11.BÖLÜM - HAZIRLIK

18.8K 1.3K 15
                                    


“Öyle birine kafam takılı ki, ‘GİTME’ dersem o üzülecek, gitmesini izin verirsem ben biteceğim. Ama susuyorum.”

“Halil, işlemler hazır mı?”
“Evet abi. Tüm hazırlıklar tamam.”
“Tamam.” Deyip, telefonu kapattı. Merdivenlerden inen kadına baktı.
“Nereye?”
“Bugün Pazar. Gece de gideceğiz. O yüzden Arzu ile görüşmek istedim.”
“Ben de belki... Neyse... Tamam.” Dedi etrafına bakarak. “Sen git tabi. Bugün Pazar.”
“Bir şey mi diyorsun anlamıyorum.”
“Yoo, hayır. Yani Pazar bugün, gidebilirsin.”
“Tamam. Görüşürüz.”
“Bununla git.” Dedi anahtarı ona uzatarak.
“Bu ne?”
“Garajda bir araba var. Senin...”
“Benim mi?” dedi şaşkınca.
“Evet, senin. Aslında planım o hayalindeki motoru almaktı ama önce sürmesini öğrenmen lazım.”
“İstemiyorum. Ben taksi ile giderim.”
Adam derin nefes aldı. “Kadın, bir kere de bir dediğimi ikiletme ve al şu anahtarı.” Sesi öfke kokuyordu.
“Ben senden bir şey istemiyorum neden anlamıyorsun? Bu arabayı da, bankaya yatırdığın o fazla parayı da. Kardeşimin iyi olması yeter.”
Bu adam her geçen gün sabrını zorluyordu. Bir günü diğerini tutmuyordu. Neye sinirliydi şimdi?
“Bak Nefes, bunu hediye olarak düşün.”
“Arabayı mı?” dedi alayla gülerek.
“Evet ve lütfen artık sabrımı zorlama. Al şunu.” Diye bağırdı. Nefes ürkmüştü ve geç kalıyordu. Bugünlük kullanabilirdi.
“Peki.” Dedi, çekinerek aldı anahtarı ve kapıya doğru gitti.
Aslan onun arkasından bakarken birgün bu evden temelli gideceğini düşündü. Bu düşünce boğazını düğümledi. Zaten bir haftadır başka bir şey düşünemiyordu. Nefes evden çıkınca kendini boşlukta hissetti. Sanki o yıllardır hayatındaydı. Kazağını çekiştirdi, derin derin soludu. Sanki boğuluyordu. Neden izin vermişti ki gitmesine. Yanında tutabilirdi. En azından bir şeyler yapmayı teklif edebilirdi. Belki bir film izler ya da bir yerlere gidebilirlerdi. Kimsenin onları göremeyecekleri bir yerlere. Neler diyordu böyle. Sıyırmıştı iyice. Kendi düşüncelerine sinirle güldü ve anahtarlarını alarak kendi de dışarı çıktı. Motora bindi ve gaza basıp, ilerledi. Kendini mezarlıkta buldu. Buraya ikinci gelişiydi. Ama onu sadece dinleyecek birine ihtiyacı vardı. Motordan indi ve beyaz taşın üzerindeki isme baktı bir süre. Sonra ağır adımlarla yanına gelip çöktü.
“Merhaba. Yine ben. Bu aralar ne çok geliyorum değil mi? Ama öyle çaresizim ki, kimseye anlatamıyorum. Bir sana anlatabiliyorum. Belki de kimsenin beni böyle çaresiz görmesini istemiyorumdur. Öyle birine kafam takılı ki, ‘GİTME’ dersem o üzülecek, gitmesini izin verirsem ben biteceğim. Ama susuyorum. Susmak zorundayım. Çünkü biliyorum ki haklı. O güçlü görünmeye çalışan bedeni, o kadar hassas ki. İşte bak yine sen suçlusun. Senin yüzünden kimseyi sevemiyorum. Kimseye ‘gitme’ diyemiyorum. Neden bana aşkın güzelliklerini öğretmedin ki?”
Gökyüzüne baktı ve yerinden kalkıp, motora doğru gitti.
Sonra tekrar döndü ve annesinin mezarına baktı.
“Aşık olmayı senle babamdan öğrenmeyi öyle çok isterdim ki... O zaman belki içimdeki duygunun tarifini bana yapabilirdin.” Kaskını takıp, hızla uzaklaştı oradan.

“Selam tatlım.”
“Selam Arzu.”
Arzu kızın indiği beyaz arabayı işaret etti.
“Bu fıstık da kimin?”
“Şey o mu? İşte evin kızınınmıymış neymiş. Huysuz benim kullanabileceğimi söyledi.”
“Vay, senin bu huysuz pek de kötü biri değilmiş ha?” dedi omzuna vurarak.
Nefes denize bakıp, omuz silkti sadece. Sonra Arzu konuyu değiştirmek için “Ya senin şu huysuzun adı yok mu?”
“Var...” dedi Nefes ne diyeceğini bilemeden.
Arzu ‘Eee?’ der gibi bakınca, “Ne?” dedi o da.
“Eee adı ne yani?”
“Abdullah” dedi bir çırpıda.
“Hım, Abdullah amca demek.”
“Evet.”
“Sen bu gece gidiyorsun değil mi?”
“Evet, gece yarısı uçağım.”
“Bak ben Güney’e ne aldım. Ona verirsin. Geldiğinde birlikte oynayacağız ona göre.”
“Bu ne Arzu?”
“Oyun konsolu. İçinde bir sürü oyun var.”
“İlahi, iyi tamam veririm.”
“Senin neyin var kuzum? Yoksa şu meçhul sevgilin mi?”
“Yok, hayır. Ameliyatı düşünüyorum. Çok korkuyorum. Biliyorsun çok riskli.”
“İçini rahat tut. Hadi gel bir şeyler yapalım.”
“Tamam ama önce alışveriş yapalım. Güney’e bir şeyler almak istiyorum.”
“Tamam, hadi o zaman.”
Birlikte kalktılar kafeden. Nefes Arzu ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Zaten valizini hazırladığı için içi rahattı. Eve vardığında epey geç olmuştu.
Kapıyı açtığında, başını kaldırdığı an “Hii!” diye geriledi. Bir çift ateş saçan mavi göz ona bakıyordu.
“A-Aslan...” diye kekeledi.
“Neredeydin bu saate kadar?” diyerek kolunu tuttu.
“Aslan canımı acıtıyorsun.”
Daha da fazla sıktı. Nefes acıdan yüzünü buruşturdu.
“Neredeydin dedim, duymadın mı?”
“Arzu ile birlikteydim, demiştim sana.”
“Neden aramalarıma cevap vermedin o halde?”
“Duymamışım. Alışveriş yaptık, sonra yemek yedik ve sinemaya girdik. İnan bakmak aklıma gelmedi.”
“Aklına gelmedim demek.”
“Hayır, telefon aklıma gelmedi. Aslan canım acıyor.”
Birden bıraktı kolunu, nefes kolunu ovaladı. Kesin moraracaktı.
“Aslan neyin var?”
“Bir şeyim yok. Çık ve hazırlan. Bir saat sonra çıkacağız.”
Kaç saattir onu arıyordu, ona ulaşamayınca deliye dönmüştü. Ellerini sinirle saçlarından geçirdi. Zaten kafası karışıktı. Ne yaptığını bilmiyordu. Merakını bile kıza düzgün bir şekilde gösteremiyordu.
Sinirle odasına çıktı, içeri girdiğinde ağlayarak valizini kapatmaya çalışan kızı gördü. Yanına yaklaşıp, yardım etmek istedi.
“Çekil, ben yaparım.” Dedi Nefes sinirle.
“Kapatamıyorsun işte, çekil.”
“İstemiyorum.”
Aslan onu tutup kendine çevirdi ve dudaklarına kapandı. Önce sadece susturmak için başlayan öpücük, Nefes’in dudaklarını aralaması ile başka bir hal almaya başladı. Aslan zar zor koptu o dudaklardan. Nefes’in dudakları kesinlikle öpülmek için yaratılmıştı. Ama sadece kendi dudaklarının değmesi şartı ile. Alnını alnına yasladı. “Özür dilerim, merak ettim. Sana ulaşamayınca...”
“Ne sandın? Gittim mi sandın?”
“Evet...”
“Merak etmeyin Aslan bey, anlaşma bitmeden gitmeyeceğim.”
Kollarını saran eller gevşedi ve onu serbest bıraktı.
“Evet, bende öyle düşünmüştüm. Yoksa ödeyeceğin tazminatı düşünemiyorum.” Bir günü bir gününe tutmayan adama kırgın gözlerle baktı. Onu anlamak da zorlanıyordu. Gerçekten karmaşıktı. Bir gün okyanus suyu gibi şeffaf ve duru, bir gün bataklık gibi bulanık ve çamurlu...
Kıza yaklaştı, bluzunu alttan sıyırdı. “Daha bir saatimiz var. Valiz de hazır olduğuna göre...”
Bir adım geriye gitti. “Şey, olmaz.”
Aslan kaşlarını çattı. “Ne demek bu şimdi.” Kızın uzaklaşması canını sıkmıştı. O tüm gün onun özlemi ile baş etmeye çalışmıştı.
“Ben... Yani bugün sabah şey oldu...”
“Ne oldu?”
“Anlasana ya...”
“Regl mi?”
“Evet.” Adam ellerini saçlarından geçirdi sinirle.
“Saçmalık.” Diye geveledi ve hızla valizini alıp, aşağı indi.

SON NEFES - Son Serisi I - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin