Kaçınılmaz bir şeydi; Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep.
"Berra!"
Kuzenimin bana seslenmesi üzerine dişlerimi sıkıp parmağımı cümlenin üzerine koydum. Hoş, kaldığım yeri unutacağımı sanmıyordum. İlk cümledeydim ne de olsa. Balım yüzünden son yarım saattir oradan öteye gidememiştim zaten.
Derin bir iç çektim ve kendi kendime mırıldandım. "Kaçınılmaz bir şeydi; ne zaman elime bir kitap alsam biri bana seslenirdi hep." Bıkkın bakışlarımı kucağımdaki kitaptan kaldırıp kuzenime yönelttim. İçimden ters bir tonla 'ne var' diye sormak gelse de uslu bir kız olup kibarca "Efendim?" dedim.
"Deniz çok güzel, sen de gelsene!" diye bağırdı Balım neşeyle.
Kuzenimin sözleriyle birlikte bir anda çıkıverecekmişler gibi kıyafetlerime sımsıkı sarıldım. Bacaklarımı karnıma çekip kollarımı etrafına dolayarak kaplumbağa gibi kabuğuma çekildim. Bu halimle epey komik görünüyor olmalıydım çünkü kuzenim kahkahalara boğulmuştu.
Sert bakışlar eşliğinde "İstemiyorum." diyene kadar da gülmeye devam etti. Ondan sonra kızdığımı anlayıp biraz ciddileşti neyse ki.
"Oyunbozanlık yapma Berra. Gel beraber yüzelim işte."
"Kitap okumaya çalışıyorum." dedim ve kitabı gereksiz bir biçimde yukarı kaldırıp salladım. Sanki bunu yapmasam göremeyecekti.
"Bu sıcakta kitap mı okunur ya?" diye isyan etti Balım. "Hadi bırak onu da, dubalara kadar yarışalım."
"Bırakamam."
Israr edecekmiş gibi görünüyordu ancak tam zamanında bakışlarımı kaçırdım. Bunun pes etmesini sağlayacağını umuyordum. Bacaklarımı öne uzatıp kitabımı dizlerimin üzerinde tekrar konumlandırdıktan sonra kitabın ilk cümlesini ellinci kez okudum.
Kaçınılmaz bir şeydi; Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep.
Kuzenim bir kez daha 'Berra' diye seslenince -hayır, cırlayınca- kitabı pat diye kapatıp sinirli bir şekilde başımı yukarı kaldırdım.
"Ba-lım." dedim dişlerimin arasından. İsmi ortadan ikiye böldüğümün sonradan farkına vardım. Sinirlendiğimde kendiliğinden olan bir şeydi bu. "Beni rahat bırak!"
"Ama su çok güzel!" dedi Balım suyun bir kısmını avuçlayıp etrafa sıçramasını sağlayarak. Gözlerimi devirdim. Neydi bu şimdi? Açıklama mı? Özür mü? "Gördün mü bak, ne kadar temiz..."
Merak ediyorum da, biraz sonra suya turnusol kağıdı sokup suyun pH'ının 7.7'ye ne kadar yakın olduğunu falan mı söyleyecekti acaba?
"İlgilenmiyorum!"
"Son sözün bu mu?"
"Evet." dedim gayet kesin bir şekilde ama onun pes etmeye hiç niyeti yoktu.
"Cidden kırk derece sıcağın altında oturup kitap mı okuyacaksın?"
"Evet." diye tekrarladım bir-sakıncası-mı-var ses tonumla. Aklı olan kimse o ses tonunu duyduktan sonra 'sakıncası var' diyemezdi. İlk kelimenin ilk harfini bile söyleyemezdi.
"Sana inanamıyorum," Başını hayretle iki yana salladı. "Bu kadar sıkıcı biri olduğuna inanamıyorum."
Sözlerine karşılık vermek yerine bakışlarımı bir kez daha kitabıma indirdim. Bunun üzerine kuzenim benden umudu kesmiş olacak ki başka bir şey söylemedi. Rahat bir nefes alıp ilk sayfayı açtım. Ama gözlerim ilk satıra değerken kuzenimin benim için kullandığı kelime zihnimde yankılandı: Sıkıcı. Tek kelimeyle kendimi anlatmaya kalksam benim seçeceğim kelime de bu olurdu fakat bunu ondan duymak canımı sıkmıştı. Kullandığım kelimeye dikkatinizi çekerim. Ben bile benden sıkılıyordum, kendimi bunaltacak kadar sıkıcı biriydim anlayacağınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel Ruh
HumorBerra'ya göre güzellik hiç de öyle göreceli bir kavram falan değildi. Herkesin güzel bulduğu insanlar vardı. Örneğin; kuzeni Balım. Aynı zamanda herkesin çirkin olduğu konusunda hemfikir olduğu insanlar da vardı. Örneğin; kendisi. Hayatı boyunca ze...