"Liderim!" diye çınladı çocuğun neşeli sesi, sıkıntılı bir sessizliğin kol gezdiği büyük ve lüks salonda.
"Firuz!" diye sevecenlikle karşılık verdi genç kadın.
"Senin grubunda bulunduğundan haberim yoktu. Aslında izci olduğunu da bilmiyordum." dedi Elmas, hafif bir mahcubiyetle.
"Tuğra 3 tahta liderdir." diye söze karıştı Yakut, sesinde gurur, karısına göz kırparken.
Acı kahve gözleri bir kez daha şaşkınlıkla kocasının yüzüne sabitlenmişti ki, çocuğun sesi yine çınladı: "Bak!" diyordu, bir yandan da elindeki ipi havada sallıyordu.
"Yapmışsın!" dedi genç kadın atılması maharet isteyen düğümü inceliyordu şimdi. "Aferin sana!"
İkili arasındaki diyalog ortamı yumuşatmışken, Hatice Gürışık'ın sofraya davet eden sert sesiyle herkes yeniden gerildi. Zevk ve itinayla donatılmış sofrada çatal ve kaşık sesleri birbirine karışırken, kimsenin konuşası yok gibiydi. Kutay, aralarına karışmadan zaten yabancısı olduğu insanları gözlemliyor, Tuğra'ya karşı tutumlarını anlamlandıramıyordu. Genç kadınınsa durum pek umurundaymış gibi görünmüyordu. Sakince yemeğini yiyor, arada da yanında oturan küçük oğlanla sohbet ediyordu.
"Yazını bulmuşsun." dedi Firuz muzipçe.
"Anlamadım?"
"Sen Tura değil misin?"
"Tuğra."
"Tura işte."
"Hayır, Tuğra."
"Tamam, Tura."
Eski zaman anıları gülümsetti kadını, hafifçe arkasına yaslandı: "Peki Tura." dedi artık.
"Hah, işte. O da Yazı." dedi çocuk, amcasını işaret ederek.
Bu muziplik, havayı hafifletmiş, insanları güldürmüştü. Yakut, kolunu yanındaki kadının sandalyesine attı, hafifçe ona doğru eğildi: "Biliyor musun, haklı." dedi, yine onu dumur ederek, "Ne kadar zıt kutuplarda olursak olalım, yönlerimiz ne kadar farklı olursa olsun, yine de bir bütünün ayrılmaz iki parçasıyız. Sen benim aksimsin, ben de senin yazın."
****
Yakut, aile fertlerinin evliliğiyle ilgili fikirlerini biliyordu, karısını benimsemediklerinin, yargılayıp kınadıklarının, kısaca her şeyin farkındaydı. Zaten kimse tutumunu ondan saklamamış, herkes rahatsızlığını her zaman açıkça dile getirmişti.
Yine de ve yine de, hapisteyken onu bu derece sahipsiz ve yalnız bırakabileceklerini düşünmemişti. Tek tük sarfedilen soğuk sözlerden, ardı gelmeyen sohbetlerden, kimsenin genç kadınla ilgilenmediğini, ne yapıp ettiğinden haberi bulunmadığını anlamıştı. Geçen her dakika kızgınlığı ve kırgınlığı artıyordu. Nasıl böyle davranabilmişlerdi? Soyadlarını taşıyan birini nasıl böyle bir kenara atmış ve umursamamışlardı? Bu soru ve düşüncelerle boğuşurken:
"Demek çalışmaya başladın?" diye soran babasının bilgisiz ve tedirgin sesiyle birlikte elindeki çatalın tabağının içine düşmesini engelleyemedi artık adam.
"Siz," dedi öfkeden kısılmış sesiyle, "ben yokken hiç arayıp sormadınız mı Tuğra'yı?"
Sesindeki sitem yüreğini ezerken, asabiyetini kontrol edemeden karşılık verdi annesi: "Aman canım, o bizi arayıp sordu mu ki?"
"Yine de büyüklüğünü gösterip, sen önce davranabilirdin Anne." dedi Yakut, yanlış bir şey söylememek için dudaklarını ısırıyordu, "O genç ve yalnız kalmış bir kadındı. Ne yiyip, içtiğini, parası var mı yok mu merak etmediniz mi? Ne yapar, ne eder?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...