Bölüm 13: Derdinin Devası Olayım

4.2K 413 23
                                    

"Senin bu karın fazla yetenekli," dedi Duru, kasten yüzünü ekşiterek.

Baharın yeniden İstanbul'da ılık yüzünü gösterdiği Nisan ayında, mahkemenin tüm suçlamaları ve davayı düşürerek onca ıstırap ve işkenceyi nihayete erdirmesini kutluyorlardı Yakut'la Tuğra'ya ait çatı katında.  Neredeyse daireden büyük terasta zengin bir sofra kurmuştu genç kadın. Her zamanki gibi itinayla ağırlıyordu misafirlerini.

Yıldızların yavaştan ışıttığı gökyüzünün altında, abi-kardeş Akçamlar, eşleri, Hatice ve Hüdaverdi Gürışık (ah evet azar azar görüşüyorlardı artık), Elmas Gürışık ile çocukları ve tabii ki de Kutay Karca'dan oluşan nezih davetli topluluğu güzel yemeğin ardından, dağınık şekilde, ayakta ya da oturarak sohbetteydi.

Ortaya söylenen sözler ortamı sessizleştirirken, kucağındaki küçük kızın uzun saçlarını örmekle meşgul Tuğra'nın güleç gözleri de arkadaşına çevrildi merakla. Ne diyordu şimdi bu sosyetik güzel? Onun merakını anlamış gibi, muzipçe devam etti genç kadın: "Terfi etti, mali müşavirlik yapacakmış artık."

"E fena mı?" diye sordu Yakut da.

Kıskançlığı dünyaca meşhur Duru: "Tabii ki değil." dedi ve ağlamaklı devam etti, "Mesele onun kadar güvenilir bir sekreter bulmakta. Ben şimdi kime emanet edeceğim kocamı?"

Kahkahalar yükselip karanlığa karıştı, Fırat sevgi dolu bir öpücük kondurdu karısının tepesine: "Senin gibi bir kadınla evli aklı başında hiçbir erkek, başkasına bakmaya tenezzül dahi etmez güzelim." dedi. "Benim de ne kadar akıllı olduğum, herkesin malûmu zaten."

"Hadi o zaman," diye lâfa girdi Nefise Akçam, "kadehlerimizi Tuğra'nın başarısına ve Yakut'un masumiyetinin kanıtlanmasına kaldıralım."

Kadehler havalanıp, neşeli gülüşmeler yeniden çınlatırken ortamı, çiftin bakışları birbirini buldu. Kocasının gözlerinde son zamanlarda daha sık rastladığı tereddütlü ifadeyi yakaladığında kadın, hüzünle başını çevirdi. Bir takım soru ve şüphelerinin adamı kemirdiğinin farkındaydı. Ancak bunları nasıl gidereceğini ya da giderip gideremeyeceğini bilemiyordu. Geçen zaman artık lehte değil aleyhte işlemeye başlamıştı. Belki de boşanmayı ciddi ciddi düşünmenin vakti gelmişti. 

Karısının bakışlarını aksi yöne çevirmesiyle ciğerine sivri uçlu bir bıçak saplanmışcasına acı duydu Yakut. Ters giden bir şeyler vardı ama ne? Cevabını bulamadığı gibi gecenin geri kalanında asla yanına yaklaşmadı Tuğra. 

****

Sevgili Okur, 

evliliklerinin dördüncü yılını doldurmuşlardı ki bir Temmuz sabahı kahvaltı masasına henüz kurulmuş Yakut'un başına dikildi Tuğra, elinde bir gazete vardı. Az sonra ikisi de işlerine gitmek için evden çıkacaklardı.

"Eğer," dedi genç kadın, işaret parmağıyla masaya koyduğu gazetedeki bir resmin üstüne bastırıyordu, "bu adamın hakkından gelmeme yardım edersen, senden tek kuruş almadan boşanırım."

Sıcak çayı yutamayıp püskürttü, üstü başı battı adamın: "Boşanmak mı istiyorsun?" diye sordu, yaptığı tek çıkarım buydu.

Omuzlarını silkti karısı: "Hayır, ama muhtemelen sen isteyeceksin."

"Nereden çıktı boşanmak şimdi?" 

"Konumuz bu değil." diye ısrarla konuştu Tuğra, "Bana yardım edecek misin, etmeyecek misin?"

Yakut, tatlı kahve rengindeki gözlerini kıstı ve karşısındaki solmuş yüzü süzdü: "Tabii ki yardım edeceğim." 

Gazetede resmi basılı adam, orta yaşlarda, zengin ve namuslu bir iş adamıydı. Şahsen bir tanışıklıkları bulunmasa da benzer sektörlerde, benzer işler yaptıklarından ikisi de birbirini bilirdi. 

TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin