BÖLÜM 12: Ben giderim adım kalır tostlar beni hatırlasın!

1.8K 97 18
                                    





“Ben Eros’um”

Evde sinirle eşyalarımı dağıtırken ortaya çıkan albümde görmüştüm Başak’ı. Küçükken aşık olduğum kızdı. Nasıl da tanıyamamıştım. Ya o? Gerçi ben küçükken çok tipsizdim şu an tanıyamaması normal. Daha biz 5 yaşındaydık o zaman. Kreşe gidiyorduk. 

Tiyatro yapacaktı bizim sınıf. İlk umursamasam da Başak’ı prenses olarak seçtiklerini duyunca hemen prens olmak istediğimi söyledim. Oyunumuz da bir prenses vardı. Düşman krallığın prensi prensese aşık oluyordu ve günlerce ağlıyordu. Sonra Eros geliyor ve prensese bir ok fırlatıp onları aşık ediyordu. 

Not: Kreş hocamızın psikolojik rahatsızlıkları olduğunu düşünüyorum şuan. 

Hoca ise beni Eros yaptı. O kadar sinirlendim ki… hemen hinlikler düşünmeye başladım. Küçük Başak pespembe kabarık bir elbise giyip taç takmıştı ve prens olacak o budala da Başak’ın peşinde koşuyordu. Ben bu oyunu bozarım arkadaş.

Okumu fırlatmıştım ve işte oyun başlıyordu. Neden? Neden ben değil? Şimdi görürsünüz. Prens tam Başak’ı öpecekken sahnenin ortasına atladım. Tüm gözler bana çevrilmişti. 

“Buna nasıl izin verirsiniz? Nerede özgürlük nerede demokrasi nerede bu devlet? Hiç aşık olmak istemediği birine benim 5 kuruşluk bir okumla aşık oldu. Ve siz buna seyirci kaldınız. Bunun cezasını hepiniz ödeyeceksiniz” diyerek yayımı taramalı tüfek gibi onlara doğrulttum.

“Pışıvv pışuvvv al sana keltoş piçungggg.. Gidelim buralardan Prenses!”dedim ve etrafa attığım oklarıma şaşkın bakışlarla bakan Başak’ın elinden tutup sahneden çıkardım.


Sonra hoca beni azarladı, bir de üstüne kulağımı çekti. Herkes bunu oyunun bir parçası sanmış gerçi ama.. Başak, ben duvar dilberinde ilk depresyonumu yaşarken yanıma gelip elimi tuttu.

“Çok acıyor mu?”

Bana güldüklerindeki kadar değil, demek istedim. Ona bakmayı reddettim ve başımı yana çevirdim. Başak görüş alanıma girip buruk bir şekilde gülümsedi. O an sadece yapmak istediğim şeyi yaptım. Bir anda onu yanağından öpüverdim. Gözleri kocaman olmuştu ve yüzü kızarmıştı domates gibi. Eliyle yüzünü kapatıp koşarak kaçtı. Dudaklarımda bir tebessüm belirir bu olayı hatırladıkça.

O olaydan sonra özgüvenim kırıldı ve sessiz biri olup çıktım. Kimseyi yanıma yaklaştırmadım. Benimle dalga geçmelerine izin vermemek için her zaman her şeyde en iyi ben oldum. Çok çalıştım, çok yıprandım. Ama o kazandığım madalyalar ve ödüllerle herkes bana saygı duymaya başlamıştı. İlkokulda inek, lisedeyse cool çocuk oluyordunuz başarılı olunca. Ortalamamın 98’in altına düşmemesi için sabahlara kadar çalıştım. Bilmediğim bir sorunun bana yöneltilme ihtimaline karşı envai çeşit kitap okudum, belgesel izledim. Sonra mı ne yaptım? Başak denen kızın hayatıma tekrar girmesine izin verdim. Onu kendi ellerimle hayatımın merkezine yerleştirdim.

Onu hala seviyor muyum emin değilim ama şu bir gerçek ki onun rolü benim sahnemde başroldü. Bense tüm yaşananlara seyirci. O kaprisli bir aktris gibiydi. İstediğinde çekip gitti istediğinde dönüp hayatımın başrolü oldu. Kalbim toz duman olmuş nefesine karışmıştı. Gidenin bir bekleyeni her zaman vardır ama döndüğünde onu bıraktığı gibi bulabilir mi? İşte bu güzel bir soruydu.



***


Hatırladığım olayla yüzüme aptal bir gülümseme yerleşti.  Ege kolumdan tutup beni kendine çevirdi.

“Neler oluyor?”

“Ege biz Kaan’la biraz konuşacağız. Bugün için teşekkür ederim ve iyiyim. Benim için endişelenme. Başka bir gün telafi ederiz. İyi geceler.”

Ege bana sarılırken Kaan’a pis bir bakış atıp çıkışa ilerledi. Yüzüme yapışan aptal sırıtışla Kaan’a döndüm. O da benim gibi gülüyordu.

“Bu arada az önce ne oldu?” Gözlerini kısmış, olayı kendince kafasında kurgulayıp satıyordu. Bakışlarım üstümdeki elbiseye kaydı. Ah, rezil olmuştum. Nereye baktığımı fark etmesi ile çatılmış kaşları düzeldi ve sert ifadesi yumuşadı. Bana acımasından nefret ediyordum.

SAPLANTI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin