Sonbaharın sonu yaklaşmaktaydı ve çift evleneli 15 ayı geçmişti Sevgili Okur.
Yağmurlu bir İstanbul cumartesi sabahında henüz kahvaltısını etmiş Yakut, hafta sonu mesaisine gitmeden önce kahvesini yudumluyor, gazetelere göz gezdiriyordu. Yemek masasındaki hareketlenme dikkatini çektiğinde hayretle karısının bir şeyler atıştırmak için tabağını doldurduğunu gördü. İlginçti gerçekten, zira bu saatte villa yansa içinde de kendisi bulunsa uyanmazdı genç kadın. Üstündeki üniformaya benzer kıyafeti de fark edince dayanamadı artık: "Ne o, askere mi yazıldın?" diye sataştı sırıtışını bembeyaz dişleriyle süsleyerek.
Tuğra biçimli kaşlarını kaldırdı: "Komik koca." dedi.
Kadının ona aldırmadan kahvaltısına devam etmesi merakını uyandırmıştı: "Sahiden nedir o üstündeki?" diye sordu bu kez ciddiyetle.
Sahte sarışın avuçlarının arasında tuttuğu fincandan çayını yudumladı, yandan bir bakış attı: "İzci kıyafeti."
"İzci misin sen?" Şaşırmıştı adam.
Tuğra lensle mavi bakan gözlerini kocasının yüzüne sabitledi kısacık bir an: "Üç tahta liderim ben." diye cevapladı kupkuru.
Kıskançlık mı, hayranlık mı yoksa ikisi mi tanımlayamadığı bir duygu ruhunu doldurduğunda yine halini anlamazdan geldi Yakut ve hoyratça konuşmaktan çekinmedi karısıyla: "Vay be" dedi alayla, "Tuğra Gürışık'ın da yapabildiği faydalı işler varmış demek ki. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi."
Genç kadın dişlerini dişlerine kenetledi, dudaklarını dudaklarına bastırdı, attığı golün sevinciyle içinden zafer dansı yaptığı her halinden belli adamın karşısında çaresiz görünmek istemiyordu. Bir kaç dakikada lokmaları boğazına dizdi ve aceleyle sofradan kalktı.
"Kalıp aşağılamalarına katlanmayı çok isterdim inan." dedi hâlâ sırıtan kocasına, "Fakat Bolu'ya götürmem gereken 100 küsur kişilik bir grup var. Birazdan burada olurlar."
Aşağı-yukarı on dakika sonra villanın kapısında beliren ağzına kadar çocuk ve genç izci dolu iki otobüsten öndekine sırtında cüssesinin iki katı büyüklüğündeki çantayla binip gitti Tuğra.
Ve Yakut garip şekilde yalnız hatta terkedilmiş hissetti. Villa bomboş, İstanbul ıssız, kendisi de tek başına kalmıştı. Keşfettiği öylesine ani ve sarsıcıydı ki bu kez tepeleyemedi duygularını.
***
Geçen bir buçuk senenin ardından, Yakut'un karısına davranışları azıcık yumuşamış gibiydi. Zaman zaman kadının ne yaptığını merak ederken ya da tuhaf şekilde ondan hoşlanırken yakalıyordu kendisini. İlk aylara nazaran daha az hırpalıyordu Tuğra'yı, en azından her fırsatta hakaret etmiyordu artık. Fakat bu öylesine ağır ve alttan alta gelişen bir değişimdi ki sahte sarışın asla farkında değildi. Tamamen dışarıya yönelmiş, kocasının aşağılamalarından ve alaycı gülüşlerinden korunmaya odaklanmıştı. Esasen karşılık vermekten korktuğu ya da acizliğinden değildi davranışının sebebi, evde huzursuzluk çıkmasını sevmiyordu. Yoksa onun da sabrı bir yere kadardı tabii.
O gece yarısına doğru eve geldiğinde, Tuğra'yı televizyon karşısında pür dikkat buldu Yakut. Her nedense odasına çıkıp yatası yoktu. Bu sebeple de üstünü değiştikten sonra salona döndü, geniş koltuğa kurulmuş karısının hemen dibine attı kendisini, maksadı az biraz sataşmaktı.
"Film mi seyrediyorsun?" dedi hınzırca gözleri karşıda.
"Zeki koca," diye mukabele etti kadın dikkati tamamen izlediği filmde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...