Geçen gün onu gördüğümde gerçek olduğunu bildiğim gibi şu anda da biliyordum. Ama böyle bir durumda nasıl tepki verileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Her saniye kafamda dönen onlarca soru bir anda yok olmuş, yerini kocaman bir boşluğa bırakmıştı.
Uzun bir süredir yüzüne bakmakta olduğumu pasta üstündeki maytap sönünce fark etmiştim ve bunca zaman bekledikten sonra verdiğim cevap elbette üstün zekamın örneğiydi.
"Teşekkür ederim."
Bunun üstüne beyaz çocuk kıkırdamıştı. Ben ise elimle alnımı tokatlama isteğimi zor bastırıyordum. Çocuk bana yaklaşıp elindeki pastayı uzatmıştı. "Doğum günün için dilek tutman gerekiyor."
Ona kafamı sallamıştım ancak yaptığım şey dilek tutmak kesinlikle değildi. Çocuğun güzelliğini yüzü yanıma yaklaşınca fark etmiştim. Elmacık kemiklerinin kattığı erkeksi havaya rağmen parlayan gözleri onu çocuksu gösteriyordu.
Yine salak gibi durduğumu beyaz çocuğun gülüşüyle algılamıştım. "Dileğini tuttuysan üflesene." demişti gülüşü arasında.
Gördüğüm gülümsemenin bütün dikkatimi dağıtmasıyla bu gülüşü görmeye devam etmeyi dileyerek üflemiştim mumları.
Sonunda üflemeyi başardığımdan olsa gerek çocuk pastayı yanındaki masaya bırakıp alkışlamıştı. Ardından tabak getireceğini söyleyerek mutfağa yöneldi.
Ben ise çocuğun uzaklaşmasıyla yeni kendime gelmiştim. Tanımadığım bir çocuk -aslında çocukken gördüğüm için tanıyor sayılırdım (?)- evime giriyor ve doğum günümü kutluyordu. Benim tepkim ise sadece pastayı üfleyip teşekkür etmek oluyordu.Geri geldiğinde ilk yapmam gereken şey kim olduğunu öğrenmek olmalıydı. Şanslıysam kahin veya ailemle ilgili de bilgi alabilirdim.
Elinde tabaklarla gelen çocuğu görünce pastaları koymuş ve koltuğa geçmiştim. Beni takip edip karşıma oturmak yerine direkt yanıma oturmuştu.
Oturduğum koltuk bir kişilik koltuktan biraz büyüktü yine de yanıma oturabileceği kadar büyük değildi. Ona nedenini anlamaya çalışan bakışlar atarken tek yaptığı pastasını yemekti.
Artık sorularımı sormam gerekiyordu ama bunu doğal bir şekilde yapmalıydım. Boğazımı temizleyerek ona döndüm.
"Bu arada... Adın neydi?"
Sanki saatlerdir sohbet ediyormuşuz gibi yaptığım bu giriş onda bir etki yaratmamıştı. Sakince ağzına pastasını tıktı ve "Baekhyun." diyerek pastasına döndü.
Ağzı dolu olduğu için anlamakta zorlandığım ismi içimden tekrar etmiştim. Soru sormaya devam edeceğim sırada bana dönmüş ve "Pastayı sevmedin mi? Seveceğini düşünmüştüm." dedi.
Elimdeki hiç dokunmadığım tabağı bir yere bırakarak "Sabah yediğim için yiyemedim." dedim. Ardından iyice ona dönerek devam ettim. "Aslında sana birkaç soru sormak istiyorum. Mesela eve nasıl girdin? Ya da beni nasıl tanıyorsun? Bir de çocukken seni gördüğümü hatırlıyorum. Ailemin nerede olduğunu biliyor musun?"
Elini bacağıma koymasıyla durmuştum. Ya tensel teması çok seviyordu ya da bunların normal olmadığını bilmiyordu. Tepki vermemeye çalışarak durmaya devam etmiştim.
"Öncelikle eve kapıdan girdim. Evden çıkarken kapıyı kapattığına emin olmalısın. Ayrıca seni ailen sayesinde tanıdım, yer altındalar. Bir de başka sorun varsa ben onları cevaplarken bana hep içtiğin siyah şeyden yapar mısın?"
Verdiği cevap ile bu sefer kıkırdayan ben olmuştum. Kahveye siyah şey diyerek hitap ettiğine göre hiç içmemiş olmalıydı. Ona kafamı sallayarak beni takip etmesini söyledim."Yer altında kahve içmiyor musunuz? Oranın da buradan farklı olmayacağını düşünüyordum."
Bir yandan konuşuyor bir yandan da yardım etmeye çalışıyordu. "Normalde yer altındakiler yer üstündeki yiyeceklerden de yer ama genel olarak kendi gezegenimizde de yetiştirdiğimiz meyve sebzelerle besleniyoruz. Yer üstündeki yiyecekleri temin etmek güneş yüzünden zor oluyor.
Ayrıca güneş olan 4 yıl boyunca yukarı çıkıp da yiyemiyoruz. İnsanlar havada uçan yiyecekler gördüklerini sanıyorlar." son cümlesinden sonra gülmüştü.
Kahveyi hazırladığımda ona uzatmıştım. Tekrar içeri geçerken bana yer altından biraz daha bahsetmesini istemiştim. Eğer kahini bulmaya gideceksem her türlü bilgiye ihtiyacım olacaktı.
"Aslında buradan pek de farklı değil. Evler duvarlar oyularak ya da yer kazılarak yapılıyor. Daha içlere gittikçe önemli insanların yaşadığı yerler geliyor ve oraya geçiş yasak. Eski gezegenimizde bulunan yöntemlerle yiyecekler yetiştiriyoruz ama yer üstündeki kadar lezzetli olmuyorlar." diyerek elindeki kahveye üzgün bakışlar atmaya başladı.
Bu yemekleri gerçekten daha çok seviyor olmalıydı. Ona ailem hakkında sorular sormak istiyordum ama çoktan onlarca soru sormuştum. Onu rahatsız etmek istemiyordum. Sessiz bir şekilde oturmaya devam ederken bir anda zihnimi okumuşcasına "Aileni merak ediyorsun değil mi?" demişti.Ona kafamı sallamıştım. "Babanın başından geçenlerin ne kadarını biliyorsun?" diye sorduğunda kararsız kalmıştım. Ona söylemem tehlikeli olabilirdi ama söylemezsem de öğrenme şansımı kaybederdim.
"Yer üstünde yaşamasına kadar olan kısmı biliyorum." diyerek kendimi riske atmamaya karar vermiştim. O ise kafasını sallayarak anlatmaya başlamıştı.
"8 yıl önce geldiğimizde amaçları sadece aileni değil seni de yer altına götürmekti. Nedenini bildiğini düşünüyorum. Ben ise sadece onlara yardım ediyordum. O zaman yanımda gördüğün kişi benim abim Chanyeol'du. Aynı zamanda genç olmasına rağmen yer altındakilerin başkanıydı.
Bu yüzden sizi bulmamı istediğinde sorgulamadan yapmış ve onu evinizin önüne getirmiştim. Seni de ilk o gün yatmaya odana gittiğinde görmüştüm. Aslında abim sizi o gün alıp götürecekti ama yer altında çıkan isyan tarzı bir olay yüzünden yapamadı.
İsyanı bastırmak çok uzun zaman almıştı. Karanlık ayların sonuna anca bitmişti. O zaman abim onu tekrar buraya getirmemi istedi.
Abim eski başkan gibi değildi. Şiddete başvurmayı hiç sevmediği için de aileni ve seni konuşarak götürmeyi düşünüyordu. Buraya gelip ailenle konuştu. Ailen aşağı gelme konusuna karşı çıkmamıştı ama senin aşağı gitmeni istemiyordu.
Senin kendi çocukları olmadığını bu yüzden buna gerek olmadığını söylüyorlardı. Annenin ablası ölünce aile ortamını tekrar kurabilmek için evlat edindiklerini anlatmıştı baban. Abim ise yalan da doğru da olsa seni zor kullanmadan alamayacağını bildiği için bunu kabul etmişti.Zaten biz aşağı geri döndükten sonra bile senin ne olduğunu anlayamaman onu ikna etmişti. Ancak bundan 6 yıl sonra isyan çıkaran topluluk bunu öğrendi ve inanmadılar. Hala senin aşağı indirilmeni ve öldürülmeni istiyorlardı. Geçen seferkinden daha büyük bir isyan çıkardılar. Abim ise insanlara zarar gelmesin diye tahtı bırakmak zorunda kalmıştı.
Bu olaylar üzerine aileni bir hücreye kapattılar. Son zamanlarda ise senin olduğun yeri söylemezlerse öldürmekle tehdit ediyorlar."
Babam öldürülebiliriz derken bunu kastediyor olmalıydı. Beni korumak için yalan söylemişlerdi ve büyük ihtimalle hala yaşıyor olma nedenim de buydu. Hem benim hem de ailemin hayatı kahine bağlıydı ve ben onu hemen bulmalıydım.
Bu durumda Baekhyun'a güvenmekten başka şansım kalmıyordu. Ondan yardım istemeliydim.
"Benim bir an önce ailemi kurtarmam gerekiyor. Bunun içinse yer altına inip kahini bulmalıyım. Yer altını biliyor olmalısın. Başıma gelenleri bilen ya da anlatabileceğim başka birini de bilmiyorum. Yardımına ihtiyacım var. Benimle yer altına gelir misin?"
Sorumun üzerine yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Bunun evet anlamına geldiğini düşünürken kafamı karıştıran bir cevap almıştım."Buna ihtiyacın olacağını sanmıyorum."
Acaba kahinin kolayca bulabileceğim biri olduğunu mu söylemeye çalışıyordu. Belki de ailemi kurtarmanın başka bir yolunu biliyordu. Kafamda bütün olasılıkları değerlendirirken ağzımdan "Nasıl?" sorusu çıkmıştı.
Kısa bir süre düşündükten sonra gerçekten şanslı günümde olduğumu kanıtlayan cevabı verdi.
"Ben kahinim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Son Of The Moon // Sebaek
FanfictionEfsaneye göre "Ayın oğlu" dört yılda bir yeryüzüne iner, bir insana aşık olur ve onu da yanına alarak aya geri döner. Bu efsanevi karakterin görünümü hakkında ise halk arasında onlarca görüş, bu görüşlerin ise tek bir ortak noktası vardır. Ay gibi b...