Bölüm 24: Geçmişten Bir Parça

188 29 8
                                    

On yıl önce

Jebediah Clementine

"Ekselansları çok tehlikeli! Kral'a nasıl karşı çıkarız?!" karşımda duran tüm asillerde eksik bir şey vardı. Cesaret ve zeka. Benim planlarım asla sekteye uğramazdı. Ne planladıysam, ne öngördüysem hepsi gerçekleşirdi.

"Savaştayız beyler! Savaşta! İnsanlarımız ölürken nasıl geride durabilirim?" Kral kuzenim olabilirdi ama birbirimize asla benzemezdik. İnsanlarım katledilirken sarayımda oturup şarabımı yudumlayamazdım. İnsanlar ölürken malikanemde oturup keyfime bakamazdım.

"Hepimizi hain ilan eder. Bizi öldürür!" karşı çıkmalarını anlıyordum. Onları zorlayamazdım. Arian Krallığı'nın bazı asillerinin sadakati bu krallığın insanlarına değil paraya, mücevherlere ve ünvanlaraydı.

"Pekala, siz malikanelerinizde güvenle oturduğunuzu düşünmeye devam edin." arkamı dönüp çıkarken Jude'a kısa bir bakış attım. Eski bir tavernada gizlice buluşmuş ve onlara bir seçim sunmuştum. Ya benimle birlikte insanlarımızı koruyacaklar ya da kralın eteğini öpmeye devam edeceklerdi. Bu başlattığım ilk başkaldırı değildi. Sonuncu da olmayacağından emindim.

Jude yanıma geldiğinde tavernanın dışına çoktan çıkmıştım. "Ben seninleyim Jeb. Başka kimseye ihtiyacımız yok." Jude'un en sevdiğim yanı buydu. Bana sorgusuz güvenir ve sadakatini sualsiz sunardı. O benim kadınımdı.

"Hemen eve dönüyoruz. Yarın sabah yola çıkacak şekilde hazırlıkları tamamlamanı istiyorum. Tam yetkiye sahipsin."

Malikaneye geçer geçmez planlamaya başladım. Çalışma odamdaki masanın üstü parşömenlerle, kağıtlarla, kitaplarla doluydu. Küçükken tüm savaş taktiklerini öğrenmiştim. O zamanlarda da Ancunin Krallığı ne zaman fırsatını bulsa sınırlarımıza saldırırdı. Küçük yaşta bile bir strateji geliştirmiş ve o şekilde savaştığımı hayal etmiştim. Savaşta stratejiler hep değişir ama dökülen kanların sayısı hep yükselirdi.

Kapı tıklatıldığında içeriye Marcellus girdi. Benim oğlumun gözü karaydı. Şuan genç bir delikanlıydı ve savaşa katılmak için izin istemeye geldiğini biliyordum. Elimle ona gelmesini işaret ettiğimde dimdik karşımda durdu. Şövalyelik eğitimini neredeyse tamamlamıştı. Jude ona kendi özel savaş taktiklerini öğretiyordu ve bu şekilde oğlum bizden daha güçlü olacaktı.

"Bir sorun mu var oğlum?" ellerimi masaya yaslayıp önümdeki haritaya baktım.

"Ben de savaşa geleceğim. Oradaki insanların bize ihtiyacı var!" Marcellus'u çok iyi tanıyordum. Şuan kabul etmesem bile mutlaka kaçak yollarla gelirdi ve bu onu tehlikeye atardı. Ayrıca yeteneklerini görebilmem için de mükemmel bir fırsattı.

"Tamam."

"Baba lütfen karşı çıkmadan önce be- Ne? İzin mi veriyorsun? Gerçekten mi?" oğlumun şaşkınlığı yüzünden okunurken yanakları hafifçe kızarmıştı. Mutlu görünüyordu.

"Bizimle gelmek istiyorsan karşı çıkmayacağım. Kardeşlerini bırakıp gelmek istiyorsan tabii." Marcellus'un en büyük zaafı Ophelia'ydı. Kız kardeşine olan düşkünlüğü, bağlılığı, koruyucu tavrı onu zayıf değil daha güçlü kılıyordu. Ophelia'yı korumak için yapmayacağı şey yoktu. Onu arkada bırakma fikri hoşuna gitmemiş gibi görünüyordu. Bir karar vermesi gerekiyordu. Acaba oğlum savaşmayı mı yoksa korumayı mı seçecekti?

"Kızlarla baş kahya ilgilenebilir. Onlar bile nasıl kılıç tutulacağını biliyor." kararını vermiş gibi görünüyordu. Oğlum ileride çok büyük bir savaşçı olacaktı. Gözlerinde bunu görebiliyordum.

"Pekala, gidip Richard'la konuş. O sana detayları anlatacaktır." dediğimde hızlıca başını salladı. "Rick'e söyle yanıma gelsin."

Oğlum tek kelime etmeden dışarı çıktı. Hazırlanmamız ve kazanmamız gereken bir savaş vardı. Kömür kalemlerden birini alıp haritanın üstünde sınırların olduğu kısmı işaretledim. En kritik nokta Valencian sınırıydı. O bölgenin güçlendirilmesi gerektiğini çokça dile getirmeme rağmen kral kılını bile kıpırdatmamıştı. Şimdiyse gerçek bir yıkımla karşı karşıya kalabilirdik.

Karma Zincir ReaksiyonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin