Ö

47 33 29
                                    

Coğfaray sabah gözlerini erken açmak istedi ama uyandığında etrafı epey aydınlıktı. Belki biraz fazla uyumuştu ama sonuç olarak uyanmıştı...

Uzun yolculuğun yorgunluğunu atmış olsa gerek.

Küçük odada fazla kalıpkalbinin sıkışmasını istemiyordu; hemen dışarı çıktı. Geniş masalı yere gelip birkaç tur attı içerde. Camdan dışarı bakarak törsef çukurunu görmeyi umdu ama bulunduğu odadan imkansızdı.

Seyir odasına gidip bakmak istedi ama üşendi. Aşağıya inip daha yakından seyretmek istedi. Anî gelen bu karar onu harekete geçirdi.

Kapıyı yavaşça açtıktan sonra sakince etrafı seyretmeye başladı. Koridor tabanının yamuk şeklindeki taşlarla kaplandığını henüz fark etmişti. Neden böyle bir ayrıntıya takıldı kendisi de bilmiyordu. Aldırmadı. Koridorda pek klabalık yoktu. Benilm onu dışarıda bekliyordu. Kendini körünce "Yoper kararmasın..." diye uyandığını belli etti.

'Yoper kararmasın' kendilerince Bir daha gece olmasın, gün hiç bitmesin etraf hep aydınlık kalsın anlamlarında kullanıyorlar. Genelde sabah söylerler... Herkese göre bir laf değildir...

"Umarım, Sanırım masanıza koyduğum minik notu görmediniz efendim?" diye soruverdi Benilm.

"Yoo?" diyebidi Coğfaray, şaşırmıştı ne notu olabilirdi ki? 'Ne yazıyordu?' diye eklemek istedi ama içeri girip nota bakmak istedi. Henüz kapanmayan kapıyı tekrar açıp içeri girdi.

Masanın üzerinde o notu bulmaya çalışıyordu. Çok fazla kağıt olduğu için bulmak zaman aldı. Zaten oraya not bırakmak pek normal değildi ama neyse.

Notta "Sayın tacırım dünkü törsef saldırısı iyice güç sahibi oldu, bölükler tükenmek üzere. Artık acilen etkili bir karar vermek şart oldu." yazıyordu.

Coğfaray bunu okurken gözleri -henüz uyanmamasına rağmen- iyice açılmıştı. Notu okuduktan sonra kafasını yukarı kaldırıp kağıdı tek elinde buruşturdu -Ulan hayvan! o kağıtlar için birsürü ağaç kesiliyor.-

Sinirlenmişti, hiçbir değeri olmayan bu törsefler onun yüzlerce nimorunu heba etmişti...

Hemen daha iyi bir fikir için kafa yormaya başladı.

Biraz sonra Benilm içeri girdi. "Bence daha da etkili bir saldırı olacak, çünkü uzun zamandır sesleri duyulmuyordu." diye fikrini söyledi. Bu yalnızca fikir değil olurlardı. Sanki gerçeği görmüştü...

"Uzun süredir yoktu madem niye kapatılmadı çukur?" diye hesap sordu Coğfaray. Sinirini sesine yansıtmamaya çalışıyordu.

"Bu zaten kapatılmış hali. Yaninormalde çok daha büyüktü. Eğer saldırı için biraz daha bekleselerdi şimdiye çoktan kapatılmış olabilirdi..." diye savundu kendini Benilm.

"-di ama işte; -di olmasa ne mutlu sana..." dedi ama karşılık beklemeden devam etti. "O zaman kapatmaya devam edin. Bir törsef öldürülüyorsa iki adımlık yere meyve doldurun. 2. sınıf meyveyi önve atın sonra 1. sınıfı atın. Arasına da buruşuk olanları doldurun. " dedi. Daha kısık bir sesle "bu onları fazla yavaşlatır." diye devam etti.

Komutu ani bir kararla olmuştu. Belkide doğru bir karardı, şu an bunu kestirmek onlar için biraz zordu...

"Ama törsef saldırısı devam ederken bu çok güç olacaktır. Kimse pişman olmak istemez..." diye yoklamak istedi Coğfaray'ı. Ama o kararlıydı. "Herkes pişman olacak, ya yaptıkları için ya yapmadıkları için." dedi Coğfaray gerçek dünyadan bir alıntı yaparak. (Gerçek dünyadan nasıl alınıt yapabilirsin sen!! :D)

"Peki efendim siz nasıl isterseniz..." dedi ve çekildi Benilm. Coğfaray'ın aklına Khan geldi. sol tarafında duran kapıya bakarak "Khan!" dedi. Bu sefer siniri sesinden okunabiliyordu.

Cevap yok...

"Hadi Khan uyan artık..." diye istediğini tekrarlayıp bir süre bekledikten sonra "İçeri giriyorum !" dedi kapıya yakaşarak.

"Sen istedin..." dedi ve daldı içeri. İçeriyi seri bir şekilde süzdükten sonra yatağın hiç bozulmamış olduğunu gördü. Daha sonra da aklına gelen tek ve son ihtimal onun seyir odasında sabahlamış olmasıydı.

Hemen arkasını dönüp kapıyı kapatmadan çıktı. Korunaklı kapıyı açmak ağırlığı sebebi ile o kadar hızlı olmamıştı. Ama açtığı iki kapıyı da kapatmadan hızlı adımlarla ilerledi. Henüz dün öğrendiği seyir odasının yolunda nefret dolu bakışlarla ilerledi. Eğer odaya girdiğinde Khan hala uyanıksa neler söyleyeceğini düşünüyordu ama gerçekleri bilmek imkansızdı; boşa düşünmüş oldu.

İçeri girince etrafta Khan'ı göremedi. "Nerdesin lan?!!" diye bağırınca Khan kafasını yattığı yerden kaldırdı. Koltuk cama dönük olduğundan ilk bakışta görememesi gayet normaldi ve Khan'ı o şekilde görünce yüzünde biir tebessüm sebebi oldu. Tüm siniri kanat takıp uçmuştu sanki...

Ona kızmak istemiyordu, çünkü doğru değildi.

Hiçbir baba çocuğuna bağırmamalıydı, aynı şekilde karısına ve annesin de. Bir evlattan da beklentiler var elbet; o da kendinden büyük olan kimseye bağırmak gibi bir saygısızlığa girmemeli mesela...(Message sent)

"Ne bağırıyon ya sabah sabah??" dedi Khan masumca. Cofaray yoperden sabır dilerken gitmek için arkasını döndü ama duraksadı. "Ulan sen var yaa... Sabahlamadın demi?" diye sordu arkasını tekrar dönerken...

"Yok yaa, ne sabahlicam? Ben deli miyim?" dedi, doğruları söylemişti sonuçta.

"İyi peki. Ama sana kötü bir haberim var..." dedi Coğfaray.

"Benim de sana iyi bir haberim var" deyip gece olanları anlatmak istedi ama "Ne kadar kötü?" diye sordu...

Çiğnenmez Kural! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin