BÖLÜM 5 : "Şşt.. öldün mü?"

3.5K 160 16
                                    


                              BÖLÜM 5 : “Şşt.. öldün mü?”



Kaan ile ders çalışacaktık bugün. Beni okuldan alması ile başladı her şey. Evine gelmiştik ve biraz korktum doğrusu. Yalnız mı yaşıyor ne? Ben en azından bir hala,teyze olmadı aşçı,uşak falan beklerdim. Artık aklımda nasıl bir Sabancıoğlu canlandıysa ben de bilmiyorum. Ondan uzak Allah’a yakın olmak maksadıyla bahçede küçük bir gezintiye çıktım. Ortancaları görünce duygusallaşsam da bunu saklamak için masaya oturdum ama o beni azarladı anca. Kitabı çıkarttım ve bana “Çöz!” dedi. Bu çocuk salak galiba.

Konuyu anlatması pardon rap yapmasıyla ben öylece kalakaldım ama bunu çaktırmadım çünkü iyi bir oyuncuyum. Hayatta her zaman iyi bir oyuncu olmak lazım. Bunu başardığımı yüz ifadesinden anladım ve soruları sallamaya başladım.

İlk soru E olsun Enrique’min E’si. 2. soru B olsun BTS’in B’si. Böyle sallamalardan seçmeler yaparken bana gözlerini diktiğini hissettim. Acaba salladığımı anlamış mıdır? Kaçamak bir bakış attım ve evet beni izliyor. Başımı kaldırıp gözlerimi ona diktim. Aramızdaki minik atışmadan sonra koşarak mutfağa kaçtı. Biraz onu beklesem de sıkıldım ve evini gezmeye karar verdim. İlk girdiğim oda salondu herhalde.  Beyaz koltuk takımı, beyaz parkeler, koca bir duvarı kaplayan kitaplık, tuhaf heykeller, saçma sapan vazolar, dün koltukta uyuduğunun belirtisi krem bir battaniye, devasa bir film arşivi… Oy!

Bu çocuk neden bu kadar entelektüel? İnsan bir erkek dergileri yayar masaya, hatta üstündeki boş cips paketleri ve dürüm poşetlerinden görülmemeliydi. Boş şişe ve kola paketleri, etrafa maçtan kalmış patlamış mısır taneleri saçılmalıydı. Bu çocuk benden bile düzenli. Mükemmel Yaratık!  Aynanın önüne gittim. Üstüme çeki düzen verirken küçük çerçeveler dikkatimi çekti. Bu da kim? KAAN! Küçükken çok sevimliymiş. Elindeki pastel boyayla kendini maymuna çevirmiş küçük bir Kaan. Aptal işte. Ben olsam pastel boyayla şaheserler üretirdim. Elime başka bir çerçeve aldım.

A-a-ama bu fotoğraf? Ağaçların arasında bir ev ve evin önünde bir baba-oğul. Bu fotoğraf rüyamdaki fotoğraf! Öylece kalakalmıştım yine başlıyoruz. Ama bu en son 4 yaşımda olmuştu. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. 

“BAŞAK!”

Arkamı dönmemle Kaan’ı elinde kanlı bir bıçakla gördüm. Korkudan geriye sıçardım ve komidine tutundum düşmemek için.Bütün sesler kesilmiş gibi. Sadece kalbimin sesi duyuluyor. Neredeyse nefes alış verişlerimizi bile duyabiliyorum. Rüyamın tamamı gerçekleşti şimdi. Bana yaklaşması ile ayaklarımın neredeyse yerden kesildiğini hissettim. 

“Bak yanlış anladın..”gibi bir şeyler gevelemeye başlayınca yanımdaki seramik vazoyu kafasına indirdim. Önce sendeledi sonra yüz üstü yığılıp kaldı.  Onu öldürdüm. Kaan Alpsoy’u öldürdüm. Allahım ben ne yaptım? Ne kadar salakça bir soru! Sen az önce birini öldürdün. Bu biri ise Buzlar Prensi, Ego Manyağı Kaan! Hemen yanına oturdum, elimle onu dürttüm.

“Kaan?”

Ses yoktu. Tepki bile vermiyor. Gerçekten onu öldürdüm. Hapislerde çürüyeceğim. Bu genç yaşımda mutfakta patates soyup, ayak işleri yapacağım. Sonra koğuşun hanımağasıyla kavga edeceğim. Dilimi tutamam ben. Ona laf yetiştirmeye devam edince kim vurduya gideceğim. Bu da yetmezmiş gibi oradaki kadınlardan biri bana belalı oğlunu ayarlayacak. Yıllarca ondan kurtulamayacağım. En sonunda yol kenarında üstümde gelinliğimle 27 yerimden bıçaklanmış olarak bulunacağım. Gürültülü bir şekilde ağlamaya başladım. Saçma sapan bir şeyler mırıldanıyordum.

“Kaan Alpsoy! Çabuk ayağa kalk. Sana kalk dedim. Kalk! Ben kimseyi öldürmek istememiştim.. Ölmek için de çok gencim.”diye yüzümü ellerimle kapatıp ağlamaya devam ettim. 

“Ha?!” bu sesle başımı kaldırdım. Karşımdaki çocuk beni itip Kaan’ın yanına geldi. Bu da kim? Kaan’ın nabzına baktı ve güldü.

“Ah sadece bayılmış.”dedi saçlarımı karıştırarak. Bizim yaşlarımızda olan bu çocuğu hiç görmemiştim ama çok yakışıklıydı itiraf etmeliyim. Lanet olsun yine bir rahat durmadı şu abaza iç sesim.

“Yardım et de koltuğa taşıyalım.”dedi gülümseyerek. Kaan’ın ayak bileklerinden tuttum ve taşımasına yardım ettim. Rahatlamıştım hem Kaan sadece bayılmıştı hem de bu çocuğun yanımda olması ile kendimi güvende hissettim. Suçu ona yıkabilirdim. Şimdi tek ihtiyacım olan şey bir avukat. Bu öküz ölmediyse de beni dava edecek.

Koltuğa bıraktığımızda bana dönüp gülümsedi. “Bir bardak su getirir misin?”

Sen yeter ki iste koçum benim. Koşarak mutfaktan bir bardak su getirdim. Ona uzattım hafifçe eğilerek. Tatlı kız moduna geçmem çok zor olmadı. Çocuğun gece kadar siyah gözleri gülümserken kısıldı. 1.85 vardı, kumral tenliydi, saçları düzdü ve taradığında bir Francisco ya da Çağatay’a dönüşecek kadar uzun ve biçimliydi Bu çocuklar kuaförden çıkmıyorlar herhalde. Bir ona bak bir de bana. Kızlığımdan utandım.

“Onu ayıltalım.” Pis gülüşünün nedeni şimdi anlaşıldı.

“Suyu dökmeyeceksin değil mi?” dedim Kaan’ın gazabından tırsarak.

“Aslında tam olarak öyle yapacağım.” dedi sırıtarak. Elini tuttum tam dökeceği sırada. Bardağı ikimizde çekiştiriyorduk. Beni gebertecek senin yüzünden be çocuk! Kaan’ın yüzüne su damlaları düşüyordu. Sonra kıpırdanmaya başladı.. Ah ne yapıyor bu? Rüyasında öpüşüyor mu ne? Dudaklarını öpücük yapmış ileriye uzatıyordu. Boş bulundum ve su Kaan’ın yüzüne boca edilmiş oldu tarafımdan.

Bir anda elektrik çarpmışa dönüp gözlerini kocaman açtı. Bana bakıp alaycı bir gülümseme attı ve yanımdaki çocuğa döndü. Bakışları şu an yeni fark ettiğim ellerimize döndü. Aa! Hemen elimi çocuğun ellerinden çektim.


Kaan başına vurdu ve gözlerini kırpıştırıp bir kez daha bana döndü. “Her şey bir rüya mıymış?” gibi bir şeyler mırıldandı ve başını ellerinin arasına aldı inleyerek.

“Ne hayali?”

SAPLANTI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin