621 114 54
                                    


Krem rengi parkenin üzerine özensizce fırlatmıştı gömleğini Yoongi. Kendini bir hayli yorgun hissediyordu. Her sabah şirkete giderken giydiği takım elbisenin belli bir yükü vardı, fiziksel bir yük değildi belki, yine de o takım elbiseyi giyerek taşıdığı başlık ve sorumluluk genç adamın omuzlarını çürütüyordu. Ve tek başınaydı, bu yükü onunla taşıyacak kimse yoktu. Tek istediği bazen o yükü bir kenara koyup dinlenmekti, başka bir şey değil. Ancak şimdi duşa girmeye hazırlanırken bile ısrarla çalan ev telefonu Yoongi'ye adeta bunun imkansız olduğunu hatırlatmıştı.

Adam göz kapaklarının ağırlaştığını hissetti.

Telefonu kendi kendine çalmaya bıraktıktan sonra pantolonunun kemerini hızla çıkarıp bir kenara, yerdeki gömleğinin yanına fırlattı. Telefon hala çalıyordu. Kim arıyorsa bir an önce sesli mesaj bırakmalıydı, yoksa Yoongi telefonu paramparça edecekti.

"Yoongi. Umarım telefonunu açmamak için geçerli bir sebebin vardır." Babasının tanıdık sesi, içinde bulunduğu odanın her ufak köşesinde yankılandıktan sonra Yoongi'nin kulaklarına ulaşmış, genç adamı suratsız bir edayla komodinin üzerinde duran telefona bakmaya bırakmıştı.

"Davetten sonra şirketteki boş yazar konumu için bir iki başvuru oldu. Hatırlıyor musun bilmiyorum. Ne de olsa davetin yarısında nerede ne halt yediğini bilmiyorum."

Yoongi bitter bir kahkaha atarak babasının sesli mesajını dinlemeye devam etti. Adamın ağzından çıkan her kelime, Yoongi'nin kendisine olan nefretini körüklüyordu.

"Bu akşam başvurulara göz atmanı istiyorum. Mümkünse bir iki saat içinde. Büyük ihtimalle on bire kadar şirkette olurum. Uğrarsın."

Ve bir elveda bile almamıştı ağzına, yine.

Yoongi öfkeli şekilde pantolonundan kurtulduktan sonra geniş banyosuna adım atmış, aynadaki yansımasıyla karşılaştığında yüzünü ekşitmişti. Bir yetişkinden ziyade bir çocuğa benziyordu çelimsiz, ufak vücuduyla.

Biraz sonra kendini duşa attığında ve soğuk su kendisine hoşgörüyle kucak açtığında hala içeride çalan telefonun sinir bozucu melodisini duyabiliyordu.

En son ne zaman keyifle duş almıştı? Uzun, sıcak duşları düşündü. Lise? Büyük ihtimalle. Lise mezuniyetinden sonra hala bitmemiş olan bu korkunç iş mücadelesine atılmıştı ne de olsa. Çalışmaya başlayalı duşları ve uykuları kısalmış, kahveleri soğumuş, yetenekleri bir köşeye çekilmişti. En son ne zaman piyano çalmıştı? Şimdi başına geçip otursaydı herhangi bir şey çalabilir miydi?

Cevap hayırdı.

Yoongi hızla aldığı duştan sonra gri bornozunu üzerine geçirerek kendini yatağına atmış, hiçbir şey yapmadan bir iki saniye geçirmek istemişti. Sadece kendisine ait olan bir iki saniye...

Ancak telefonu yine çalmıştı.

Öfkeyle yerinden doğrulan Yoongi, bu kez çalanın cep telefonu olduğunu fark ederek etrafına bakındı. Sesi takip ederek telefonunun duşa girmeden önce yere fırlattığı ceketinin cebinde olduğunu gördü. Gelen aramada sadece bir numara vardı, bu numara, Yoongi'nin ceketinin cebinden yavaşça başını uzatmış bordo kartın üzerindeki numaraydı.

Yoongi gergin bir şekilde yutkunduktan sonra anksiyete ile atan kalbini sakinleştirmenin bir işe yaramayacağını bildiğinden öylece telefonu açıverdi.

"Yoongi! Hey, merhaba!" Tanıdık adamın sesi, Yoongi'nin anlam veremediği bir tona bürünmüştü.

"Merhaba?" Yoongi adama cevap verdi. Taehyung'un aramasından anlaşılacağı üzere kendisi çok gürültülü bir yerin yakınında olmalıydı. Boğuk müzik sesi neredeyse Taehyung'u duymayı imkansız hale getiriyordu.

Turning Point | 태기Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin