S

34 26 29
                                    

Sabah olunca hepsi birden kahvaltıyı hazırlamak için uğraşmaya başladılar.

Akuraç ise hala uyanmaya çalışıyordu.

Arada sırada Marpay aklına geldiğinden endişelenip duruyordu Zülebü. Boşluğa bakıp duran tavırları Şerik'in dikkatini çekiyordu. Ama sebebini bildiği için sorma gereği duymadı.

Sessiz bir kahvaltının ardından Zülebü, Akuraç'la birlikte evine gitme kararı aldılar.

Yogan, Khan'ın odasınım önünden her geçtiğinde o defter aklına geliyordu. Merakı ve cesareti, korkusunu yenebilecek miydi kendi de bilmiyordu.

Yogan ve Şerik de kendi evlerini temizlediler herhalde. Önce Şerik'in evi sonra da Yogan a gidip orayı temizlediler.

Zamana bıraktı, aceleye lüzum yoktu...

Onlar evi silip süpürürken Zülebü yola başlamıştı... Akuraç'ın elimden tutmayı hiç ihmal etmezdi. Ona zarar gelmesinden çok korkuyordu. Keza Marpay'a da öyle. Neden korkmasın ki, onları çok seviyordu.

Eve yaklaştığının farkında değildi Zülebü.

"Aa babam gelmiş anne!" diye bağırdı Akuraç. Evlerinin önündeki babasını görmüştü.

Akuraç, annesinin ellerini bırakıp Marpay'a doğru koşuyordu.

"Oğlum!" diye seslendi ama eli havada kaldı. Çünkü o sırada o da Marpay'ı görmüştü. Önce adımlarını kısaltıp duracak kadar yavaşladı. Sonra da koşup Marpay'a sarıldı.

Marpay, dünden gelmiş ama anahtarı olmadığı için kapıyı açamamıştı, bu yüzden geceyi dışarda geçirmek gibi bir çılgınlık yaptı.

-Zor bir gece geçirmiş olsa gerek.-

"Ne zamandır dışardasın?" dedi sarılmaya devam ederken. "Dün geldim, akşama doğru..." dedi Zülebü'yü bırakıp Akuraç'ı kucağına aldı.

"Senin için çok meraklandım, seni çok seviyorum..." dedi Zülebü. Sol kolunu Marpay'ın beline sardı, gözlerine bakıyordu.

"Baba bir daha böyle gitme olur mu? Annem çok üzüldü..." dedi Akuraç. Belki de bu olayı hiç unutmayacaktı, belki de hala hiçbir şeyin farkında değildi. Masum bilinci bunun ne zaman farkına varır bilinmez.

"Gitmem oğlum, gitmem..." dedi sımsıkı sarılıyordu.

Zülebü bu duruma dayanamadı.

"Hadi girelim içeri, içerde konuşalım. Hem sen... Neyse gir içeri gir..." derken kapıyı açtı...

Birkaç günlük yoldan gelen Marpay oflayarak ayakkabısını çıkardı. Çok yorgundu...

"Aç mısın canım ne hazırlayım sana?" dedi Zülebü.

"Bu da sorumu yahu... Hazırla tabii." derken güldü. "Demi oğlum? Siz yaptınız mı kahvaltı, kendinize de hazırla..."

"Annemin yanındaydık, orda kahvaltı yaptık ama seni yalnız bırakmayız..." derken bir yandan da masayı hazırlamaya başlamıştı Zülebü.

Marpay elindeki çantayı bir kenara bıraktıktan sonra mutfağa girdi.

Arkası dönük olan Zülebü'ye yavaşça yaklaştı. Kendisinden kısa olduğu için çenesini omzuna koyarken biraz eğildi. Elleri omzundan sıkıca tutuyordu. Derin bir nefes aldı Zülebü'nün boynunda, gözleri kapandı.

"Kokunu şu hücredeki hiçbir şeye değişmem... Özür dilerim. Seni çok üzdüm, üstelik seni tarifsiz derecede seviyorken... Bunu nasıl yaptığımı aklım almıyor." dedi, her cümlesinde yutkunuyordu.

"Oldu bitti geçti... Şu an birlikteyiz, ne önemi var ki..." dedi Zülebü. Arkasına dömüştü, sımsıkı sarıldılar.

Bir sarmaşığın cılız dallarının kalın ağaç dallarına sarılması gibi...

-Aslında doğru olan da buydu; Gerçek sevgilerde her sorunda ya biri ya diğeri mutlaka alttan almayı bilecekti... Yoksa gurur yapmanın zararı büyük olur-

Çiğnenmez Kural! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin