~29~

518 30 70
                                    

Beklettiğim in çok çok özür dilerim.
Yazım hatam fazla olabilir çünkü gözden geçirmedim. Bittirdiğim gibi yayınlamak istedim.

Keyifli okumalar;
"Ha gayret babacığım." Başını sola çevirip yüzünü buruşturdu."...Ama yemezsen arkandan hüngür hüngür, salya sümük ağlar." Deyip dudaklarımı büktüm.

"Kızım yeter! Çatladım."

"Ya son bir lokma. Lütfen." Dedim 'e' harfini uzatarak.

Derin bir nefes alıp ağzını açtı. Bende zaman kaybetmeden kalan bir kaç kaşıklık çorbayı yedirdim.

"Afiyet olsun." Peçeteyle ağzına bulaşan kısımları silip ayağı kalktım.

"Sen şimdi dinlen. Bende şu son sınava girip geleceğim." yastığını düzeltip uzanmasına yardımcı oldum.İnce mavi örtüyü koltuk altına kadar çektim. Geri çekileceğim sırada babam zayıf uzun parmaklarını bileğime doladı.

"Bende gelmek istiyorum." olumsuz anlamda başımı salladım.

"Olmaz. Senin uyuman gerekiyor."

"Ama seninle gelmek istiyorum." Babamın çocukça tavrına gülümsemeden edemedim.

"Geçen hafta geldin ya zaten. Boşu boşuna saatlerce beni kapıda bekledin." Bileğimdeki ellerini çözüp dudaklarıma götürdüm. "Bana yatağında da dua edebilirsin." alnına öpücük kondurup geri çekildim."Şimdi gitmem gerekiyor. Sakın ilaçlarını almamazlık yapma!" Kapının eşiğine kadar gidip durdum. Başımı geriye çevirip kocaman yatakta ufacık kalan adama baktım.

koskoca bir ay on bir gün geçti o kazadan sonra.

Her geçen gün babam iyileşmek yerine daha da kötüleşti.

Ne illet bir hastalıkmış bu kanser denen şey.

Babam gözlerimin önünde gün be gün erirken, çektiği acıdan dolayı kıvranırken benim tek yapabildiğim bir kenarda sessizce ağlamak oldu.

Neden daha erken farkedemedi ki hastalığını...

Gözleri gibi mavi olan örtü bile babamın çelimsiz vücudunu saklayamayıp kemiklerini gözümüze sokar gibi ortaya sermiş. Bakışlarımı babamın hayran olduğum gözlerine çevirdim. Yüzünde hem huzur hemde hüzün vardı.

Nasıl iki duygu bir arada yaşanır bilmiyorum ama babam iki duyguguda aynı anda yaşıyordu işte.

Sızlayan burnumu sıkıp babama gülümsedim.

"Başarılar." El sallayıp kendimi zorlukla odanın dışına attım. Çünkü biraz daha orada kalsaydım göz pınarlarımı tutamayabilirdim.

Derin derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım.

"Hadi, gidelim" kaşlarımı çatıp gözlerimi bal köpüğü gözlere çevirdim.

"Senin ne işin var burada?"

yerinden doğrulup her gün bıkıp usanmadan yaptığı gibi tişörtümün ucundan tutup çekiştirmeye başladı.

onun yüzünden tamı tamına beş tişörtüm hakkın rahmetine kavuştu.

"Sevdiğimi sınav yerine götürüyorum." merdivenlerden inip çıkışa yöneldik.

"Saçmalama. Beni sınav yerine bırakırsan sen geç kalırsın." omuz silkti. Sinirle eline vurup tişörtümü bırakmasını sağladım.

"Bana bak pis serseri!" işaret parmağımı yüzüne yüzüne sallamaya başladım.

"Bakıyorum." dedi kalbimin dondurma gibi erimesini sağlayacak bir gülümsemeyle.

YETİMHANE GÜLÜ VE PİS SERSERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin