Meraktan ölüyordum. Kimin ne hâlde olduğunu bilmediğim için kafayı yiyordum. Korkunç bir gün geçirmiştim ve kimsenin güvenliği hakkında hiçbir bilgim yoktu. Dük Andrew'a da soramıyordum. Geri dönüşlerini beklemekten başka bir çarem yoktu.
Uzandığım yerde el bileklerimi ovdum. Çok acıyordu.Kızarmış bileklerim morarmaya yüz tutmuştu. Doğru düzgün banyo yapıp ilaç kullanamamıştım. Brigitte burada olmadığında rahat hissetmiyordum.
Marcellus, Astarion ve diğerleri geri döndüğünde bana verilen odada uzanıyordum. Odanın kapısı gürültüyle açıldığında Marcellus'un iri cüssesi hızlıca içeri girdi. Yataktan fırlayıp ona doğru adımladım. Kocaman gövdesine sarıldığımda güvende hissettim. Evimdeymiş gibi hissettim. Marcellus tek kelime etmeden ilk karşılaşmamızda yaptığı gibi beni evirip çevirdi. Sağımı solumu kontrol ettikten sonra yüzümü avuçlarının arasına aldı.
"Bir gün seni bir fanusa kapatacağım. Ne zaman dışarı çıksan.." devamını getiremeden tekrar sıkıca sarıldı. "Bir daha en önde çıkıp herkesi korumaya çalışırsan seni ayaklarından baş aşağı tavana asacağım." dediğinde güldüm. Şimdi bile beni güldürmeyi başarmıştı. Bir süre sonra beni bıraktığında içeriye Astarion ve şövalyelerim girdi.
Astarion'a doğru koşup ona da sarıldım. Elleri ensemde ve belimdeydi. Hafifçe yukarı kaldırmıştı. Hiçbir şey söylemeden sadece saçlarımı kokladı. Benden ayrıldıktan sonra Axe ve Richard'a da sarıldım. İkisi de bana alıştıkları için onlar da geri sarılmıştı. İşte şimdi gerçekten evimdeymiş gibi hissediyordum.
"Buraya gel tavşanım. Otur, anlat. Neler oldu?"
"Marcellus önce bana Brigitte ve Diana'nın durumunu söyle. İyiler mi? Neredeler?"
Marcellus yüzünü sıvazladı. "Kızıl leydinin omzunda kesik var ama durumu iyi. Brigitte daha derin bir yara almış. Şuan şifacı onu tedavi ediyor."
İkisinin de yaşıyor oluşu içimi rahatlatmıştı. "Diğer kızlar? Onlarda bir sorun var mı? Herkes iyi mi?"
"Dalga mı geçiyorsun minik tavşan? Herkes iyi. Nokta. Anlat artık şu lanet olayı!" Astarion neden bu kadar sert tepki vermişti? Herkesin güvende olup olmadığından emin olmak istemiştim. Bakışları ellerime döndüğünde üstümdeki hırkanın kollarını çekiştirdim. Bileklerim için endişelenmeyi sonraya bırakabilirdik. Bakışları gözlerimi bulduğunda kaşlarını çattı.
Hepimiz bir yere oturduğumuzda olan bitenleri anlatırken içeriye Rick de girdi. Yine o yüz maskesini takmıştı. İçeriye giren bir prens olduğu için herkes selam vermişti. Rick şuan burada Prens Urien olarak bulunuyordu.
Veliaht Prens'in beni kaçırdığını öğrendiklerinde hepsinin yüzünde inanılmaz bir şaşkınlık vardı. Atlamadan, değiştirmeden tüm olan biteni doğruca anlattım. Saldırıyı, beni kaçıranları, Veliaht Prens'i, ormanı, ayıyı, Echota'yı.. her şeyi tek tek anlattım. Hiçbiri sözümü kesmeden beni dinledi.
"Veliaht Prens manyağı kafayı mı yedi? Seni kaçırmak da ne demek oluyor?" Marcellus öfkeden bir oturuyor, bir kalkıyordu. "Delirmiş! Avı bahane edip seni alıp gitmesi bardağı taşıran son damla oldu!" burun kemerini sıktı. "Bir karşına ayı çıkmadığı kalmıştı, o da oldu!"
Yine şiddetli bir baş ağrısı yaşıyordum. Bir türlü geçmeyen baş ağrısı bazen duraksamama sebep oluyordu. "Gerçekten delirmiş gibiydi. Gözleri ve sözleri beni korkutmaya yetti." dediğimde Axe pür dikkat beni dinliyordu.
"Size başka ne söyledi?" Axe el işaretleriyle sorduğu soruyla beni duraksattı. Atladığım birkaç konuşma vardı. Mesela Rick hakkında söyledikleri gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karma Zincir Reaksiyonu
Historical FictionÖlüm, bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ölen bir kıza başka bir hayatta yaşama şansı verilmiş. Eva Altun yaşadığı dünyada hayatını kaybettikten sonra bilmediği bambaşka bir dünyada gözlerini Ophelia olarak açmıştır. Eva...