Her ikisi de karşılıklı kurallara uyduklarından pek bir sorun çıkmadan yaşıyor, giderek de birbirlerine ve kurdukları düzene alışıyorlardı.
Yakut maddiyatçı ve çıkarcıydı. Aldığı kadar vermeye inanıyordu. Tüm dikkatini işine gücüne vermiş, sektörde yer kapma yarışına girmişti. En büyük destekçisi de kayınpederiydi. Arada takıldığı kadınlar vardı ancak ilişkilerini göz önünde yaşamıyor, fazla uzamasına ya da sorun çıkmasına izin vermiyordu. Karısını da hırpalamıyor, isteklerini yerine getiriyordu. Para, mücevher ve lüksü hiç bir şekilde esirgemiyordu.
Tuğra açısından da işler yolundaydı. Yediği önünde yemediği arkasındaydı, harcadığı paranın hesabı yoktu. Her fırsatta yurt dışına gidiyor, kıta kıta dünyayı geziyordu. Verdiği sözü tutuyor, her türlü skandaldan uzak duruyor, adı kimseyle anılmıyordu artık. Yine de gece gezmelerinden, barlardan diskolardan vazgeçmiyor, haftada en az iki üç defa sabaha karşı geliyordu evine.
Anladığın üzere Sevgili Okur,
Yakut'un Tuğra, Tuğra'nın da Yakut umurunda değildi.
Evliliklerinin altıncı ayında ender şekilde akşam yemeğinde aynı sofradaydılar.
"Derdin ne?" diye sordu sahte sarışın başını kaldırmadan, tabağındaki eti kesiyordu.
Adam şaşaladı bir an. Yüzüne bile bakmaya tenezzül etmeyen karısı nasıl anlamıştı ki sıkıntısını?
"Bu gün abimle konuştum." dedi anlık duraksamayla, "Evlendiğimizden beri onları bize çağırmadığımızı imâ etti. Aslında etmedi doğrudan söyledi."
"Ee?" İlgisiz bakışlarını kocasının yüzüne dikti kadın.
Yakut bu durumda nefret ediyordu ancak çaresizdi: "Senden bir şey rica edebilir miyim?" diye sordu nazik tutmaya çalıştığı sesiyle. "Bir ara bizimkileri yemeğe alabilir miyiz?"
"Ne zaman?"
Adam itirazsız gelen soruya inanamadı: "Gelsinler mi yani?" dedi.
Zarif bir aldırmazlıkla omzunun tekini silkti kadın: "Evet. Ne zaman çağırmak istersin?" dedi.
"Annemle konuşayım. Haber veririm."
***
"Benim yarim benden kaçar, başını örter kıçını açar..." dedi bıkkınlıkla Yakut.
"Bir kere ben senin yarin değilim. Ayrıca daha kapalı bir şeyim yok ve olmasını da istemiyorum..." diye homurdandı Tuğra.
Akşam yemeği için giydiği ilk elbiseyi fazla kısa ve fazla dekolte bulunca kocası, bu defa yakası-bağrı daha kapalı yine de dizüstü, vücudunu saran, yarım kollu başkasını tercih etmişti.
Ses etmedi artık adam, bu kıyafetin ailesini fazla rahatsız etmeyeceğini düşünüyordu.
****
Kapıdaki resmi ve soğuk ilk karşılamadan sonra misafirlerini yemek salonuna yönlendirdi çift.
"Bütün yemekleri sen mi pişirdin?" diye hayretle sordu Hatice Gürışık dört dörtlük hazırlanmış sofrayı pek beğenmişti.
"Hayır. Ben yemek pişirmekten anlamam." dedi açıklıkla Tuğra ve ekledi, "Yakut, yemek tercihlerinizden bahsetti, ona göre dışarıdan hazırlattım. Umarım beğenirsiniz."
Şık ve özenle hazırlanmış kuş sütü eksik sofrayı kendilerine gösterilen özenin işareti kabul eden Hüdaverdi Gürışık ortamı yumuşatmak maksadıyla: "Zamanla öğrenirsin kızım." diye araya girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...