Hatice Gürışık, saatlerdir oturduğu banktan gelini ve arkadaşlarını izliyordu, aklında binbir düşünce.
Kocası sabah kahvaltısında gazetedeki haberi okuduktan sonra -ki altın vuruş burada saklıydı- kalp krizi geçirmişti. Haber, Elmas'ın eski karısı Zeynep'le ilgiliydi. Yıllarca kızları saydıkları, el üstünde tuttukları kadın, uğruna yuvasını yıktığı playboy kılıklı yeni yetme zenginin tekiyle ikinci kez evleniyordu, ayrıca hamileydi. Bavulunu toplayıp kapıdan çıktığı günden sonra bir kez bile iki çocuğunu aramayan, velâyetlerini ayrıldığı kocasına bırakıp, üstüne de tazminat almak için kırk takla atan, tüm istek ve emellerine tek celsede ulaşan kadın, üçüncü kez anne olmaya hazırlanıyordu! Verdiği röportajda sevgilisini öve öve bitirememiş, bununla da yetinmemiş boşandığı adamı ve ailesini yerin dibine batırıp, batırıp çıkarmıştı. Okuduğu her bir kelimeyle küplere binen Hüdaverdi Gürışık, eski gelininin basitliği, arsızlığı ve yalancılığını idrak ettikçe delirmiş, nihayetinde de fenalaşmıştı. Apar topar getirdikleri özel hastanede kalp krizi teşhisi konmuş, acilen anjiyoya alınmıştı. Neyse ki, riskli bir durum söz konusu değildi, başarıyla ameliyattan çıkan adamın uyanmasını bekliyorlardı şimdi.
Haberi alır almaz, iki oğlu da hastaneye koşmuştu çiftin. Hatice Gürışık açısından şaşkınlık verici şey, Tuğra'nın da işini gücünü bırakıp jet hızıyla yanlarına varmasıydı. Sadece o mu? Züppe, şımarık ve kibirli bulduğu arkadaşları da gelmişti. O saat bu saattir bekleşip duruyorlardı. Yakut'la Elmas, Kutay denen avukatla birlikte biraz hava almak için dışarı çıkmışlardı. Bir köşede Fırat ve Murat Akçam kardeşler aralarında, diğer köşede eşleri Duru ve Nefise Akçam da Tuğra ile sessiz bir sohbet tutturmuştu. Yaşadığı şok yavaş yavaş azalan, geleceğe dair beklentileri umutlanan kadın, bu zor zamanında üşenmeden gelip ona destek veren insanlara teşekkür etmek niyetiyle yerinden doğruldu, öte yandan da düşünmeden edemiyordu:
Yıllardır özenle tutup büyüttüğü kin ve nefret son aylarda azalmaya, yerini mahcubiyet ve sempatiye bırakmaya başlamıştı. Küçük oğlunun evlenmesine şiddetle karşı çıktığı kadını giderek benimsemiş, özgün kişiliğini takdir eder hale gelmişti. Seneler, seneler boyu "kızım" diye övüp göklere çıkardığı büyük oğlunun karısı Zeynep, gerçek sürtüklük nedir herkese göstermişti. Onca lüks, konfor ve itibarı elinin tersiyle itip, ihanetin en ağırını işleyip, sevgilisine kaçmıştı. Oysa ki "elâlemin namlı yosması" diye küçümsediği, "gelinim" demeye dilinin varmadığı, her fırsatta dışladığı Tuğra kocasını hiç bir şartta bırakmamış, hep yanında durmuştu. Ne büyük haksızlık etmişlerdi ona!
İç hesaplaşmasına dalmış şekilde koridorun sonundaki küçük gruba yaklaşmak üzereyken başka sebepten ötürü orada beklemekte iki kadının konuşması kulağına çalındı Hatice Gürışık'ın.
****
"Siz de çok yoruldunuz." dedi minnetle Tuğra.
Nefise, cömertçe gülümserken: "Ne yaptık ki, Şekerim." diye cevapladı samimiyetle. "Yeter ki sonu iyi bitsin."
Duru da eltisini onaylamak için ağzını açmak üzereyken koridorun ortasında büyük bir çıngar koptu.
Hatice Gürışık, neredeyse üç metre havaya sıçrayarak kadının birinin saçlarına yapışmış: "Sürtük sana derler, seni gidi aşüfte!" diye bağırıyordu.
İki büklüm ve diğerine göre epeyce genç esmer kadın, bir yandan saçlarını kurtarmaya çalışıyor, bir yandan da: "Bırak!" diyordu.
Tuğra, ilk anda kimin kime ne yaptığını anlayamadı ya da gözlerine inanamadı. Arkadaşları ondan önce ayaklandı ve fena tutuşmuş ikilinin arasına girdi. Düştüğü durumdan kurtulmanın verdiği rahatlamayla ileriye doğru atılan esmer, karşısındakinin yaşını başını almış biri olduğunu ya da ne sebepten böyle bir tepkiye maruz kaldığını düşünmeden, az önce yediği tokadın hırsını çıkarmak maksadıyla elini kaldırmıştı ki bileğine başka bir el yapıştı ve: "Dur bakalım!" diye tısladı yakından tanıdığı bir ses.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...