08

435 55 15
                                    

Beyaz saçlı uzaklaştıktan sonra peşinden gitmekle gitmemek arasında kalmıştım. Gitsem de büyük ihtimalle onu bulamayacaktım. Ben de N'i çekiştirip olanları ona anlattım.

N'in gözlerinde şüphe vardı. Öyle olması da normaldi tabii. Yıllardır halüsinasyonlar ve rüyalar görüyordum bununla ilgili. Ama bunu gerçekten hissetmiştim.

“Gerçek mi emin olamıyorum ama bunu şu an anlayamayız zaten. Şu an yapmamız gereken şey babanın günlüğünü okumak. Ben dedeme haber verdim. Gitsek kimse bir şey demez bence.'' demişti N.

Ona kafamı sallayarak cevap vermiştim. Birlikte N'in arabasına gitmiştik. N her zamanki normalin üstünde olan hızıyla bizi eve götürmüştü.

Varır varmaz N kahve koymuş ben de tamamen erimiş olan kasayı depodan çıkartmıştım. Okumaya hazır olunca benim odama geçip yatağa uzanmıştık.

Kasayı Jisung amcanın verdiği anahtarla açmıştım. İçinde bir kutu, bir defter ve 4-5 tane fotoğraf vardı. Kutuyu içinde bırakıp defter ve fotoğrafları çıkartmıştım.

İlk fotoğrafta annem ve babam gençlerdi. Yanlarında anneme benzeyen –teyzem olduğunu tahmin ediyordum- bir kadın yatıyordu. İkinci ve üçüncü fotoğraflarda annem ve babam evleniyordu. Tekinde Jisung amcanın genç halini bile görmüştüm.

Son fotoğraflar ise benim çocukluğumdan kalma fotoğraflardı. Tekinde bir yaşından küçük duruyordum ve banyo yapıyordum. Diğerinde ise takla atıyor gibi görünüyordum.

N son fotoğrafları elimden alıp hemen fotoğraflarını çekmişti. Bir yandan da bana gülüyordu. Sinirlendiğimi göstermek için boğazımı temizleyip elinden fotoğrafları çektim.

''Farkında mısın günlüğü okumalıyız.'' diyerek fotoğrafları bir kenara koydum.  O da hemen ciddi suratını bürünmüştü.

Aniden bir ürperti hissettim. Sanki izleniyormuşum gibiydi. O sırada perdelerin açık olduğunu fark ettim. Jisung amca öğreneceğim şeylerin tehlikeli olduğunu söylediyse görünmememiz gerekiyordu. Gidip perdeleri örtüp tekrar yerime yerleştim. Ardından defterin ilk sayfasını açtım.

Sehun, oğlum. Bunu okuyan kişinin sen olduğunu umuyorum. Eğer öyle değilse zaten her şey bitmiş demektir. Bunu okumak zorunda kaldığın için özür dilerim. Sanırım her şeyi baştan anlatmalıyım.

Öncelikle ben bu gezegende doğmuş olsam da atalarımın burada doğmuş olduğunu söyleyemem. Şimdi sana onların hikayesini anlatacağım.

Yıllar önce atalarımın yaşadığı gezegen güneşsiz bir gezegenmiş. Bedenlerimiz karanlığa uyum sağlamış. Yine de bütün gün karanlıkta olmak yaşanacak gibi değişmiş. Bu nedenle teknoloji gezegende çok hızlı gelişmiş. Teknolojinin en çok geliştiği alan ise biyoteknoloji olmuş.

Ülkemdeki bilim insanları bütün hastalıklara çözüm bulmak için çokça çabalıyorlarmış. Ancak bir gün deneyler kontrolden çıkmış. Ters yerleştirmiş oldukları bir gen hızla yayılan ölümcül bir hastalık ortaya çıkartmış.

Bunu engelleyecek ilacı yapabilirlermiş. Ama bütün gezegenin inandığı ve güvendiği kahinleri yeterli zaman olmadığını söylemiş. Eğer gezegeni terk etmezlerse geriye bir şey kalmayacakmış.

Onlar da toplayabildikleri kadar sağlıklı insan toplayıp gezegeni terk etmişler. Nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını bilmeden yıllarca uzayda dolanmışlar. Sonunda yaşama uygun görünen bir gezegen, yani şu anda bulunduğumuz gezegeni keşfetmişler.

Gezegene indiklerinde bir uygarlıkla karşılaşmayı beklemiyorlarmış. Geldikleri zaman karanlık aylarmış ve bu onlar için büyük bir şansmış. Öncelikle ülkenin başındaki kişilerle konuşup onlara durumu anlatmışlar.

Herkes onları çok sıcak karşılamış. Görünüş olarak buradaki insanlardan çok bir farkları yokmuş. Tek fark beyaz saçlar ve fazla beyaz olan tenleriymiş. Hiç değilse onlar öyle olduğunu sanıyormuş. Kolayca buradaki yaşama uyum sağlamışlar.

Aradan bir ay geçmiş ve uzaydan gelenler buradakilere, buradakiler de uzaydan gelenlere aşık olmaya başlamışlar. Aralarındaki küçük farklar onları birbirine çekiyormuş. Birbirlerine baktıkça ruh eşlerini bulmuşlar gibi hissediyorlarmış.

Karanlık aylar bitene kadar hiç sorunları yokmuş. Ancak karanlık ayların bitiminde bütün geleceği değiştiren bir olay olmuş.

Geldiğimiz gezegende hiç güneş almayan ciltlerimiz güneş ışığı gelince görünmemeye başlamış. Aynı ırktan olanlar bile birbirini göremiyormuş. Buradan olan eşlerinin onları görebilmeleri için çok dikkatli bakmaları gerekiyormuş.

Bu şekilde yaşayamayacakları için tekrar ülkenin başındaki kişilere gitmişler. Uzun tartışmalar sonucu yıllar önce yer altında bulunan metro adı verilen ulaşım aracı kaldırılıp yerine bizim için bir şehir yapma kararı alınmış.

Şehrin tamamlanması çok uzun sürmemiş. Altyapısı çoktan hazırmış çünkü. Herkes eşleriyle birlikte yer altına taşınmış. Bilim adamları da yer üstünde yaşayabilmek için çalışmalar yapmaya başlamışlar.

Aradan yıllar geçmiş. Gelişmiş teknolojik bilgilerine rağmen bir türlü amaçlarına ulaşamamışlar. Aynı zamanda yer altındakiler yer üstündekiler ile evlenip yer altına taşınmaya devam ediyormuş. Bu gittikçe yöneticileri rahatsız etmeye başlamış.

Böyle giderse bütün nüfusu kaybedeceklerinden bir karar vermişler. Karanlık aylarda yer altındakilerin yer üstüne çıkması yasaklanmış. Bu sayede yer üstündekiler onlara aşık olamayacaklarmış. Ayrıca her 4 yılda bir yer altına inip üstten kaçan var mı diye kontrol edilecekmiş.

Elbette bu yer altındakileri mutlu etmemiş. Yapamadıkları yer üstünde yaşama çalışmalarını bırakıp yer üstünde yaşayanların güneş ışığında görünmesini engelleyecek bir icat yapmaya çalışmışlar.

Garip bir şekilde bunu başarmaları zor olmamış. Yer üstündekilere aşık olanların ellerine birer cihaz takmışlar. Karşındaki kişi elini tuttuğunda cihazın içindeki genler karşı tarafa aktarılıyormuş. Tek yapmaları gereken karanlık aylarda aşık oldukları insanı kendine aşık etmekmiş. Bu da aralarındaki çekim sayesinde kolayca gerçekleşiyormuş.

Bir gün kahin yeni bir kehanette bulunmuş. ''Bir gün aramızdan biri yeryüzünden birini sevecek. Sevdiği kişi ne kadar aşık olsa da yer altına gelemeyecek. O kişinin aşkı imkansız formülü, bizim yeryüzünde yaşamamızı sağlayacak icadı yapacak. Bu doğacak çocuklarının özel olmasına neden olacak. Bu çocuk 16 yaşına basarsa yeni yetenekleri ortaya çıkacak. Sadece onun sahip olacağı yetenekler bize ya sonsuz mutluluk ya da yıkım getirecek.''
Bu kehanet üstüne yapılmaya devam eden çalışmalar bırakılmış. Sonsuz mutluluk şansı da olsa kimse yıkım olasılığını göze alamıyormuş.

Yıllar geçtikçe uzaydan gelen bu ırk unutulmaya başlamış. İnsanlar sadece karanlık aylarda ortaya çıkan beyaz tenli beyaz saçlı insanlara ''Ay'ın oğlu'' demeye başlamış. Bu hikaye efsaneleşmiş ve günümüze kadar gelmiş.

Ben de ''Ay'ın oğlu'' dediğiniz ırktanım. Bunların seninle ilgisini merak ediyorsan eğer, kehanetteki yeryüzünde yaşamamızı sağlayacak imkansız formülü bulan kişi ben, 16 yaşına basan özel çocuk ise sensin oğlum.

The Son Of The Moon // SebaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin