A

255 145 148
                                    

"Bu gün doğum günüm!" deyip sevinçle uyanmak isterdi fakat "keşke iki gün boyunca uyusaydım..." demeye zorluyordu bu günün tarihi. Mutluydu, çünkü umutluydu.Umudunu yitiripde yüzeysel mutluluk yerine derinden efkarı yaşamanın pek bir anlamı yoktu.

Yarına kadar yatıp zamanın geçmesini bekleyecek olsa kendisi için çok zor olacağını biliyordu. Zamanın geçmesi için tarlaya gidip çalışsa kârdan çok zarar edeceğini de biliyordu. Yaşantıları ona zarardan bile kâr edilmesi gerektiğini öğretmişti ve yaşantılarına güvenmeyi severdi. Yapmak zorunda olduğu şeyi yaptı; tarlaya gitti ve lanet okumayı alışkanlık haline getirdiği mahsûlleri toplayıp yerlerine yenilerini ekti. Oldukça zaman alıcı ve çok daha fazlaca yorucuydu.

Çalıştı... Çalıştı... Çalıştı...

Çalışırken de hayal kurmayı eksik etmedi elbette. Birkaç yıldan beri kendisine konu olan '21. yaş günü' nü ele aldı yine.

Tarladaki diğer çalışanlar Khan' ın sırıtan yüzüne baktıkça kendileri de gülüyordu. "Bugünkü hayal konun ne Khan?" diye seslendi birisi. Birkaç saniye afallayıp bunu belli etmemeye çalışsa da başaramadı, dışardan apaçık belli oluyordu.

"Hayal, mutlu olmak için kurulur. Konusunun bir önemi yok!" diye çıkıştı. diğerleri gülüp geçti. Tarladakiler Khan' dan küçüktü ya da yaşıtıydı. Çünkü tarladaki en büyük kişi Khan' dı. Bu, tarladaki son günü olduğundan anlaşılabilirdi...

O da aldırmadı ve yorulduğunu fark edip elindekileri yere fırlattı. Derin bi nefes verip kenara çekildi. Biraz dinlenip biraz da kaytardığını düşündü. Aklında onlarca soru vardı ve bunu kendisi 'Aklımda kırk tilki var ve kuyrukları birbirine dolaşıyor...' diye tanımlıyordu.

"Bize yardım etmeyi düşünmüyor musun Khan?" dedi aynı kişi bir yandan alnını silerek. "Bence siz bana eşlik etmelisiniz, burası çok daha rahat." dedi iyimser bir sesle. Onların da yorulduğunu bildiği için söylemişti bunu ve geleceklerinden emindi.

İlk başta cılız bir çocuk geldi yanına, ardından abisi olduğunu düşündüğü genç geldi. Diğerleri de geldi... Herkesin geldiğini düşündü fakat yanıldığını tarlada çalışan yaşıtını görünce anladı...

"Hey! yorulmadın mı Bofuk?" diye seslendi. Birkaç saniye aldırmayıp "Yoruldum ama dinlenmek için vaktimiz yok! sizin de çalışmanız gerek. Önümüzdeki 100 yıl boyunca bereket hafası gelmeyecek; rüyamda gördüm." dedi arkasına dönme gereği bile duymadan. Hepsi birden kahkaha attı ki kahkaha bitmeden biri dalga geçti "Rüyanda kaç tane törsef öldürüyorsun Bofuk? Ya da geleceğin parlak mı?" Yine bir kahkaha... Bofuk bu sefer arkasına dönüp "Siz geçin dalganızı, önümüzdeki yıllar kim hakllı göreceğiz! dedi ve yeni kopardığı olgun meyveyi elindeki torbaya attı.

Dinlenenlerden birkaçı biraz boşluğa bakıp Bofuk' un söylediklerini gözlerinde canlandırdı. Haklı olabilirdi ve bu onları tedirgin etmişti. Biri "Bofuk haklı olabilir, ben çalışmaya gidiyorum." dedi ayağa kalkarken. Farklı yerlerden birkaç kişi daha arkasından gitti. Hala dalganın havasında olanlardan biri " Yha saçmalama! Rüyada görülen şeyin gerçekleştiği nerede görülmüş?" deyip aldırmadı.

Herkes kendine göre haklıydı...

Biraz gülüşüp sessizlik olunca Khan "Hadi! 100 yıl kıtlık çekmek istemiyorum." dedi dalga geçer gibi ama hiç olmasa da biraz içine korku sızmıştı. Khan kalkınca diğerleri de kalktı ve yarım bıraktıkları işi tamamlamaya gittiler...

Akşama kadar birkaç kez daha mola vererek çalıştılar. Sabah zamanın geçmeyeceğini düşünen Khan çok çabuk geçtiğini düşünüyordu. Zaten hep öyle olurdu; zaman geçmişe bakınce hızlı geçmiş olur, geleceğe bakarsan sanki hiç gelmeyecek gibidir...

Gece geç vakte kadar uyanık kaldıktan sonra ilk uyandığında yoperin aydınlık olmasını umut ederek uykuya daldı.

Beklediği gibi olmadı; uyanıp dışarı çıktığında herkesin evinde olduğunu görebiliyordu. Birbirinden tamamen bağımsız evler karanlıkla bütünleşmişiti sanki. Tekrar uykuya dönmek istedi, içeri girdiğinde -soğuktandır- sarılacak sıcak birisi olmasını istedi. Konu konuyu açtı, Mekia' nın kendisi ile evlendireceği kişinin hayalini kurdu.

Hayal kurdukça umutlandı...

Farkına vardi ki; gereğinden fazla heyecanlanıyordu. Son kez iç çekip heyecanını bastırdı ve tavana diktiği gözlerini uyumak için kapadı.

Sonraki uyandığında yoperin aydınlandığını, içeri kadar sızan ışığından anladı. Heyecanın kalp atışını etkilediği gün gelmişti. Babasını hazırlanırken görünce "Bu kadar erken mi?" didi şaşkınlığını gizlemeden. "Tören öğleden önce." diye doğallığını korudu Coğfaray üzerindeki kırışıklıkları düzeltirken. " İyi de neden tören var ki???"

Coğfaray, Khan' a çocukken yaptığı gibi işini bırakıp "Oğlum bügün senin 21. yaş günün. Yani bugün bundan sonraki hayatının en yakın insanı ile evleneceksin. Benim de bu konu hakkında bir konuşma yapmam gerek. Annene dün söyledim ama sana söylemeyi unutmuş demek ki. Merak etme, yoper kararmadan Mekia' nın yanından döneriz." diye bir açıklama yaptı yüzünde bir tebessüm ile. Khan anladığını belli ederek "Ben de şimdi Mekia' ya gidecez sandım, öyle desene..." dedi. Konuyu kapatıp " Hadi sen de hazırlan, lazım olur..." deyip evden çıktı.

Hazırlanıp evden çıkmadan Şerik' den törenin 20 yıldır kullanılmayan büyük tarlada yapılacağını öğrendi. Khan, Zülema'nın yaptığı elbisenin kendisini çok fit gösterdiğini hisstetti. Törenin olacağı tarlaya giderken tanımadığı kişilerin kendisine bakıp gülme sebebini merak etmişti ve karşısına çıkan ilk tanıdığı kişiye sordu.

"Bu millet neden bana bakıp gülüyor, bir fikrin var mı?"

O da gülüşünü kontrol altına alıp aklından geçeni söyledi. "İnkosi' nin tek oğlusun ve yakında onun yerine geleceksin. Nimorlar ise senin fazla çekici olduğunu öngörüp gülüyorlar. Khan soru soran bir yüz ifadesiyle "Az önce sen de gülüyordun?" dedi.

Minik bir kahkaha atıp "Şimdi, sen bana soru sormadan önceki yüz ifaden çok komikti ona gülüyorum" diye minik bir yalan uydurdu...

Khan sinirlendiğini belli ederek yoluna devam etti. Kimseye bakmadan bile gözlerin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu -insan biraz utanır, fark ettirmeden bakmaya çalışır-. Yüksek bir yerde babasını görene kadar tarlaya geldiğini fark etmedi. Tarlanın kullanılmadığı zeminin sertliğinden belli oluyordu. Hızlı adımlarını yavaşlattı.

Coğfaray konuşmaya başlamıştı bile. Khan'ın geldiğini görünce bahsettiği konuyu kestirip attı. Yüzüne gururlu bir tebessüm yerleştirip "İşte, size sözünü ettiğim oğlum geliyor. Benim yerime gelecek kişiyi tanımanızı istiyorum. Khan, hadi oğlum!" dedi gür sesi ile. Yavaşlattığı adımlarını tekrar hızlandırdı. Yükseltiye çıkarken ucu bucağı görünmeyen nimorlardan bir ses yükseldi. Birbirine karışan sesleri alkış sesine benzetmek zor olmuştu ama göz ucuyla baktığında alkışlayanları görünce anladı, nimorlar onu alkışlayıp övüyordu...

Çiğnenmez Kural! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin