Yatağıma uzanmış elimde ki kağıda bakıp duruyordum. Telefona kaydetmiştim ama arayıp aramama konusunda kararsızdım.
Arayıp ne diyicektim ki? 'Hey ben Natsu? Kafe de ki çocuk...' hayır böyle başlayamazdım ki.
Of layıp ayağa kalktım. Saat on dokuz buçuktu henüz erkendi ve Erza beni kafeden kovup lucy yi aramam konusunda ısrar etmişti.
Sonuç; yarım saattir telefon ile bakışıyordum. Whatsaapa girip profiline baktım ama ekli olmayanlara kapalıydı belli ki, profil fotoğrafı dahi yoktu.
Belki de mesaj atsam yeterdi? Neden kendimi kasıyordum ki? Konuşmaktan daha iyiydi.
Mesaj kutusuna tıklayıp ne yazacağımı düşünmeden direk aklıma geleni yazdım.
'İp çocukla ne demek istedin?' diye yazıp yolladım.
Harikayım değil mi? Konuya direk dalma potansiyelimi seviyorum. Pek beklememe gerek kalmadan mesajıma cevap geldi.
'Cidden burada mı anlatma mı istiyorsun?' yazdı. Bana kalırsa buradan anlatması daha işime gelirdi ama hayat bu kadar kolay değildi.
'Pekala nerede anlatacaksın?' diye yazdım.
Konum atmasıyla dondum. Bizim kafenin konumuydu bu? Hadi ama... Erzagilin önünde Lucy ile konuşursam daha dillerinden düşmezdim.
'Başka bir yer olsa?' diye yazdım.
'Anlatmamı istiyorsan gel... Yarım saat içinde buluşalım.' yazdı.
Ah ne büyük sıkıntı... Benim gibi üşengeç bir insanı oradan oraya sürüklemek, hem de Erzanın beni eve gönderdiği günde.
Ama yine de mutlu olmuştum. İzin günümde biri ile buluşuyordum. Bu benim için bir ilkti ve özeldi. Her ne için buluşuyor olursak olalım değerliydi...
Siyah yuvarlak yaka T shirtümü yatağımın üzerinde ki elbise yığını arasında bulmayı başarıp üzerime geçirdim. Kırışmıştı ama bunlara pek dikkat eden bir insan değildim. Açık gri polo kapüşonlu hırkamı giyip saçımı aşağı doğru yatırdım.
Dalgalı ve yukarı kıvrık saçlarımı düzleştirmeyi seviyordum. Böyle daha olgun göründüğümü düşünüyordum ve olgunluk benim için önemliydi.
Hazır olduğumu fark edince telefonumu ve Lucy nin atkısını da alıp çıktım. Bu serin havada t shirt giymek tam bir aptallıktı ama soğuk insanıydım.
Kış ve sonbaharı severdim. Kazak giymeyi hiç sevmezdim -üşüdüğüm zaman mecburen giyiyorum tabi...-
Zaten çok da serin değildi. Sabahın ilk saatlerinde hava buz gibi olurdu ama bu saatlerde daha bir esintili normal olurdu. Yine de soğuktu...
Bizim kafenin önüne gelince durdum. Lucy çoktan gelmiş dışarıda ki masada oturuyordu. Bu soğukta neden içeri girmemişti ki bu kız?
Ah benim gibi bir aptal daha... Karşı kaldırıma geçmeden arabaları bekledim. Işık yanınca hızla geçtim.
Lucy nin masasının önüne gelince Stingin ondan sipariş alıyordu. Kimsenin beni görmesini istemiyordum ama çalıştığım kafe de buluşuyordum yani beni görmemeleri imkansızdı.
Sting beni görünce kaşlarını kaldırdı ve sırıttı. Ben daha konuşamadan içeriye bağırdı.
"Erza san iki latte bir de mum yolla! Natsu san kızla buluşuyor!"
Gözlerimi devirip sandalyeyi çektim ve oturdum. Lucy gülümseyerek bana bakıyordu. Sting hala başımızda dikiliyordu ve tek kelime etmiyorduk.
Kaşlarımı kaldırıp Stinge baktım. Gözleri benle buluşunca sırıttı.
'Defol!' ağzımı oynatarak söyledikten sonra dudaklarını büzdü ve kafeye geri döndü.
Lucy ye döndüğümde kendini gülmemek için zor tuttuğunu fark ettim.
"Özür dilerim arkadaşlarını sevdim." dedi Stingin arkasından bakarak.
İç çektim.
"Arkadaşım sayılmazlar ama iyi çocuklardır." dedim. Bir an önce asıp konuya dönmek için Lucy ile göz teması kurmaya devam ettim.
"Evet?" diye teşvik ettim ama Lucy konuya girecekmiş gibi durmuyordu.
Başını eğip ellerini birleştirdi.
"Bana inanmayacağın için söylemek istemiyordum." dedi ve durdu.
Soğuk havanın etkisiyle hafifce öksürdüm. Ellerimi kendime sararken Lucy soğuktan pek etkilenmiş gibi durmuyordu.
"Anlatmadan bilemezsin." dedim. Başını salladı.
"Deli diyebilirsin ama önce dinlemen gerek." dedi. Zaten deli demiştim ben bu kıza değil mi?
"Şey ilk deli diyişim olmayacak." dedim omuz silkerek. Derin bir nefes alıp sağ elimi tuttu. Yüzük parmağımı okşadı. Kaşlarımı çatsam da ses çıkartmadım.
"Böyle bir batıl inanç vardır; ruh eşin kaderin kırmızı ipiyle birbirine bağlıdır." dedi ve durdu kaşlarını çattı sonra hemen gülümsedi.
"Aslında siyah renkteler. Neden kırmızı dendiğini bilmiyorum." dedi. Anlamasamda yüzüne bakmaya devam etti.
"Benim ilgimi çekme nedenin ise senin ipinin kırmızı olması... Herkesin siyahken senin kırmızı ve kimseye bağlı değil." dedi. Gözlerini parmaklarımdan çekip gözlerime bakarken;
"Bu kader iplerini görebiliyorum. Kaderini görebiliyorum Natsu ve bu dikkatimi çekiyor." dedi.
Bir süre sessizlik olunca Sting kahveleri getirdi bizim bakışmalarımıza aldırmayıp gitti.
Lucy hala parmağımı tutuyordu.
"Şey sanırım aykın bende kalmıştı." dedim ve elimi hızla çekip atkıyı Lucy ye uzattım.
"Hesabı ödemene gerek yok Sting zaten benim adıma yazdı." dedim ayağa kalkerken. Lucy ise atkıya odaklanmış ve yüzü düşmüştü. Neredeyse ağlayacak gibi durmasına rağmen umursamadım.
"Gitsem iyi olacak." dedim Lucy ye bakmamakta diretirken.
Arkamı dönüp tam gideceğim sırada konuştu.
"Geri döneceksin." dedi.
İstemsizce sırıttım. Sen öyle san, yeterince deli tanıyordum bir de senle uğraşamazdım.
Natsuya kızmayın çocuk haklı yani sjsksk biri bana gelip ip görüyom sende dese kafasına fincanlan vururdum smskks
Yine dayanamayip yayimladim.. Bundan sonraki bolumu de yayimlicam ayni anda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat ipliği
ФанфикHer insanın ruh eşiyle yüzük parmağına bağlı siyah bir ip bulunur. Bu ip görünmezdir.Lucy siyah ip görme yeteneğine sahiptir. Bu ip kader ipidir. Peki ya kendine bağlı ipi asla göremezse?