Giriş/ Prolog

1K 57 10
                                    

Harika bir gün olacağı dünden belliydi. En yakın arkadaşım, sevgilisini bana tercih etmişti ve sevgilim tarafından aldatılmıştım. Ne acıklı bir yaşantı ama! Hayatım oldukça standart bir kalıba oturuyordu. Klişeleşmiş olaylar, klişeleşmiş sözler.. Sıkılmaya başlamıştım! Bir şeyler yapmalıydım, çünkü artık daha fazla bu klişelere katlanamayacaktım.

En yakın arkadaşınız yani bu. Sırdaşınız, dostunuz falan işte. Ama o kalkıp 'sevgilim senden daha değerli' dedi. Haspam! Neymiş efendim, herkes gidermiş ama sevgilisi kalırmış. İşin ironik kısmı ise öve öve bitiremediği, yerlere göklere sığdıramadığı sevgilisi onu defalarca aldatmıştı. Enayi biri olarak her seferinde onu affetmiş ve bir daha yapmayacağına kesinlikle inanmıştı. Belki de sevgilisinden ayrılmamasının sebebi zengin oluşuydu, bilemiyorum. Katıksız salaklığı benim canıma tak etmişti zira. Her aldatılışında yanıma gelir, ağlar, zırlar, sarhoş olur ve küfrederdi. Sonra bir bakarsınız ertesi gün hiçbir şey yaşanmamış gibi mutlu mesut kaldıkları yerden devam ediyorlar. Ama sabrımın da sınırı buraya kadardı. Madem sevgilisi benden daha değerliydi, o aptal boynuzlarıyla hayatına gayet devam edebilirdi.

Tüm bu saçmalığın üstüne bir de sevgilinizi yani nişanlı olduğunuz adamı başka bir kadınla yatakta yakalıyorsunuz. Hem de evlendiğinizde taşınacağınız evde!

Bilirsiniz, birinden hoşlanırsınız, seversiniz ve ilişkiniz gelişir. Sevgililik sürecinin ilk zamanları her şey ballı lokma olsa da bir süre sonra insan mantığını geri kazanır ve karşısındaki insanın karakterini, yapısını gerçek anlamda görmeye başlardı. Yine de bu gerçeklik yanında sevgi ve saygı devam ettiğinde iş ciddiye binerdi. Aileler tanışır, samimiyet kurulur, evlenme teklifi edilir ve bu şekilde sonsuz yeni adımlar atmaya başlanırdı.

Nişanlılık dönemi çok gergin geçse de, ki bu gerginlik her şeyde patlayabilirdi, rahatlamak ve kafa dağıtmak amacıyla aktivitelerde bulunmak en temiz ve kolay yolu olurdu. Ne bileyim, küçük bir tatil insanı rahatlatabilirdi. Ama 'Ortalık çok gergin, zaten evleneceğim. Neden diğer çiçekleri de bir koklamayayım ki' düşüncesi her şeyi yerle yeksan etmişti.

Sert adımlarım hayal kırıklığı, üzüntü, sinir ataklığıyla kaldırımı döver gibiydi. Ayağım o aptal çıkıntıya takıldığında kaldırıma yüzüstü çakılmamak elde değildi. Acıyla yüzümü buruşturup aklımı bulandıran her şeye lanet ettim.

''Kahretsin! Canım çok yanıyor!''

Kaldırımda paldır küldür düşmem mi canımı çok yakıyordu? Yoksa sonu gelmeyen klişelerin verdiği kalp acımdan mı?

Kendi kendime söylenmem bir işe yaramıyordu. Sonuç olarak yapılabilecek herhangi bir şey yoktu. Bacaklarımı kendime doğru çekip yerde bağdaş kurarak oturdum. Hiç kimse yardıma gelmez mi ya? Dizim parçalanmış gibi görünüyordu. Ellerim çizik çizik olmuş arasına küçük taşlar girmişti. Artık acınacak haldeydim. Gözlerimi kapatıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Histerik bir gülme geldi önce.

Bir yerde okumuştum. Aklını kaçırma evreleri vardı. İlk sırada en saçma anlarda gelen histerik krizi vardı. Böylelikle ilk adımı atmış oldum. İkinci adım ise histeri krizinin anlamsızca ağlamaya dönmesiydi. Bu adımı da her an yaşayabilirdim.  Daha sonrasında aptallaşarak  her şeye gülmeye başlıyorsun. Kendi kendine sesli bir şekilde konuşmaya başladığın ve konunun konuyu açmasında ise aklını kaçırdığın netleşmiş oluyordu.

İlk evreyi tamamlamıştım bile! Gülerek yerden kalkıp üstümü başımı silktim. Harika pantolonumun diz kısmı yırtılmıştı. Evsiz insanlara benziyordum. Saçlarım birbirine girmiş; karman çorman olmuş, en sevdiğim kotumun dizleri yırtılmış ve elim kanıyordu. Nasıl düştüysem artık tam bir düşüş olmuştu. Düştüğüm yerde hiç hareket etmeden içim dışıma çıkarcasına ağlamaya başladım. Neden mi ağlıyorum? Ben düştüğüm için ağlıyorum tabiki. Başka neden ağlayacaktım(!)?

Karma Zincir ReaksiyonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin