Lucy nin ağzından;
Natsunun ne demek istediğini anlayamamıştım. Kaşlarımı çatıp hareketlerini inceliyordum.
"Her neyse." dedi en sonunda yüzüme bakarken ama kesinlikle bir şey olduğunu anlamıştım.
Tabi Natsu bir şey sormama izin vermeden aniden dudağımda baskı hissetmemle dondum kaldım.
Natsu hızla beni öpüp geri çekildi. Gülümserken kapıya yöneldi.
"Görüşürüz Luce!" dedi. Arkasından kapıyı kapatırken olduğum yerde durmuş yanağımın kızarıklığıyla bedenimin titremesine konsantre olmuştum.
Aniden böyle yapması beni şaşırtmış, heyecanlandırmış ve mutlu etmişti.
Şimdi biz sevgili miydik? Yoksa yatak arkadaşı? Ev arkadaşı?
Natsu bana teklif etmiş sayılmazdı değil mi? O zaman yatak arkadaşıydık...
Ne yapmam gerekiyordu? Aniden natsuyu sevdiğime karar vermiştim ve en sonunda birlikte olmuştuk. Peki ben böyle bir birliktelik mi istiyordum ki? Ben tam olarak ne istiyordum?
Ne için çabalıyordum? Lanet olsun... Elimde ki telefonu açıp son arananlara baktım. Hastanenin numarası olduğunu düşündüğüm numaraya uzun bir süre baktım.
Peki böyle bor durumda Natsuyu düşünmem ne kadar doğruydu? Babam... Ölmüştü ama ben... Her neyse.
Aslında babamı çok fazla sevmezdim... Ama ölümü beni üzmüştü. Beni daha da fazla üzen bir şey vardı.
Ben... Rahatlamıştım. Babamın öldüğünü duyduğumda..., ben, rahatlamıştım. Kurtulmuştum....
Annemin baskısından, babamın saçma samimiyetinden...
Rahatlamış hissetmek beni daha da fazla üzmüştü. Babam öldüğü için rahatlıyordum... Nasıl bir evlattım ben?
Peki ne yapacaktım? Hastaneye mi gidecektim, annemin yanına mı? İkisine de gitmek istemiyordum.
Babamı o halde görmek ya da annemden tuhaf sözler duymak...
Bunları istemiyordum. Şuan ben mutluydum. Gerçek anlamda mutlu hissettiğim tek ev buraydı.
Huzurluydu, natsu benim bir nevi sığınağımdı.
İç çekip kapıdan uzaklaştım. Telefonumu sehbaya koyarken sehbanın arkasından ucu görünen şeye gözüm kaydı.
Uzanıp arkadaki çerçeveyi aldım.
Küçük bir resim çerçevesiydi. Resimde dört kişi vardı. Bir kadın kucağında pembe saçlı çocuğu tutmuş burnunu alnına yaslamış gülümseyerek çocuğun gözlerinin içine bakıyordu.
Aynı zamanda adam öne eğilmiş dizine siyah saçlı oğlanı oturtturmuş ve arkadan sarılmıştı.
Mutlu bir aile tablosuydu... Natsunun anne babası ve abisi olmalıydı. Bir abisi olduğunu bilmiyordum.
Can sıkıntısından bir süre çerçeveye bakıp durdum. Sonra aklıma gelen fikirle hızla evden çıktım.
***
Tenceredeki yemeği karıştırırken tarife bir göz atıp kafama göre reyhan ekledim. Hangi çorbayı yaparsam yapayım reyhan ekleme huyum vardı. (Evet, cidden böyle ruh hastası bir huyum var dbdjsk bu arada iyi yemek yaparım taliplerimi bekliyom. Sjjs)
Çorba kaymayınca altını kısıp masanın üzerine yemekleri koymaya başladım.
Onigiri, tavuk çorbası, mantı (japon mantıları bizimkinden degil yani dnsm) yapmıştım. Bana yemek çeşidi az gelsede elimden gelen buydu.
Salatayı da koyup tekrar çorbanın yanına gidip altını kapattım. Neredeyse gece yarısı olmuştu ve hala Natsuyu bekliyordum.
Acaba yemek yemişmiydi? Ya yemeklerimi beğenmezse? Ya gece yarısı yemek yemiyorsa?
Evhamdan elimdeki çatalı masaya batırmış olduğumu çok geç fark ettim.
Çatalı çıkartıp saate baktım. Hala gelmemişti. Nerdeydi ki bu ya?
Ayağımı stresten yere vurup dururken kapıda anahtar şıngırtısı duymamla, endişeli tavrımdan kurtulup, umursamaz halime dönmüştüm.
Natsu içeriye girince ona baktım. Yüzü endişe ile gerilmişti.
"Ne oldu?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Beni ve masayı görünce ani bir şaşkınlık geçirip yüzüne bir gülümseme oturttu.
Sonra ıslık çalıp masaya oturdu.
"Vay be luce... Sen bu kadar marifetli miydin?" diye mırıldandı. Kaşlarımı çattım.
"Niye şaşırdın ki? Yemek yapmayı bilemez miyim?" dedim biraz da övünerek. O sırada ayağımla çantamın içinde görünen tarif kitabını kapatmaya çalışıyordum. Ta ki yere düşüp tarif kitapları saçılana kadar.
Natsu kitapları görünce sesli bir şekilde güldü.
"N- ne var be? Hata yapmamak için okudum bir kere!" dedim ama yanaklarım utançtan kızarmıştı bile.
"Bir şey demedim!" dedi natsu ellerini avuç içi bana dönük olacak şekilde kaldırırken.
Tekrar masaya bakıp iç çekti.
"Uzun süredir ilk kez ev yemeği yiyeceğim." dedi. İçerlendiği belliydi. Ellimde olmadan lafa atıldım
"İlk kez yerine... Sürekli olmasını ister miydin?" dedim. Bunu utanmadan nasıl söyledim bilmiyorum ama natsudan daha çok şaşırmıştım.
Natsu elinde ki çatalı düşürürken beni süzdü.
Evet, işte bu benim için bir fırsattı. Natsunun gözünde, ne konumda olduğumu öğrenmek için bir fırsat!
İç çekip gözlerini tabağa çevirdi.
"Hayır, mümkünse benimle uzun süre kalmanı istemiyorum." dedi.
Dediklerini idrak edemezken, natsu çoktan yemeye başlamıştı bile.
Bunu bana neden yapıyorsun natsu?
Gözlerim bulanıklaşırken ağlayacağımı anlamıştım. Hızla sandalyemi arkaya itip ayağa kalktım. Banyoya ilerleyip kapıyı arkamdan kapattım.
Kapıya sırtımı verip yere oturdum.
Hani benim için huzurdun Natsu? Neden benimle oyun oynuyorsun? Her şey neden üst üstte geliyordu ki? Lanet olsun.
Gözlerimi sildim ama gözlerimde binlerce iğne varmışcasına batmaya başlamıştı.
Peki şimdi ne yapacaktım?
Natsuya söz saymayın hemen. Çunku hakli bir nedeni var neyse dbdsn no spo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat ipliği
Fiksi PenggemarHer insanın ruh eşiyle yüzük parmağına bağlı siyah bir ip bulunur. Bu ip görünmezdir.Lucy siyah ip görme yeteneğine sahiptir. Bu ip kader ipidir. Peki ya kendine bağlı ipi asla göremezse?