Mezar taşının soğukluğu yüreğime dokunuyordu sanki. En son 5 yıl önce geldiğim bu mezarlıkta hiçbir şey değişmemişti. Soğuk ve yalnızlık içinize işliyordu. Ceketimin boğazını burnuma kadar çekip ısınmaya çalıştım. Ölmemiş olsalardı şimdi kendimi ısıtan ben değil onlar olurdu. Keşke hiç gitmeselerdi. Keşke hiç doğmasaydım. Keşke bu makina denen illetin fikri hiç akla gelinmemiş olsaydı. Kaç hayat bunun uğruna feda edilmişti. Mezar taşının üstünde yazan isimlere bir kez daha baktım. Toprak onlar gibi kokuyordu. Her yer onlar gibi kokuyordu ve ben bu kokuda boğuluyordum. Topraktan bir avuç alıp kalbime götürdüm. Söylemem gerekenler vardı sanki. Son sözleri söyleme zamanıydı. Bir daha gelebileceğimden emin değildim.
...
Diski ellerimde parçaladım. Paramparça olmuştu. Herkes kocaman gözlerle bana bakıyordu. Bu yaptığıma ben bile inanamazken onların inanmasını bekleyemezdim zaten. Bu hikayenin sonu buydu işte. Her şey başladığı yerde bitmişti. Bu laboratuarda başlamıştı tüm çalışmalar ve sorunlar ve aynı laboratuarın alt katında bitmişti. Başladığı yerde biten bu şey bazı bakışları kızdırmış bazı bakışları rahatlatmıştı. Titreyen ellerimden diski yere düşürdüm. Aynı yazılımı kimse yazamazdı. Makine artık pahalı bir hurdadan başka bir şey değildi. Bunun gayet farkında olan Ekrem’in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ege’nin yutkunması ile işlerin daha da kötüleşeceğini anlamıştım. Ekrem öfkeyle bağırdı.
“Seni küçük ***!” Sabır dilercesine başını yukarı kaldırıp nefes aldı. “Ne kadar mükemmel bir şeyi yok ettiğinin farkında mısın? Senin geri zekalılığın yüzünden ben milyonlar kaybedeceğim. Milyon değil trilyon! Bütün dünya bana itaat edebilirdi. İstediğimizi her kişinin rüyasına istediğimiz mesajı koyabilirdim. Sen! Sen!” Sen sen diye tekrarlayıp duruyordu. Sinir krizine girmiş gibiydi.
“Sen bunu mahvettin! Sen benim hayallerimi yıktın ben de senin mutluluğunu, yaşama sebeplerini yıkacağım.” Silahıyla Ege’nin alnından ittirdi. Ege kıpırdamayınca sırtına tekme atıp yere diz çökmesini sağladı. Kaan hiçbir şey yapmadan bekliyordu. Gözlerinin içine bakıp sinirle bağırdım.
“Ne bekliyorsun aptal!”
“Sen sus Başak!”
Aramızda yüksek gerilim hatları yükselirken ne yapacağımı şaşırmış bekliyordum. Ekrem namluyu çekip Ege’nin kafasına dayadı. İşte o an ben de hatlar koptu. Ekrem’e doğru son sürat atılmıştım ki bir ses beni yarı yolda durdurdu.
“Eller yukarı!”
Şaşkınlıkla arkama döndüm. Bir anda odaya doluşan polislerle çevremiz sarılmıştı. Ekrem tam tetiği çekecekken polis eline sıktı ve tabanca otomatikman yere düştü. Yüzünün aldığı şekilde elinin nasıl acıdığı belli oluyordu. Elini tutarak kaçmaya çalışırken iki polis onu yakalamıştı. Ortalık bir anda karman çorman olmuştu. Ağzımı kapatamamışken polis amiri Kaan’ın yanına gelip sırtını sıvazladı.
“Aferin evlat. Şimdi bu adamı içeri alın!”
Ekrem’e kelepçeler takan polisle sonunda şoku atlatabilmiştim. Neler döndüğünü anlamak için Kaan’ın yanına koştum. “Ne oluyor burada?”diyerek şaşkın bakışlarımla kızdım ama Kaan susuyordu. Polisler tam Ekrem’i götürecekken durdurdum.
“Sorumu cevaplamadan gidemezsin Ekrem! Kaan’ın babası... Onu da sen öldürdün değil mi?”
Ekrem sinir bozucu kahkahasını bize bahşetti ve kanlı eliyle yakamdan tutup beni kendine çekti. “Hepinizin sonu aileleriniz gibi olacak ve evet ben öldürdüm. Onun kanına enjekte ettiğim bir ilaç sayesinde çıldırdı ve kendini camdan aşağıya attı. Ama bu itiraflarımın bir önemi yok. Kötülerin her zaman dostları vardır. Nüfuzlu dostları... Çok az bir cezayla kurtulup sizin hayatınızı mahvedeceğim.”diye bağırdı. Elini yakamdan çekip iki adım geriledim. Ege yanıma gelmişti. Keyifle güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI (TAMAMLANDI)
Science FictionTAMAMLANDI ☆ Geçmişin hayaletleri peşinizi asla bırakmaz. Sizi en zayıf anınızda yakalarlar. Hayallerinizle gardınızı alır ve onlara savaş açarsınız. Bu oyunu sadece iyiler kazanabilir. Hepimiz rüyalar görürüz. Gerçekleşmesi inanılmaz rüyaların büy...