BÖLÜM 24: Çöldeki kar tanesi kadar yanlız ve imkansız.
Tımarhane. Tek bir kelime hayatınızı değiştirebilirmiş. Kökünden sarsabilirmiş. Koca dünyada sizi yapayalnız hissettirebilir, çöldeki kar tanesi kadar yanlız ve imkansız hissettirebilir üşütebilirmiş, beyazların ortasında siyah, gökkuşağının sonunda boş altın küpü gibi imkansızı kulağınıza üfleyebilirmiş.
Deli olsam ve bunları ilgi çekmek için uydursam ya da hayal dünyamda yaşasam neyse. Ama bu hayal dünyamın içinde bir adet Kaan, Can ve Ceylin vardı ki onlar bu dünyaya Noel Baba’ya inanmadığım kadar inanmamı sağlıyorlardı. Doktorlar anlattıklarımı deli zırvası bulmuş ama yüzüme sadece yakında iyileşeceğimi, her şeyin düzeleceğini söylemişlerdi.
Tımarhanenin Altın Kuralı: Asla doktorlara inanma. Onlar orta okul hayatındaki yüzüne gülüp, şefkat gösteren, arkandan konuşup işler çeviren ayak tayfasıdır.
Kaç gündür ağzıma bir damla su koymamıştım. İlaç içirmeye çalışıyorlardı ve ben her seferinde ağzımın içinde saklıyor sonra da tükürüyordum. Ekrem’in beni böyle hapsetmesine izin vermeyeceğim. Hapsetmek? Yoksa en başından beri makinenin içinde mi hapsolmuştum?
Evet bütün bu olaylar.. Kaan’ın evinde o gün dışarı çıkamamış olmalıydım. Rüyada olduğu gibi tımarhanedeydim işte. Hiçbir farkı yoktu. Aklımı kaçırıyorum sanırım. Yine de denemeye değer. Bu duvarın arkasındaydı sahte Kaan. Ona ulaşırsam buradan kurtulabilir, beni makinenin başında bekleyen sevgili abime dönebilirdim. Duvarı yumruklamaya başladım. Her vuruşumda biraz daha güçsüzleşiyordum.
“Kaan yardım et! İmdat! Lütfen biri yardım etsin!”
“Yine mi? Bayan Yazıcı lütfen yatağınıza yatar mısınız? İlaçlarınızı almıyorsunuz günlerdir zaten.” Arkamı dönmemle beyaz önlüklü adamlarla burun buruna geldim. Önümdeki kadının üzerindeki kimlikte “Psikiyatr Destiny Loud” yazıyordu.
“Bayan Yazıcı’yı yatağına yatırın.” Beni kollarımdan tutup yatağıma sürükleyen hasta bakıcıların kollarından sıyrılıp koşmaya başladım. Sonsuza dek birilerinden kaçmak için doğmuşum gibi hissettim. Kapı kulpunun soğuk metalini tenimde hissetmemle geriye çekilmem bir olmuştu. Hasta bakıcılar kollarımı mengene gibi sıkıyorlardı. Neden buradan rüyamdaki gibi çıkamıyordum? Birkaç gün içinde çöp gibi kalmış sıska bedenimi yatakla bütünleştirdiler.Parmaklarımı saçlarıma geçirdim ve bağırdım. Her şey ama her şey.. Neden bu rüyalar gerçekleşmiyordu ki! Buradan çıkmalı ve Kaan ile çarpışmalıydım. Son bir güçle ayağa kalkıp kapıya ilerledim ama ben kapıya yeltenemeden gözlerim kapandı. Kanıma enjekte edilen sakinleştirici etkisini göstermiş olmalıydı. Sonrasında hatırladığım tek şey çığlık. Bir kızın çığlığı. Benim çığlığım ve komaya girmişim gibi hissettiren uyku.
…
“Yine mi sen!”
Karşımdaki kafasına kapüşon geçirmiş yüzünü göremediğim cüppeli adam karanlık sulietiyle kesinlikle taş gibiydi. Taş, kaya..soğuk ve cansız olan yanlış anlaşılma olmasın. Gerçekten orada bir canlı olup olmadığını anlamak için iki adım attım ama ona biraz bile yaklaşamamıştım. Bir anda hırıltılı bir sesle konuşmaya başladı.
““Kaderini değiştiremezsin. Uyandığında yaşayacakların zincirin bir halkası sadece. Onları yaşamadan kaderindeki kişiye ulaşamazsın. Sadece kabullen.” Bu sözlerimi hatırlıyor musun?””
Bir anda beynimde şimşekler çaktı. Şimdi her şey yerli yerine oturuyordu. Olacakları değiştirememiştim hiçbir zaman. Her zaman aynı kapıya çıkmıştı rüyalarım. Ve yangın olmasa bile yine bunları yaşayacaktım. Kaderim.. En başından beri kaderime boyun eğmiştim, eğmek zorunda kalmıştım. Zincirin halkaları? Evet, kaderimdeki kişi Kaan Alpsoy olmalıydı. Eğer yangın olmasaydı, ben Ekrem’in evine Can ile taşınmasaydım, Kaan ile asla karşılaşamazdım. Yani büyük ihtimal. Bilemiyorum.
Her şey olması gerektiği gibi gitmişti demek. Karşımdaki korkunç varlığa gözlerimi pörtleterek baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI (TAMAMLANDI)
Ciencia FicciónTAMAMLANDI ☆ Geçmişin hayaletleri peşinizi asla bırakmaz. Sizi en zayıf anınızda yakalarlar. Hayallerinizle gardınızı alır ve onlara savaş açarsınız. Bu oyunu sadece iyiler kazanabilir. Hepimiz rüyalar görürüz. Gerçekleşmesi inanılmaz rüyaların büy...