Son konuşmalarının üstünden üç gün geçmişti ve Sehun üç gündür odasında Jong In'in aramasını bekliyordu. Ben sana haber vereceğim dedikten sonra bir daha hiç konuşmamışlardı. "Cidden evlenecek misin Sehun?" Kyungsoo sorduğunda Sehun göz devirdi. Arkadaşı on kereden fazla sormuştu bu soruyu. "Evet dedim ya Kyungsoo." Sehun sesinden 'Artık şu soruyu sormayı kes!' ifadesini anlamasını istedi Kyungsoo'nun. "Sehun daha çok genciz. Yirmi üç yaşındasın. Baban başka bir iş de bulabilir biliyorsun değil mi?" Kyungsoo söylediğinde Sehun arkadaşının yüzüne yumruğunu geçirmek istedi."Yıllardır Bay Kim ile çalışıyor. Başka bir iş bulsa bile burada olduğu gibi olmayacaktır emin ol." Sehun artık sinirli olduğunu saklamaya çalışmıyor direk konuşuyordu. En yakın arkadaşının böyle düşünmesi yanlıştı. "Hem Jong In yakışıklı ve oldukça zengin." Bu sefer sesi alaycı bir tonda çıkmıştı. Kyungsoo'nun göz devirdiğini hissedebiliyordu. "Sehun sen delisin." Kyungsoo telefonu Sehun'un suratına kapamadan hemen önce söyledi. Sehun sonlanan aramaya dil çıkartıp telefonunu yatağının üstüne attı. "Jennie!" Seslendiğinde kardeşinin kulaklıklarını takmamış olması için dua etti.
"Efendim?" Jennie odaya girerken sordu. Sehun kardeşinin elinde telefon olmadığını gördüğünde şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. İlk defa böyle bir şey oluyordu. "Hayret telefonun yok bu sefer elinde?" sırıtarak sordu Sehun. Jennie duyduğu soruyla gözlerini devirdi. "Ne isteyeceksin benden?" Sehun kendi sorusunu umursamayan kardeşine kızsa da umursamadı. "Para versem bana cips, çikolata falan alır mısın?" Jennie duyduğu soruyla buraya hiç gelmemiş olmayı diledi. "Kendin gitsene? Merak etme yok olmazsın dışarı çıkınca." cevap vermesini beklemeden odadan kaçtı Jennie. Sehun kardeşine lanet etti.
Bir kere kardeşler varken büyüklere iş düşmezdi. Göz devirerek yerinden kalktı Sehun. Dolabının önünde yere atılmış olarak duran siyah kot pantolonunu aldı. Üstüne beyaz tişörtünü geçirip saçlarına şekil verdikten sonra kapının girişindeki dolabın üzerinden cüzdanını, yatağın üstünden telefon ve kulaklığını alıp odadan çıktı. "Anne ben markete gidiyorum. İstediğin bir şey var mı?" Sehun salona girerken sordu. Jennie odasından fırlayarak Sehun'un yanında durdu. "Aldıklarından bana da alabilirsin." sevimli olmaya çalışarak söylediğinde Sehun kardeşinin burnunu sıktı.
Jennie acıyla yüzünü buruştursa da çıkacak olan garip sesten dolayı isyan edemedi. "Sana hiçbir şey almayacağım Jennie. Eğer giderim deseydin istediğin şeyleri alabilirdin. Ama hakkını kaybettin." Annesi çocuklarının bu haline güldü. Onların birbiriyle böyle olmasını seviyordu. "İstediğim özel bir şey yok." Annesi söyleyip bilgisayardaki işine geri döndü. Sehun da Jennie'nin burnunu serbest bırakıp evden çıktı. İki sokak ötedeki markete ilerlemeye başlarken kulaklıklarını kulağına takıp en son dinlediği şarkıyı başlattı.
Adele'in huzur veren sesi kulaklarına dolduğunda gülümsedi Sehun. 'Set The Fire To The Rain' şarkısıydı. Sehun adımlarını şarkının ritmine göre ayarlayıp öyle ilerlemeye devam etti. Cadde oldukça kalabalıktı. Sehun insanlara çarpmadan markete ulaştığı için mutluydu. Marketin otomatik kapısından geçtikten sonra hiç düşünmeden buzdolabı kısmına ilerleyip alkol reyonunu buldu. Yaşı yirmiyi geçtiği için babası -sarhoş olmadığı sürece- içmesine izin veriyordu. Oradaki kutu biralardan hangisini alacağına karar vermeye çalışırken yanına yaklaşan beden dikkatini çekti. "Ne işin var burada Oh Sehun?" Sehun birkaç gün önce duyduğu esmer çocuğun sesiyle irkildi. "Ne işim var gibi duruyor?" sordu biralara bakmaya devam ederken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofren
FanfictionSehun, oldukça sakin, düzenli ve bir o kadar da iyi kalpli biriydi. Ailesi onu her zaman en iyi şekilde büyütmüş, elinden gelen her şeyi yapmıştı. Maddi durumları çok kötü değildi. Babası normal bir şirkette sekreterlik yapıyordu. Annesi de kendi ta...