giyindiği için kendine lanet ediyordu. Hangi düşünceyle böyle giyinmişti ki?

Aniden gelen soğukla ürpererek sıcak kahve bardağına daha çok yaklaştı. Sanki küçük kahve bardağı onu ısıtıcak gibi?

Üsütündeki ince cekete daha çok sarılarak zilin çabucak çalmasını istiyordu. Son derse girip yurduna gitmek istiyordu. 

Ani bir aklına gelen soruyla kalbi tekledi. Artık tam vampir olduğuna göre yurtta kalamazdı. Hüzüntü ile yüzünü buruşturdu. Nora'nın son zamanki davranışları sayesinde ona kızsa da onu anlıyordu da. O da onun yerinde olsa aynısını yapardı.

Kahvesinin bittiğini anlayınca hızla ayağıya kalkarak Melinda'nın -müdürenin- odasına doğru yürüdü.

Kapıyı yavaşça çalarak çekingen bir şekilde içeriye girdi. 

Melinda tek kaşını kaldırarak Emma'ya baktı. ''Evet, kızım?''

Emma sıkıntıyla ensesini kaşıdı. Melinda'ya bakmamaya çalışıyordu. ''Artık vampir olduğuma göre nerede kalacağım? Yani yurda almazlar beni.''

Melinda ciddi bir sesle ''Tabi ki benim yanımda kalacaksın.'' dedi

Emma başını iki yana salladı. ''Anlamıyorum. Neden senin yanında kalacağım? Diğer vampirlerin mutlaka kaldığı bir yurt vardır.''

Melinda kaşlarını çattı. Kız onu ilk defa bu kadar ciddi görüyordu. ''Çünkü senin annenim Emma. Tamam, anlıyorum seni. Yıllar sonra karşına çıkıp seni kullandığımı falan düşünüyorsun. Ama öyle değil! Hiçbir şey bilmiyorsun Emma. Sana ulaşmaya ne kadar çabaladığımı, seni doğurduğum gibi elimden alırlarken nasıl debelendiğimi bilmiyorsun. Senin için ne kadar ağladığımı... Sen belki benden nefret ediyorsun ama ben seni seviyorum. Lütfen artık bu aramızdaki soğukluğu kaldırarım. Bir kere güven bana.''

Melinda'nın ani çıkışıyla afalladı kız. Kadın bundan yararlanarak hızla ayağa kalkıp ona sarıldı.

Melinda'nın kollarını sırtında hissettiğinde ne yapacağını şaşırmıştı Emma. Şuan duyduklarını idrak etmekle meşguldü. Ona güvenmeli miydi?

Birden Melinda'ya sarılırken buldu kendini. Hayatında ilk defa böyle bir şey hissediyordu. Anne sevgisi dedikleri şey bu muydu? Bu his... o kadar güzeldi ki... 

Gözyaşlarının akmasına izin verirken daha sıkı sarıldı annesine. Başını kadının omuzuna gömerek hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Omuzunda hissettiği ıslaklıkla annesinin de ağladığını anladı.

Ne kadar orada öyle durduklarını bilmiyordu ikisi de ama bundan şikayetçi değillerdi. Yavaşça birbirlerinden ayrıldıklarında ikisininde yüzünde buruk bir gülümseme vardı.

 Emma gözyaşlarını kolunun tersi ile silerken gülümsüyordu. ''Eşyalarımı toplamam lazım.''

Melinda da sıcacık bir gülümseyle kızına baktı. ''Tamam. Dur son bir dersin olmalı. Ona giriyorsun küçük hanım.''

Gözleri şaşkınlıkla büyürken annesinin onu bu kadar takip ettiğini bilmediğini fark etti. 

Gözlerini devirip derin bir nefes alarak annesine baktı. ''Hadi ama, ilk defa bir derse girmeyeceğim. Hem kötü bir şeyde yapmayacağım. Yurda gidip eşyalarımı toplayacağım. Lütfen anne.''

Kız ilk defa anne demişti ona. Melinda'nın gözlerin şefkat belirdi. Emma'nın içine yayılan ve alışamadığı hisle gülümserken ''Tamam ama ilk ve son.'' dedi Melinda.

Emma sevinçle yerinden zıplayıp Melinda'ya sarıldı.

                                                                       ***

Yurttaki eşyalarının tamamını iki saatte toplayabilmişti. Eğer insan olsaydı şuan yorgunluktan ölecek seviyeye gelmişti ama ne yazık ki arttık insan değildi.

Düşüncelerine son vermek adına başını iki yana sallayıp gün batımıyla birlikte ihtişamlı şatoya ayak bastı. Kapının önündeki muhafızlara da gülümsemeyi ihmal etmedi. Tabiki adamlar hiçbir duygu ifadesi göstermeden sanki kız hiç orada yokmuş gibi önlerine bakmaya devam ettiler.

Buna aldırmamaya çalışan Emma nereye gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Her yerden başka bir vampir çıkıp sanki kız hiç orada değilmiş gibi ona çarparak koşuşturmalarına devam ediyorlardı.

Sonunda dayanamayan Emma yanından geçen bir kızı tutu. ''Özür dilerim ama ben odamı arıyordum. Adım Emma Walt... Yani Mcson.''

İlk defa annesinin soy ismini kullanıyordu ve bu onu mutlu etmişti. Soy isminden zaten hoşlanmıyordu.

Genç hizmetçi önüne gelen siyah saçlarından rahatsız olmuşçasına geriye attı. Bu işlemden sonra karşısındaki onun zamanını alan kıza baktı. Kızı süzdükten sonra ''Melinda Mcson'ın mı kızısın? Hani şu baş vampirlerden olan ilk çocuk.''

Kızın alaycı sözleriyle kaşlarını çattı Emma. ''Evet. Sen de o kızın yaşayacağı evin hizmetçisisin. Tanıştığımıza memnun oldum.''

Sinsice kıza sırıtırken içinden kahkahalar atıyordu. Şuan kötü kızlar gibi hissetse de bu hissi sevmişti. 

Hizmetçi kız ona istemeyerek yolu gösterdi.  Emma elindeki bavullarla kızın tarif ettiği yere doğru yürümeye başladı.

Merdivenlerden çıktığında buraya ilk gelişi aklına geldi. Bir muhafız onu annesinin yanına götürürken bu koridorda bayılmıştı.

Aklına gelen rahatsız anıyla yüzünü buruşturdu. Artık aşağlanmak, güçsüz olmak istemiyordu. Her zaman üzülen taraf o olmuştu. Kırılan taraf...

Alexandra her ne kadar ondan özür dilese de bir özürle anılar, kalp acısı, gözyaşları geri gitmiyordu. Bu günden sonra yeni Emma olacaktı. Yeni bir ev, yeni bir hayat ve yeni bir kişilik. Ne de olsa çok yakında ölecekti değil mi? O yaratıklar tarafından... Plan buydu değil mi? Ama artık annesine güvenmeliydi. Zatan ona güveniyordu ama diğerlerine güvenmiyordu. Diğer baş vampirlere...

Çünkü biliyordu ki bütün her şeyi o pislik herifler yapmıştı. Annesi ile babasını ayırmış ve daha sonrada onunla annesini ayırmışlardı. Bunu anlayacak kadar zekiydi.

 Ancak planlarına katmadığı bir şey vardı. Emma'nın her şeyi alt üst edeceğinden haberleri yoktu.

Odaya girince etrafına göz gezdirdi. Prenses odaları gibiydi. Yalnız pembe değil daha çok lacivert ve siyah ile çevriliydi etrafı. Laciverti sevdiğini nereden biliyordu ki?

Bunu düşünmekle kafasını yoramayacağına karar vererek eşyalarını yeni odasına yerleştirmeye başladı.

Yeni evine, yeni hayatına hoşgeldin Emma

ZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin