BEN DÜŞERKEN YÜKSEKLERDEN EN TEPETAKLAK YARGILARA

32.5K 1K 329
                                    

Yıllarca şu dizilerde, filmlerde merak ettiğimiz hayatları düşledik. Yada düşlemedik. Orası tam bir muamma. İyi, kötü hayal ettik ama. Hemen hemen hepimiz ailemizin yanından bir kuş misali uçmak istedik. Uzaklara, daha da uzaklara kanat çırparak. Evet kimimiz başardı. Kimimiz de sınıfta kaldı. Peki ya hangimiz şanlıydı? Hangimiz kazandı? Ya da hangimiz kaybetti? Bu derin düşüncelere daldığım zaman ani bir frenle kendime geldim.

Belediye otobüsündeydim!!!

Çeşit çeşit insanın bulduğu toplu taşıma aracı. Yeni bir iş için görüşmeye gidiyordum. Bu sefer canım üniversitemin dışında bir yerde. Kalabalıklar arasındaki zirvedeki yanlızlık benimkisi. Malum ayaktaydım. Zar zor bir koltuğun ucuna tutunmuş düşmemek için cebelleşiyordum. Gözlerim hemen önümdeki teyze ve muhtemelen kızı olan kişiye takıldı. Hiç huyum değidir birilerini dinlemek. İstemeden de olsa kulak misafiri oldum.

Teyze kızının kolunu çürütürcesine vuruyordu. Gözlerini kızına devirip, sitemli bir ses tonuyla

''Sen ne çektin ki? Ne çekebilirsin ki bu yaşında? Bir okul okuyorsun, ne sorunun olacak ki sınavlarından başka? Senden birşey isteyen mi var? Otur çalış derslerine!''

Herhalde evren bizden önceki nesile yazılı bir kağıt göndermiş olacak. Hatta kağıtta

''01-25 yaş aralığında ki gençler! Bu dünyada sadece laylaylom yapacak. Hiç bir dert, sıkıntı, keder, parasızlık olmayacak onlar için. Onlar bu yaş dilimlerinde sadece dünya zevklerini tadacaklar. Onlarda çelik yelek var. Acı çekmezler. Üzülmezler. Hayat onlar için koca bir pembe bulutla kaplıdır.Ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin tek amaçları derstir. Özellikle üniversite öğrencileri! Ders, eğlence aile parasını sonuna kadar sömürme ile mükelleftirler'' yazıyordu. Yoksa teyzeciğim nasıl bu kadar emin olabilirdi ki ? O kızın iç dünyasını bilmeden, görmeden, dinlemeden ve hissetmeden'' diye düşündüm içimden.

Tekrar dinlemek zorunda kaldım onları. Biliyorum bu yaptığım şey ayıp! Özel hayata saygı denilen bir şey var. Bulduğum pozisyon sayesinde onlarla zaten akraba gibi olmuştum. Başka çarem yoktu.

Teyze hem konuşuyor hemde söylediklerine onay almak için kızını dürtüyordu.

''Kocan mı, karın mı, kayınvaliden mi, çocuğun mu, ev sıkıntın mı var ? Bak bilmem kimin oğlu/kızı ne zorluklarla okudu. Yediğin önünde, yemediğin arkanda. Senden para isteyen, iş isteyen yok. Bir yapman gereken şey derslerin bari onu düzgün yap! Üniversite öğrencisisin kızım sen. Ne yaşamış olabilirsin ki yahu?'' dedi tek bir nefesle.

Hmm...

Şu en az 20 yıllık öyküsü olan hatta rivayetleşmiş malum bilindik sözlerle başlıyoruz hayatımıza dedim içimden... Ah be güzel teyzem. O kadar soru sordun da şu güzel kızına. Bi soramadın bi düşünemedin ya ahh ahh...

Şu üniversite öğrencisinin küçük dünyasında neler vardı ? Sözüm ona maket hayatları, sahte oyunları, iç savaşları, kırgınlıkları, kızgınlıkları, küskünlükleri ve daha niceleri. Bak bakalım sadece tek sorunu ders kitapları mı? Daha ne yaşayabilirim ki dediği zaman insanın çıtası bir kat daha yükselir. Görmüyorsun ki. Görmüyorlar ki...

Kızın kolunu çürüttün resmen! 12 yıl o kadar yaşanmışlıklarla girdiği malum sınavdan, yara bere içinde çıkan kızını duymuyorsun ki. Sadece soru soruyorsun. Duymak istediğin cevabı alıyorsun. Bak bakalım gece yarısı bi kızına, belki yastığı başına yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlıyordur. Belki iyiyim derken, aslında içindeki depremlerden sağ çıkmaya çalışıyordur. Belki dudaklarına kondurduğu tebessümlerle yok oluyordur. Nerdeeeee? diye içimden bağıra bağıra konuşuyordum. Ne olur olmaz diyerekten de bir elimle de ağzımı tutuyordum. Her an dış sesim beni ele geçirebilirdi çünkü.

BANA BİR SES VER !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin