"Nefes alamıyorum. Kaburgalarım birbirine girdi sanki!"
Marcellus'la konuşmamızın üstünden üç gün geçmişti. Bu süre zarfında Marcellus bulduğu her boşlukta soluğu yanımda almıştı. Henüz Rosemary için bir şey konuşamamıştık ama zaman kolluyordum. O işi de çözmek gerekirdi. Sık sık Arşidük'le yerel yönetimler, dış politika gibi konular hakkında konuşuyorduk. Yeni bir şeyler öğrenmek güzeldi. Elbette ki Astarion'la günlük sporumuz da devam ediyordu. Çok yakında vücudum şekillenmeye başlardı. Çünkü Astarion'un antrenman planlaması çok can yakıcıydı. Kaba herif her gün saatlerce süründürüyordu.
Şimdiyse, yakında düzenlenecek kraliyet balosu için malikâneye terzi gibi bir şey gelmişti. Üstümde onlarca kıyafet denemişlerdi ve bu aptal korselerle başa çıkamıyordum. Daha ne kadar kötü olabilir diye düşünürken beterin beterini denettiriyorlardı.
"Leydi'm, nefes almanızın bir önemi yok, rahat olmaması gerekiyor. Güzel olmanız yeterli." terzi kadını şimdi şurada boğabilirdim.
Ben kendi kendime söylenirken, korsenin iplerinin birini daha sıktı. Ağzımdan küfür kaçmak üzereydi. Bu nasıl bir işkenceydi böyle?!
"Yeter artık! Çıkın gidin. Biraz daha korse işkencesine maruz kalırsam baloya ya çıplak gideceğim ya da pijamalarla!" kendimi tutamayıp bağırmıştım. Odamın içinde işkenceci başı terzi, dört yardımcısı ve ben vardık. Yardımcıları çıkıp çıkmama konusunda kararsız görünüyorlardı.
"Leydi'm biraz sabırlı olun. Korse olmadan vücudunuz derli toplu durmaz. Bırakın da işimizi yapalım." homurdanarak korseyi düzeltmeye çalıştı.
Sinirden burnumdan soluyordum. Yardım çığlıkları atsam, gelen olur muydu acaba? Ben çığlık atıp atmama konusunda karar vermeye çalışırken, bir ip daha sıkıldı.
"Nefessizlikten ölürsem suçlusu bu kadın." parmağımla işkenceciyi işaret ettim. "Siz de buna şahitsiniz." yardımcılar ürkek ürkek bana bakıyorlardı. Nefes almak bu kadar zor olmamalıydı. Son ipi de sıktığında ağzımdan çığlık kaçtı. Büyük bir gürültüyle içeri birkaç asker girdi. Elleri kılıçlarında odayı tarıyorlardı. Bizse onlara şaşkın şaşkın bakıyorduk.
"Leydi Ophelia iyi misiniz? Çığlık sesi duyduk!" asker çok panikti. Sağa sola bakarlarken, "Her yeri arayın. Leydi Ophelia'yı güvenli bir yere götürün!" dedi.
Biz şaşkınlıkla onlara bakarken üstümde sadece korse olduğunu farkettiler. Hemen kafalarını çevirdiler. Utançtan yüzleri kıpkırmızı olmuştu. Şaşkınlığın verdiği sersemlikle kahkaha attım.
"Herhangi bir tehlike yok beyler. Sadece şu kadın korseyle beni öldürmeye çalışıyor.." ben terziye dik dik bakarken, terzi gözlüğünün altından gözlerini devirdi.
"Affedin Leydi'm. Uygunsuz bir zamanda girdik. Bizi kendi kılıçlarımızla öldürün lütfen! Sizi böyle görmeyi haketmiyoruz!" Üç asker de önümde diz çöküp kılıçlarını bana sundular. Şaka yapıyorsunuz, değil mi? Oradan bakınca barbarlara mı benziyorum?
"Sadece aptal bir korse. Saçmalamayı bırakıp ayağa kalkın." terzi yardımcılarından olan bir kız üstüme saten bir sabahlık giydirdi. Sabahlığın kuşağını bağlayıp, saçlarımı dışına çıkardım. Askerler ayağa kalkmayı reddettiler. Cidden, ölmeye mi çalışıyorsunuz? Aptal bir korseydi bu. Eva'yken çokça bikiniyle dolaştığım olmuştu. Ah doğru ya! Biz o zamanda değildik. Bu kadar tepki vermeleri şimdi daha anlaşılır olmuştu.
"Bizi asla affetmeyin Leydi'm. Ölümcül bir günah işledik!" askerlerin başı hala yerdeydi. Kılıçlarını da indirmemişlerdi.
"Gerçekten istediğiniz buysa eğer.." aklıma aniden parlak bir fikir gelmişti. Yüzüme bakmıyor olsalar da beni dinliyorlardı. Otorite sahibi olmak için adım atmanın zamanı gelmişti. "Beni antrenman sahanıza götüreceksiniz ve orada birbirinizle dövüşeceksiniz. Sizi izliyor olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karma Zincir Reaksiyonu
Ficción históricaÖlüm, bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ölen bir kıza başka bir hayatta yaşama şansı verilmiş. Eva Altun yaşadığı dünyada hayatını kaybettikten sonra bilmediği bambaşka bir dünyada gözlerini Ophelia olarak açmıştır. Eva...