15| tarih

2.1K 352 21
                                    


Birkaç yüzyıl önce;

Gökyüzü, günlerdir olduğu gibi griydi.

Jimin, aceleci bir tavırla sarayın diğer ucuna koştururken yolda Taehyung ile karşılaşmayı beklemiyordu. Dikkat dağıtıcı noktalar tam olarak o gün ondan uzakta bulunmalıydı.

"Çok önemli bir şey öğrendim!" dedi Taehyung bembeyaz olmuş suratıyla. Her ne öğrendiyse, bu onu oldukça şaşırtmış olmalıydı. "Vaktin var mı? Sana anlatmam gerekiyor."

"Şimdi olmaz," dedi Jimin hızlıca. İleride ona bakan adamları görüyordu. "Akşam yanına geleceğim, tamam mı?"

Taehyung en başta suratını assa da cevap vermeden başını salladı. Hayati bir konu olduğunnu belli ettiğini düşünmüştü ama anlaşılan Jimin'in daha önemli işleri vardı.

Jimin onun elini tuttu ve baş parmağıyla avuç içini okşadı yavaşça. Taehyung gülümsedi belli belirsiz. "Akşam görüşürüz. Söz." Sonra da koşmaya devan etti.

Bölüklerinden bir kısım asker, artık kullanımda olmayan bir ahırda toplanmıştı. Nöbetlerin değiştiği, çoğunun da izin gününe denk gelen bu saatte toplanmayı tercih etmişlerdi. Onca yıllık planları boşa gitmesin diye uğraşıyorlardı. Tabii onca askeri toplayan ve bir amaç uğruna getiren kişilerin başında Jimin de vardı.

"İçtiği çaydan sonra beş dakika içinde vücudunun bütün kontrollerini kaybedecek," dedi Wong, Jimin'den daha yaşlı ve daha bilgiliydi. "Felç edecek ama öldürmeyecek." Jimin hızlıca başını salladı. "Hava karardığında odasında olacak, muhafızlar bulunmadan yalnız başına. O gelmeden odaya girecek ve gizleneceksin. Nasıl girer veya nasıl çıkarsın, bilmiyorum. Eğer yakalanırsan.."

"Ne yapacağımı biliyorum." Jimin kendi kılıcını işaret etti. Eğer bunu yaparken yakalanırsa kendinş öldürmesi en iyi seçenekti.

"İyi," dedi Wong. "Lütfen başarılı ol." Yavaşça Jimin'in omzuna birkaç kez vurdu. Diğer askerler de ona iyi dileklerini ilettikten sonra ayrıldılar ahırdan.

Jimin akşam vaktine kadar düşündü.

*

Taehyung'la olabildiğince gizli yerlerde buluştuklarından, saraydaki her bir noktayı biliyordu. Gizli geçitlerle birlikte.

Bir mağara vardı, eğer derinlerine ilerlerse birisi, aslında gizli merdivenlerin taht odasına ulaştığını fark edebilirdi ama bunu kral biliyordu yalnızca. Herhangi bir acil durumda kaçabilmesi için yapılmıştı, o ana kadar hiç ihtiyaç olmamıştı ama Jimin biliyordu.

Duvar olarak kamufle edilen kapının arkasında dikilirken, kağıttan yapılma kamuflajdan içeriyi görebiliyordu. Mumlar yanıyordu ama henüz hareketlilik yoktu.

Kral içeri girdi, peşinden de mutfak görevlisi kadınlardan birisi. Kral divan tipindeki tahta oturduktan sonra kadın fincana çayı doldurdu ve eğilerek odadan çıktı.

Jimin, çenesinin altındaki siyah kumaşı burnunun üzerine kadar çekti.

Kral çayı içtiğinde biraz daha bekledi, onun elini uzatamamasını görene kadar. Sonra da sürgülü kapıyı itip içeri girdi, tahtın tam arkasında kalıyordu ve kralın, kendisini duyduğunu biliyordu.

Hastalıklara bir çare aramak yerine, hastalığın taşraya iyice dağılmasını bekledikten sonra oradaki bütğn hastalıklıları öldürüp, ardından da işe yarar bütün genç ve çocukları başkente getirip çalıştırmaya başlamışlardı. Jimin de bunlardan biriydi. Önce annesinin, sonra da babasının hastalık yüzünden düşüşünü, çektikleri acılar yetmezmiş gibi birkaç asker tarafından kılıçtan geçirilişlerini görmüştü. Hastalık kapmadığı için şanssızdı, oysa o gün ölmeyi tercih ederdi. O ana gelene kadar çok öaba harcamıştı, intikamını alana kadar.

Kralın önünde durduktan sonra yüzünü kapatan kumaşı indirdi. Kral, kırışmış göz kapaklarını kocaman açarak baktı ona, ama tek bir kelime edemiyordu.

"Yüzümü gör, adımı bil istiyorum," dedi Jimin. Onun kuşağındaki hançere uzandı. "Ben, Park Jimin. Öldürdüğün binlerden sadece bir çiftin çocuğuyum. Birkaç yıl öncesine kadar kralın adını bile bilmezdim."

Hançeri kavradı. Kabzası birçok mücevherle süslüydü.

"Senin ülkende, başkentinde, sarayında ve tahtında, hayatına son vereceğim." Hançeri onun sol göğsünün üzeirne götürdü. "Eğer tekrar dönecek olursan beni hatırla. Yaptıklarını nasıl ödettiğimi." Hançeri onun göğüs kafesi arasından itti son gücüyle, artık kabzaya ulaşana kadar ve kralın ipek kıyafeti kırmızıya bulanana kadar.

Dışarıdan gelen ayak seslerini duyunca tekrar kumaşla yüzünün yarısını kapattı ve gizli kapıya doğru yürüdü. Muhafızların bulması çok da zor olmayacaktı, o yüzden acele etti kaygan merdivenleri inerken, sarkıtlardan damlayan suların sesini duyabilirdi normalde ama bir farklılık vardı.

Girişe iyice yaklaştığında oradaki Taehyung'u gördü. İkisi yüz yüze geldiler, Jimin karanlığa ve yüzündeki kumaşa şükretti. Taehyung onu sadece gözlerinden bile tanıyabilirdi ama şimdi karanlık olduğu için bir miktar şansı vardı.

"Sen kimsin?" Taehyung sertçe sorduğunda, Jimin onu geçmeye çalıştı ama Taehyung onu sıkıca kolundan tuttu. "Ne işin var burada? Yüzünü neden gizliyorsun?" Taehyung mağaranın derinliklerine baktı hiçbir şey göremese bile. "Jimin?" diye seslendi karanlığa. "Ona bir şey mi yaptın?"

Buluşma için bekliyordu.

Jimin kolunu çekmeye çalıştı, yapamadı. Taehyung'un bu kadar güçlü olduğunu hiç fark etmemişti, kurtulamadı onun sıkı tutuşundan. Sonra Taehyung, hızlı bir şekilde elini onun yüzündeki kumaşa attı, kumaşın gevşek düğümü çözüldü.

"Ji-- Sen ne yaptın?" Fısıltısı merak ve hayal kırıklığı doluydu. Jimin'in ellerini tuttu, ıslaklık kendi eline bulaştığında ay ışığına doğrulttu elini. Kırmızı gördü. "Jimin--"

"Hiçbir şeye tanık olmadın," dedi Jimin hızlıca. "Burayı bulmaları uzun sürmeyecek. Eve gitmek zorundasın. Birisi sana benimle ilişkini sorarsa tanımadığını, benim seni zorladığımı söyle." Katili bulup bulamayacaklarını bilmiyordu ama dikkatli olmak zorundaydı. "Sana daha sonra açıklarım ama bil ki," Jimin derin bir nefes aldı. "Pişman değilim, asla olmayacağım. Seni seviyorum."

Luna | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin