Yakut Gürışık, 30'larında, başarılı ve hırslı bir iş adamıydı. Son derece varlıklı bir aileye mensup olmasına karşın, arkasında kimsenin parası ve desteği bulunmadan bir yerlere gelebileceğini göstermek, kendisini cümle âleme kanıtlamak için yanıp tutuştuğundan, ailenin tamamen dışında kaldığı taşımacılık sektörüne girmiş, kurduğu şirketi büyütmek için çabalayıp duruyordu. Bunda, babasının bir kaç yıl önce holding başkanlığını abisi Elmas Gürışıka'a bırakmasının payı da vardı elbette.
Tuğra İşbilir ise, 25'inde, İstanbul gecelerinin vaz geçilmez siması, kıyafet değiştirir gibi sevgili değiştiren, sorumsuz, havai ve hoppa genç bir kadındı. Yurt dışında bulunmadığı zamanlarda bar gecelerini sabahlara erdiriyor, her seferinde başka bir adamın kolunda çıkıyordu o kapılardan. Harcadığı paranın haddi hesabı yoktu, lüks ve mücevher tutkusu herkesin malûmuydu. Bir-iki sene önce tüm magazin çocuk aldırdığı haberleriyle çalkalanmıştı.
Dedikodulardan bunalan, gece yaşantısına ve sevgililerine dair skandal haberlerle sabrının son damlasını da yitiren Haluk İşbilir, bir gün yeter dedi ve başa çıkamadığı kızını evlendirmeye karar verdi. Adayı sene başında ortaklık kurduğu Yakut Gürışık'tı. Birlikte iş yaptıkları sürede genç adamı yakından incelemiş, geçmişini araştırtmış, elindeki "defolu malı" ancak onun kadar hırslı birinin alacağına kanaat getirmişti.
"Doğru mu anladım?" dedi Yakut ve oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı, "Kızınızla evlenmemi istiyorsunuz."
"Evet."
"İyi de o..." dilinin ucuna kadar gelenleri zor tuttu, bir babaya kolay kolay "senin kızın yollu" denmezdi.
"İşte teklifim:" dedi hiç aldırmadan Haluk İşbilir, "Kızımla evleneceksin. Karşılığında sana her türlü imkân ve desteği sağlayacağım, maddi ve manevi. İki seneyi bulmadan sektörde bir numara olmanı garanti ediyorum."
"İyi de kızınız bunu kabul edecek mi bakalım?"
"Sen, o işi bana bırak."
****
Yaşlı adamın çalışma ofisinde yapılan bu görüşmeden üç gün sonra lüks bir restoranttaki akşam yemeğinde tanıştı ikili.
"Seninle evlenmek zorundayım," dedi Tuğra, "aksi halde babam beni mirasından mahrum etmekle tehdit etti. Bu gün de kredi kartlarımı dondurmuş, bir tür göz dağı yani."
Karşısındaki genç kadını inceledi Yakut açıktan açığa. Her tarafından kalite, lüks ve para akıyordu. Parlak sarı tondaki saçları boyaydı, gözleri taktığı lensler sayesinde mavi bakıyordu, burnu ve yüzünde estetik vardı, balık etineydi. Bıçak değmemiş yeri kalmış mıydı?
Gözleri göğüslerine takıldığında, aklından geçeni okumuşcasına: "Onlarda estetik yok." deyiverdi sahte sarışın ve adamın ağzı iki karış açık kaldı.
"O halde evleniyoruz." diyebildi tükürüğünü yutmayı başardıktan sonra.
"Eğer sen de kabul ediyorsan."
"Evet. Tabii ki."
Tuğra, içkisini yudumladı, sırtını sandalyesine yasladı, duyduklarından hoşnut kalmadığını gösterircesine gözlerini kıstı ve çekinmeden müstakbel kocasını süzdü şöyle bir. Açık kumral dalgalı saçları ensesini biraz geçiyordu, gözleri tatlı kahve rengindeydi, boylu poslu yakışıklıydı.
"Ancak şartlarım var."
"Cidden mi? Şart öne sürecek halde olduğunu sanıyorsun yani?"
"Tabii ki. Aksi halde öyle bir rezalet çıkarırım ki, sen bile benimle evlenmekten vaz geçersin, sonra da tüm o hayallerine veda edersin. Babam da nasılsa başkasını bulur, hem de şartlarımı sorgusuz sualsiz kabullenecek birini..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
Fiksi UmumMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...