Geçen zaman içinde sağlam bir komplo sonucu ellerinden alınan servetlerinin yanı sıra zedelenen prestijlerini geri kazanmışlardı. Yakut iş hayatında yeniden zirveye yerleşmiş, mal varlığı ve zenginliğini kaldığı yerden çoğaltmaya başlamıştı. Tuğra ise çalışıyor, çalışıyor, boş zamanlarında izcilik faaliyetlerini sürdürüyor, arkadaşlarıyla buluşuyordu.
Bu arada ateş ile barut yan yana durmaz diye kim dediyse yanılıyordu muhakkak ki Sevgili Okur. Zira kavuştukları servet ve saygınlığa rağmen, taşınmamakta ısrar ettikleri o çatı katında mükemmelen birlikte yaşayıp gidiyordu bizim arızalı çift.
Hobileri arasında kapıdan baktırıp, kazma kürek yaktırmak bulunan Mart ayının ortalarına gelmişlerdi. Salonda yaşanan duygusal (!) anların üstünden haftalar geçmişti ve ikisinde de "tık yoktu". Tuğra, konu aşk ve sevgi olunca ayarlarının iyice bozulduğunu, servis dışına çıktığını tespit ettiğinden, kocasına uymaya karar vermişti.
Gel gör ki, Yakut'ta da bir tutukluk zuhur etmişti. Koskoca adam ne bir adım ileri gidebiliyor, ne de geri çekilebiliyordu. Aklı fikri karısıyla dolup taşmasına karşın, yeni yetmeler gibi eli ayağına dolanıyor, yaklaşmak isterken kaçmasına neden olacağı korkusundan hiçbir hamle yapamıyordu.
"Kayınvalide?" dedi hayretle, sabahın altısında kapıyı açtığında karşısında bulduğu kadına Tuğra.
"Günaydın Gelin! İçeri almayacak mısın beni?"
"Hoş geldin. Buyur."
Hatice Gürışık, kucağındaki tepsileri gelininin eline tutuşturdu: "Sen seversin. Kıymalı börek açtım." diye anlatıyordu bu arada.
"Sabah, sabah... Ne iyi yapmışsın." diye mukabele etti genç kadın, mutfağa geçerlerken. Neler oluyordu Allah Aşkına?
"Yemek pişiremiyorsun ama, her zaman mutfağın da dolabın da dopdolu maaşallah!" dedi kadın, kendi evindeymiş gibi kahvaltılıkları masaya dizerken. Bu aslında gelininin verdiği bir rahatlıktı ve sonuna kadar da kullanmayı pek seviyordu fazla sık gelmese de. "Ayrıca da temiz, tertipli kadınsın. Yakut'u bir gün pejmürde görmedim. Aferin sana."
Tuğra ağzı açık kayınvalidesinin performansını izlemekteydi. Böyle bir takdiri ilk defa almaktaydı ve yavaştan endişelenmeye başlamıştı.
"Ne var?" dedi düşüncelerini okumuşcasına Hatice Gürışık, "Herkes her şeyi yapamaz. Önemli olan eksikleri giderebilmek, maharetleri de sürdürmektir."
"Evde herkes iyi mi?" diye sordu artık daha fazla dayanamayan ev sahibi genç kadın. "Kayınpeder falan."
"İyiler. Meraklanma." dedi hazırladığı sofraya kurulan kayınvalide, "Çayı koy bakayım seninle konuşacaklarım var."
****
"Ben torun istiyorum."
Az önce zevkle çiğnediği börek ağzında büyürken: "Var ya." dedi genç kadın, "Hem de dört tane. İkisi Elmas'ın, ikisi de evlendiği kadının."
"Anladın sen onu..." dedi tehlikeli bir tonda Hatice Gürışık, sandalyesine yaslanmış, gözlerini kısmış, gelininin yüzüne dikmişti. "Sizden istiyorum. Yakut 35'ine geldi, sen 30 oldun. Tohuma kaçacaksınız."
Genç kadın ağzını boşa açtı-kapadı. Ne denirdi şimdi? Fakat kayınvalide konuşmasına fırsat vermedi: "Yoksa bir sorununuz mu var?" diye sordu endişeyle, "Çocuğun mu olmuyor? Ya da Yakut'ta mı bir şey var?" Eline göğsüne koyduğunun farkında bile değildi.
"Hayır, hayır... Öyle bir şey yok..." dedi telâşla Tuğra, kadının üzülmesine içi el vermemişti. "Ben... yani..." durdu, ne diyecekti? -Bizim o taraklarda bezimiz yok- mu? Ya da -aslında anlaşmalı evlilikti bizim ki- mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUĞRA İLE YAKUT (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
General FictionMerhaba Sevgili Okur, bu defa anlatacağım tuhaf bir aşk öyküsü. Sevmeyi bilmeyen iki kalbin Tuğra ile Yakut'un birbirine tutulup kalmasının öyküsü. Okumaya başlamadan önce beklentilerini, fikirlerini, yargılarını ve kaygılarını bir tarafa bırak lüt...