~30~

395 27 82
                                    

Geçen bölümü baştan okudumda adamı resmen 'HIK' diye öteki tarafa yollamışım.

Allah affetsin.

Bu bölümü telefondan yazdım eksiklerim olabilir.
O eksikleri siz doldurursunuz artık.

Keyifli okumalar:

İçimdeki ateş kadar sıcak
olmasada hatrı sayılır bir ısıda olan kızgın kumlara uzanmış gökyüzündeki gri bulutu inceliyordum.

Bir hafta önce-babamın öldüğü günde - öylece bir türlü çıkmak bilmeyen inatçı lekeler gibi ter temiz gökyüzünde asılı duruyordu.

Ondan başka hiç bir bulut yok.

O da tıpkı benim gibi yalnız.

Yalnız sayılmam aslında. Benim yanımda her daim duran biri var.

Anıl.

Gökyüzünün gri buluta açtığı gibi o da bana kucak açtı.

Gri bulut  gökyüzüne nasıl sığınıyorsa ben de tıpkı onun gibi Anıla sığındım her gün.
Ben ağlayınca o da benimle ağladı. Ben gülünce o da güldü.

bakışlarımı Anıl'a çevirdim.

Anıl benim gökyüzüm, azgın dalgalara karşı sığındığım limanım, huzuru bulduğum evimdi.

Babam öldüğü gün sığındım liman olmuştu bana. Hastane odasında deli gibi ağlayıp kendimi yerden yere atarken, babamı götürmemeleri için doktorlara yalvarırken bir tek o vardı yanımda. Koca kollarıyla vücudumu sarmalayıp sıkıca tutmuştu beni. Kollarından kurtulup babama yetişmek için ellerine tırnaklarımı geçirip kanattığımda bile gıkını çıkarmamış sarılmaya devam etmişti.

Mezarlığa gittiğimde yine yanımda o vardı.

Bir gün bile babamın ziyaretine gelmeyen samimiyetsiz insanların yanında durmak yerine gövdesiyle bizi gizleyen koca bir ağacın arkasına saklanmıştık. Timsah göz yaşlarının döküldüğü bir cenaze töreniyle babamı annemin mezarının yanına açılan çukura bırakıp üzerini toprakla örttüler. Daha sonra annemin mezar taşını yerinden söküp yerine yeni, annemle babamın isminin yazıldığı bir mezar taşı koydular.

Her ne kadar babama uzaktan veda etmek koysada yinede yanlarına gitmedim. Beni görmelerini istemedim.

Saatlerce onların gitmesini bekledik Anıl'la. Ve onlar gidince babama veda edip mezarlıktan uzaklaştık.

Gariptir ki hastane odasında geçirdiğim krizden sonra bir daha ağlamadım.

O kadar çok istiyorum ki ağlamayı. Ağlayıp içimdeki ağırlığı göz yaşlarımla akıtmak, rahat bir nefes almak istiyorum.

ama olmuyor...

İnadıma gözyaşlarım akmıyor.

Birden Anıl'a doğru gelen topla yerimden doğruldum. Topu tutmak için atağa geçtiğim an Anıl, benden önce davranıp çevik bir hareketle topu yakaladı.

Ağzımı balık gibi bir kaç defa açıp kapadım.

Gözleri kapalıyken nasıl oldu da topu fark edebildi?

Peki refkeksine ne demeli?

Hadi onuda geçtim.

Topu tuttuğun ne kadar da havalı göründüğünün farkında mıydı acaba¿

Başımı geri yatırıp topun geldiği yöne baktım. Ufak bir çocuk paytak adımlarla kumda bata çıka bize doğru koşuyordu. Anneside peşinden geliyordu.

YETİMHANE GÜLÜ VE PİS SERSERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin