L

48 38 20
                                    

Şerik'in evi ortada olması kendisi için iyi olmuştu. İki çocuğunada eşit uzaklıktaydı, haliyle Yogan'ın evine giderken kendi evini de görüyordu. Üçü de yan yana gidiyorlardı; Anne, kızı ve torunu....

Şerik'in evini geçtikten biraz ilerde yeni bir evin inşaatını gördü. Aslındaşaşırmak normal değildi çünkü hergün binlerce kişi evleniyordu, belki de yüzbinlerce kişi... Ve onlar da kendilerine ev inşaa ediyorlardı yani çok sık görülen bir durumdu. Hatta çok sık görülmesi gereken bir durumdu.

'Bu nasıl bir samimiyet?' diye şaşırtacak bir kişilik seslendi Şerik'e;

"Hey Şerik! Naslısın? Senin yanına gelmeye fırsatım olmadı. Al geçen bizim evde kalmış."

Kendisi inşaat sahibinin annesi idi. Şerik sahte gülücükleri ile verdi "Merhaba canım idare ederim işte nasıl olsun... Sen nasılsın?"

Bir yandan da Hetaci (şu an konuştuğu komşusu)'nin uzattığı siyah-kırmızı karışımı hırkayı aldı.

"İyiyim iyi. Şimdi sizin evden dönüyorum, bunu verecektim baktım evde yoksun geri dönüyordum..." diye bir açıklama yaptı. Hİçkimse ondan bir açıklama beklememişti ama yine her zamanki gibi sırf konuşmak için anlattı.

"Çok teşekkür ederim, ne zamandır bunu arıyordum bende..." diye minik bir yalan uydurdu; kaybettiğini henüz hark etmişti. Sonra ekledi "Uğur getirsi, Birtel mi evlendi?"

"Aa evet! kocayıp gitti işte nne olsun..." dedi inşaatı göstererek. Birtel kafasında yalnızca bir tek saç teli olduğu için doğduktan sonra bu ismi vermişlerdi. Sürekli kendinin seçilmiş nimor olduğunu düşünerek övünüyordu.

"Khan da evlendi geçen, uğur getirsin." derken bir an Zülebü'ye baktı ama amacını kimse anlamadı; amasız olduğunu...

Teşekkürünü eksik etmedi Şerik. Hemen sordu "Zülebü sen nasılsın kızım? Hayırdır böyle nereye? Sen çıkmazsın dışarı..."

Bir an irkildi, ,zlemekle yetiniyordu ama konuşması gerekti; "Yettiği kadar işte ne olsun..." dedi. Hemen ekledi "Biz de Yengemin yanına gidiyorduk, yalnız kaldı evde şimidi tanışırızda..."

Devam etti "Siz de iyisiniz bence, yani umarım öyledir.." sıkıntıya girmişti, evde vakit geçirmeye alışmış biri için dışarı çıkmak büyük bir farklılıktır...

"Öyleyiz öyle sağol. Peki ben sizi tutamyım o zaman. Görüşürüz..." dedi. Konuşma boyunca;komşuluk gereği, sahte gülücükler yüzünden eksik olmamıştı.

Şerik sıcak bir tebessümle başını öne eğdikten sonra tekrar yola döndü ve gittiler. Akuraç şaşkın gözlerle inşaata bakıyordu, geride kaldığı halde arkasını dönüp bakıyordu; önüne bakmadan yürüyerek. İlk defa görüyor olsa gerek...

Çcuğun solundaki Zülebü "Önüne bak oğlum, düşeceksin!" derken Akuraç'ın sağ omzundan tutarak görüşünü kapattı. Biraz sonra adımları yavaşlayan yavrucak yorulmuş olsa gerek "Anne daha ne kadar var?" diye sordu.

Zülebü cevabını bilmediği bu soruya 'bilmiyorum' diye cevaplayacak iken Şerik soruyu üstüne alındı "Az kaldı oğlum, az kaldı." deyiverdi. "Hatta bak ileride görünüyor. Şuradaki duvarı işlemeli olan..." Eliyle Khan'ın iş birliği ile bir günde zor tamamladığı evi gösterdi.

Akuraç merakla açılan gözlerle Şerik'in gösterdiği yere baktı. Bulduğunu düşününce "Dayıma bak sen! Bana çekmiş değil mi anne? O da benim gibi yaratıcı..." diye yanlış bir cümle kurdu ama kendince doğruydu.

"Evet oğlum" dedi Zülebü dalga geçer gibi gülerken.

Nimorların tek tük geçtiği bu yolda biraz daha ilerledikten sonra sonunda gelmişlerdi. Önden koşan Akuraç kapıyı çaldı.

Kapı açılana kadar onlar da gelmişti ve Yogan gelenlerden yalnızca birini; Şerik'i tanıyordu.

Yogan ancak "Merhaba Yenge!" diye bağıran Akuraç'ı duyunca kim olduklarını anladı.

"A-a Merhaba, hoşgelginiz..." diye şaşırdıktan sonra hemen içeri buyur etti. Ayakkabıların konulduğu yer dolmuştu. Hatta Yogan Akuraçın minik ayakkabısı diğerlerin üstüne çıkmasın diye kendi ayakkabısını yere koydu. Daha büyük bir ayakkabılık alması gerektiğini düşündü.

Oturup sohbet etmeye başladılar, başkada yapacak bir şey yok sayılırdı zaten. Akuraç bir çantada getirdiği zeka geliştiren renkli ve ilginç şekillerde olan oyuncağını getirmiş yine yerde oynuyordu.

Konu dönüp dolaşıp savaşa gelince ara sıra atılan kahkahalar şimdi bir köşede rolünü bekliyordu. Yogan yalnızca Khan için endişelense de Şerik her ikisi için de endişeleniyordu. Tabi Zülebü kocasını daha çok merak ediyordu ama kimseden vazgeçemezdi ki...

Sohbet zamanı hızlandırılmış gibiydi hiçbiri acıktığını hissetmiyordu. Daha doğrusu sohbet edenlerin hiçbiri açlığını hissetmiyordu. Yani Akuraç'ın halsizliği oyununa oynuna bile yansıyordu.

Zülebü bunu fark etti "Oğlum acıktın mı? İyi görünmüyorsun." deyince Yogan hemen harekete geçti. Cevabının olumlu yada olumsuz olmasını düşünmeden...

"Ama anne oyun oynuyorum..." diye istemedi ama Yogan telkinleri ile masaya oturttu onu...

Yogan ve Şerik sohbet etmeye devam ederken Yogan Zülebü'yü daha önce başka bir yerde gördüğünü söyledi. "Zülebü unutmuş olsa gerek, ya da fark etmemiştir..." diye de ekledi.

"Mmm, ne zaman gördün hatırlıyor musun? Ya da nerdeydi?" diye merak etmişti ama bu onun hiçbir işine yaramayacaktı...

Yogan hatırlamak için başını sağa yatırın sol eli ile ensesini okşamaya başladı. Yavaşça dolaşan eli yüzünü ekşitti, biraz arkalara biraz da yana gitti. Giysisinin altına kadar girdi ama sonunda hatırlayabildi.

"Yakınlarda değildi yaa. şöyle bir 3-4 hafta oluyor hala hatırımda; bereket ürünü satıcısında görmüştüm, o da benim gibi bazı meyveler alıyordu" eli hala ensesindeydi Yogan'ın.

"Ne hafıza bee!" dedi Şerik, şaşırmıştı bu kadra şeyi hatırlamasına. Üstelik üzerinden haftalar geçmesine rağmen.

"Yoo aslındane aldığını da hatırlamam gerek ama şu an hatırlayamadım. Belki de dikkat etmemişimdir... Neyse pek önemli değil zaten..."

Konu dağılınca mutfaktan gelen sesler ön planda kaldı. 'Oğlum bak yengen güzel meyveler hazırlamış ister misin bundan? Vereyim mi?' .

Şerik sağ tarafında kalan kutfan kapısına bakarak gülümsedi, ona bakmadan güldüğünü anlamak kolaydı; Yogan Şerik'e baktı. Gülen birine baktığında kensinin de istemsizce gülmeisteği vardı, kendi de tebessüm etmeye başladı. "Ne kadar tatlıydi bir bilsen... Bir de yürümeye ilk başladığı zamanlar; her hareketi ile nimoru kahkahalara boğuyordu." dedi, gözleri dalmıştı...

"Zaman işte biz gibi onları da büyütüyor. İlk torunun ya ondandır... Ben mesela en küçük torunum ve hiç sevildiğimi hatırlamıyorum. Hep yalnız başıma oynardım."

Şerik'in gülümsemesi bitmiyordu, bu sefer gözleri de kısılmıştı.

İşte gerçek bir tebessüm..!

"Diğerini de sizden bekliyorum..."

Torun istediğini apaçık söylemişti...

Yogan 'A' harfi ile başlayan bşr kahkaha attı. Utandığını içinden geçirdi Şerik, gözlerini hızla kırpıyordu.

O sırada içeriden gelen öksürük sesi ikisinin de tebessümlerini korkutmuştu.

"Oğlum!" diyen Zülebü'nün korkmuş sesi duyuldu sonra, biraz yüksek bir sesti...

Yogan bir telaşla koştu mutfağa, Akuraç iki elini de açmıştı ama nefes almak için aklını kullanamıyordu. Zülebü Yogan'ı görünce iyice panikledi. Zavallı çocuğun bembeyaz yüzü yediği meyve kadar kızarmıştı.

Mantığın koşturulması gereken bir andı...

Çiğnenmez Kural! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin