Önceki bölümün sonu:
Kağıdı kalpli emoji suratımla izlemeyi bırakırken, orta kısma yazılan cümlede yavaşça gözlerimi gezdirdim. Aynen, şöyle yazıyordu tüm güzelliklerin toplandığı bu not kağıdında...
"Ruhundaki dikenleri çıkarmam için hala bir umudum var Gökçe, hemde pamuk şeker tadında. Bir sonraki not, yarın 16.00'da okul çıkışındaki parkta. Seni seven Gizemli Adam.."
***
"Hocam 2 dakika kalmış zaten bırakın çıkalım." dedim içimde biriktirdiğim tüm küfürleri matematik dersine saydırmaya çalışırken.
Kafamın üzerinde dönüp duran hayali küme işaretine sinirle bir bakış atarken, çıkış zilinin çalmasıyla birlikte küçük bir kutlama dansı yaptım.
Matematikçi uzun, iskelet parmaklarını sınıfa doğru sallarken, "Bu iş burada bitmedi gençler, kümeleri bitireceğiz. Kaçış yok!" dedi.
Okyanus, olduğu yerde hızlıca dönerken, sırıtarak fısıldadı. "Kümelerin laneti üzerimizde dolaşsın."
Hande, Okyanus'a gülerken sıranın üzerindeki defter ve kitaplarını hızlıca çantasına tepti. Ben ise çantamın tek kolunu omzuma geçirdim ve acele ederek ayağa kalktım. "Benim biraz işim var, bugün sizinle gelmeyeceğim." dedim Okyanus ve Hande'ye bakarak.
Okyanus, tek kaşını yukarıya kaldırırken, "Ne işin var?" diye sordu şüpheyle.
Hande'de şüpheci bakışlarını gözlerime dikerken, olduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. "Kütüphaneye gidip biraz ders çalışacağım." dedim, geçiştirmeye çalışarak.
"Bizde seninle gelelim, işimiz yok sonuçta demi Okyanus'um?" dedi Hande, Okyanus'a bakarak.
"Aynen bizde gelelim seninle." dedi Okyanus, ses tonuna şüphe tonlaması katarken.
"Siz yorulmayın şimdi, ben giderim." dedim, benimle gelmemeleri için içimden bildiğim tüm duaları ederken.
Okyanus ve Hande birbirlerine bakarken, ben hemen aralarından geçerek sınıf kapısına doğru yöneldim.
"Yarın görüşürüz çukulatalarım." dedim ve cevap vermelerini beklemeden sınıf kapısından dışarı çıktım. Okyanus ve Hande'den şimdilik kurtulmuştum sanırım.
Şimdi sıra şu Gizemli Adamın gizemini çözmekte...
***
Notta yazılan parkın girişine geldiğimde derince bir nefes çektim içime. Kalbim her zamankinden farklı atıyor, gözlerimde ona eşlik edercesine parlıyordu.
Ayaklarım beynimden bağımsız parkın içine doğru ilerlerken, çevreye göz gezdirdim. Parkta herhangi bir hareketlenme olmadığını gördüğümde çocukça yüzümü astım.
"Ee nerede benim Gizemli Adamım?" diye sordum kendi kendime.
Parkın içinde her zaman oturduğum banka oturdum. Etrafımda koşuşturan çocuklar başımı döndürmeye yetmişken, gözlerimi kapatıp biraz soluklandım. Bir iki saniyeliğine içimden küfür ettim ve gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda balonuyla birlikte bana doğru bakan ve 32 dişiyle sırıtan küçük bir çocuk gördüm.
Küçük çocuğun yeşil gözleri mücevher gibi parlarken, elinde tuttuğu balonu yavaşça bana doğru uzattı. "Bu senin için Gökçe abla."
Çocuğun minik eliyle tuttuğu balon ipini kendi avcumun içine alırken, meraklı ses tonum ile yeşil gözlü çocuğa seslendim. "Kim verdi sana bu balonu minik yaramaz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAKTÜS
HumorHer seferinde boğazına kaçmasına rağmen Bakkal Necati'den leblebi tozu yemeye devam eden, meyveli jelibonu hayatının tam ortasına yerleştiren ve karmakarışık, içinden çıkılmaz bir hayata sahip, tipik ev kızı, Gökçe. Bakmaya bile kıyamadığı sevgilisi...