Kocasının tahliyesi nedeniyle aldığı bir kaç günlük izni bitmişti, bu gün işe başlayacaktı Tuğra.
"İstemiyorsan, çalışmana gerek yok." dedi adam, ne düşündüğünü anlamaya çalıştığı karısının yüzüne gözlerini dikmişti.
Sabahın erken saatinde Yakut'la kahvaltı masasında karşılaşmanın şokunu henüz atlatamamış kadın, huzursuzca kıpırdandı: "Halimden memnunum. Bırakmak niyetinde değilim." dedi.
"Sen nasıl istersen."
Bundan sonra fazla konuşmadan kahvaltılarını ettiler. Genç kadın, geç kalmama telâşıyla eşyalarını toparlayıp kapıya yönelmişti ki, aklına gelen şeyle salonun ortasında durdu, çantasını karıştırdı, cüzdanını buldu. Ardından da ne yaptığını merakla izleyen adamın önüne geldi, elinde bir miktar nakit, bir banka, bir de kredi kartı vardı.
Önce paraları uzattı adama: "İki gün sonra maaşımı alacağım," dedi çekinerek, "şimdilik sana yeter mi bu kadar?"
Yakut şok içindeydi, ne yapıyordu bu kadın? Ancak Tuğra'nın durmaya niyeti yoktu, ayrıca da acelesi vardı. Bu sebeple hızla konuşmasını sürdürdü, bir yandan da kartları kocasının eline tutuşturmuştu: "Bu seninkilerin benim için açtırdıkları hesabın kartı, bu da verdikleri kredi kartı. Ne kadar para var ya da limiti nedir, fikrim yok. Çünkü hiç kullanmadım."
Genç adam, elindeki para ve kartlara ne yapacağını bilmez halde bakarken, gözlerini kaldırdı hayretle: "Nasıl kullanmadın?"
"Kullanmadım işte. Kendi birikimlerim yetti."
"İyi de neden?"
"Bilmem ki..." dedi kadın, çıkmak için adımlarını geri geri atıyordu, gerçekten gecikmişti, "Sen içerideyken, paranı harcamak doğru gelmedi."
Kapanan kapının sesiyle irkildiğinde, çıktığından beri ilk defa evde yalnız kaldığının bilincine vardı Yakut. Kahve doldurmak üzere mutfağa ilerlerken, zihni az önce yaşananlar ve söylenenlerle meşguldü, kalbi ise nereden geldiğini anlayamadığı bir sevgi dalgasıyla kocaman olmuş, üstelik de deli gibi çarpıyordu.
****
Ağustos sıcağının rutubetiyle evleri bastığı gece vakti, iyice bunalan Tuğra, yatağından doğruldu, kilidi çevirdi ve yavaşça kapıdan koridora süzüldü. Yanmıştı resmen. Umduğu gibi soğuk bir şeyler bulup, içini serinlettikten sonra tam mutfaktan çıkmak üzereydi ki, salonun karanlıklarında bir gölge gördü. Buz gibi bir ter sırtından aşağı inerken, tezgâhın üstündeki granit tavayı kapıverdi, fazla düşündüğü yoktu, aksi takdirde buna cesaret edemezdi zaten.
Parmaklarının ucuna basa basa ay ışığının gecenin karanlığı ile dans ettiği noktaya kadar gelmeyi başaran kadın, ensesine tam tavayı indirmek üzereyken önündeki iri cüssenin başını çevirmesiyle çok iyi tanıdığı bir profille karşılaştı, çığlığı bastı ve elindekini yere fırlattı. Hem kendi çığlığından, hem de düşen tavanın çıkardığı acayip gürültüden aklı başından gitmişti, arkasını dönüp kaçmaya çalışırken belinden yakalandı.
"Benim... korkma..." diyordu bu sırada kolları arasında çırpınıp durduğu kocası, "Yakut."
Dakikalar sonra sakinleşip de salondaki geniş koltuğa yığıldıklarında, adam yanındaki kadına çevirdi başını, gerçekten korktuğunu anlamıştı: "Daha beraat etmeden, öldürmeye mi niyet ettin beni?" dedi şakacı bir sesle.
Tuğra, çok utanmıştı: "Bir an boş bulundum." dedi, "Canını yakabilirdim. Özür dilerim."
Yaşadıkları saçmalık kahkaha atmasına neden oldu Yakut'un: "Önemli değil." dedi, karısının bal rengi saçlarından parmakları arasına aldığı bir tutamla oynuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...