"Hemen doktoru çağırın, uyanıyor!"
Belli belirsiz gelen sesle başıma ağrı saplandı. Gözlerimi yavaşça açıp etrafıma bakındım. Tanımadığım bir sürü yüz, bakışlarını bana kilitlemişti. Teker teker yüzlerine bakıp gözlerimi kıstım. Görüşüm biraz bulanıktı.
Korkunç bir baş ağrısının ekstrası olarak vücudumda inanılmaz bir ağrı vardı. Sanki tüm kemiklerim kırılmıştı. Eklemlerim, kaslarım hatta iç organlarım bile ağrıyordu.
Bekle.. Bu insanlar neden bu kadar tuhaf giyinmişlerdi? Cadılar bayramı zamanı mı gelmişti? Büyük bir duraksamanın ardından kazayı hatırladım. Ölmemiş miydim? Yaşıyor muydum? Tanrım.. Teşekkürler.. Yaşamak çok güzel!
"Leydi Ophelia kendine gelmiş görünüyor, izin verirseniz muayene edelim."
Leydi Ophelia da kimdi? Yanıma yaklaşan kişinin yüzüne baktım. Cadılar bayramı için oldukça ilginç bir kostümü vardı. Çok eski zamanların beyefendisi gibi giyinmişti. Gözlükleri yüzüne büyük geliyordu. Orta yaşlarda, sevimli bir yüzü vardı.
"Leydim, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" yüzüme eğilmiş bana bakıyordu. Eliyle nabzımı ölçerken gözlüklerini yukarı ittirdi.
Yüzümdeki soru işareti insanları tedirgin etti, bunu çok net görebiliyordum. Konuşmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Sorularım beynimi kemiriyordu. Hastane odasında değildik. Herhangi bir hemşire, doktor, ilaç veya sağlık çalışanı görmüyordum. Başka yataklar veya hastanenin o ağır kokusunu da almıyordum.
Ben nerdeydim?
"Neler olduğunu hatırlıyor musunuz?" yüzüme pür dikkat bakıyordu. Görüşüm biraz daha netleştiği için adamakıllı etrafıma bakabildim.
Bir salonu andıran odadaydım. Kocaman bir yatakta yatıyordum. Hani şu eskiden okuduğumuz masallardaki prenseslerin odasına benziyordu. Yatağın sağında pencere boydan boya tüm duvarı kapsıyordu. Görebildiğim kadarıyla bir terası bile vardı. Ayak ucuma bakınca minik (!) bir oturma alanı gördüm. Koltuklar, abartılı sehpalar, şamdanlar, parıltılı dekoratif eşyalar ve devasa tablolar. Rönesans ve Gotik dönemin mimarisinin karmaşası vardı.
Her şey olağandışı görünüyordu. O kazayı sağ atlatamayacağımı biliyordum! Ölmüştüm ve cennet/cehennem diye bana kakaladıkları yere düşmüştüm.
Solumda oturan kadını gördüm. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın olabilirdi. Uzun dalgalı kahverengi saçları neredeyse yerlere dokunuyordu. Masallardaki prensesleri bile kıskandıracak elbisesi sade ama çok şıktı. Elleri ellerimi bulduğunda gözlerinin yeşili tüm doğayı kıskandırabilirdi. Gözleri dolmuştu.
"Lia, nasılsın güzel kızım? Nasıl hissediyorsun? Bir yerin ağrıyor mu? Anneciğin burada!"
Bir hata olmalıydı, bu kadın benim annem değildi. Kafam süper karışmıştı. Ben neredeydim böyle? Bu insanlar kimdi? Tam olarak cennette miydim? Cehennemde miydim? Öldüğüme eminim ama nerede olduğumu öğrenmek için tekrar ölebilirdim.
Boş bakışlarım karşısında herkes şaşırmıştı. Bir anda doktor olduğunu söyleyen beyfendiyi görmezden gelip odadaki herkes yanıma yaklaştı. Doktor olumsuzca başını sallayıp odadakilere "Tam emin olmadan bir şey demek zor. Birkaç soru sormalıyım, neleri hatırlayıp hatırlamadığını görmemiz gerekiyor."
Kapı (kocaman kapı desek abartı olmaz çünkü insanlar kapının yanında minicik görünüyordu) açılıp içeriye hışımla giren adam hızlı adımlarla yatağa yaklaştı. Aklımı kaçırmak üzereydim! Tüm bu insanlar kimdi? Neden böyle giyinmişlerdi? Bana neden korkuyla karışık tuhaf şekilde bakıyorlardı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karma Zincir Reaksiyonu
Fiksi SejarahÖlüm, bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ölen bir kıza başka bir hayatta yaşama şansı verilmiş. Eva Altun yaşadığı dünyada hayatını kaybettikten sonra bilmediği bambaşka bir dünyada gözlerini Ophelia olarak açmıştır. Eva...