14

166 9 2
                                    

14.

Bir kaç adım yaklaşmaya teşebbüs ettiği sırada elimi kaldırdım.

"Sakın! Sakın bir adım daha atma!"

Mert, beni dinlemeksizin yaklaşmaya devam ediyordu. Eliyle kolumu tuttu. "Hadi bin şu arabaya. Seninle konuşmalıyız."

"Ne saçmalıyorsun sen? Seninle konuşacağımız hiçbir şey kalmadı. Defol şimdi." dedim ve kolumu Mert'in elinden kurtarmak için sirkeledim. Ama o daha çok sıkmaya başladı.

"Bin dedim şu arabaya."

Başımı arabanın olduğu yöne çevirdim. "Sen deli misin? Senin ehliyetin bile yok. Bir de arabana mı bineceğim!" dedim ve çırpınmaya devam ettim. "Canım yanıyor Mert. Bırak şu kolumu."

"Sana gel dedim." dedi ve beni arabaya doğru çekiştirdi. O sırada bağırmanın benim için en iyi çözüm olacağını düşündüm ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.

"Bırak dedim sana. Bana bu şekilde davranamazsın. Bıraaakkkk!"

Mert beni arabanın arka koltuğuna ittirdikten sonra kapıyı kapatıp kilitledi. Başımı kaldırıp cama dayadığımda Mert'in sendeleyerek yere yığıldığını gördüm. Başının arkasından yere damlayan kanı fark ettiğimde panikleyip darbenin geldiği yöne baktım. Bu kişi Burak'tı.

Burak Mert'in üstünde onu deli gibi yumrukluyordu. Mert'in ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Hemen ön koltuğa geçip açık olan camdan kolumu uzattım. Burakın sırtı bana doğru dönük olduğu için bir kaç kez kıyafetinden yakaladıysam da kaçırdım. Kızgın bir boğa gibi davranıyordu.

"Burak! Yeter artık bırak.!"

Burak'ın beni duyması için bütün gücümle tekrar bağırdım. Bu seferki daha yüksekti. En sonunda Mert'in üstünden kalkarak iki kolunu yanlara doğru açıp ellerindeki kanları sirkeledi. Ardından işaret parmağını yerde perişan halde yatan Mert'e doğru uzatıp sallayarak, Bir daha seni bu okulun ve Eylül'ün çevresinde görürsem şu haline şükredebilirsin dedi.
Mert'in vücuduna son bir tekme daha sallayarak uzaklaşmaya başladı. Şokta gibiydim. O an ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Kapının kilitli olduğunu unutarak kapı kolunu zorlamaya başladım. Mert biraz sonra kalkabilir ve tüm bunların faturasını bana kesebilirdi. Burak beni çıkarmadan uzaklaşmıştı. Allah kahretsin!

Biraz sonra okul kapısında Ali'nin etrafa arayış içinde baktığını gördüm. Büyük ihtimalle beni arıyordu.

"Aliii burdayım, buraya bak!"

Şükürler olsun ki sesimi duyuracak kadar iyi bağırabilmiştim. Ali koşar adımlarla bana doğru gelmeye başladı. "Neler oldu burda?" Şaşkınlık içinde kapının koluna sarıldı.

"Sen neden ordasın? Anahtar nerde?"

"Mert'in cebinde olmalı."dedim yerde kımıldamadan yatan Mert'i işaret ederek.

Ali anahtarları bulup beni çıkardıktan sonra Mert'in yanına koştum.

"Ölmedi değil mi Ali?"

Ali şaşkınlık içinde belli belirsiz konuşuyordu. Mimikleri adeta yok gibiydi. "Hayır hayır sanmıyorum. Ölmemiştir." Elini Mert'in boynuna götürdü. "Yaşıyor."

"Çok şükür." dedim derin bir nefes alarak. O sırada Mert'in kımıldadığını fark ettim. "Bak kalkmaya çalışıyor."

"Onu hastaneye götürmeliyiz."dedi Ali.

"Ama bunu Burak yaptı. Başı derde girer. Üstelik benim yüzümden."

"Ne önerirsin?"

"Bilmiyorum. Şu an aklıma hiçbir fikir gelmiyor."dedim.

KOLEJLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin