N ile ablası şimdilik onlara yetecek kadar zaman geçirdikten sonra ayrılmışlardı. Ardından N yüzündeki parıldayan gülümsemeyle yanımıza gelmiş ve konuştukları şeyleri anlatmaya başlamıştı. Genel olarak ablası mutluydu ve bu yüzden N de mutluydu. Artık yaşadığı yeri ve nasıl içeri girileceğini bildiği için -ikisini de tek başına halledemeyeceğine emindim- tekrar ablasını görmeye gelebilirdi.
Yapacaklar listesindeki bir maddenin eksilmesiyle biraz rahatlamıştım ama yapmamız gereken şey büyük ihtimalle bundan çok daha zor olacaktı. Baekhyun bizi rahatça plan yapabilmemiz için kendi yaşadığı yere götürme kararı almıştı. N'in bitmek bilmeyen heyecanlı hikayeleri ile yarım saat kadar yürüdükten sonra hedefimize varmıştık. Yer altına inmek herkesin konuşma isteğini arttırıyor olmalıydı. Sanırım sırada ben vardım.
Durup önüme baktığımda çevredeki evlerden daha farklı bir ev görmüştüm. Dıştan bakılınca iki katlı bir kutuya benzeyen bu yere ev demek de biraz garip geliyordu tabii ki. Pencereler ve kapılar ya yoktu ya da siyah bir yapı ile görünmeyecek şekilde tamamen kaplanmıştı. Yapı mükemmel bir küp şeklindeydi ve mükemmel bir kare şeklindeki bahçe ile çevrelenmişti. Evin siyahlığına zıt olarak bahçe sayamayacağım kadar farklı renkte çiçekler ile doluydu.
Eve giden yol çiçeklerin arasından ilerliyordu ve S şeklinde kıvrılıyordu. Baekhyun yolda ilerlemeye başlayınca onu takip ettik. Yakından bile zar zor fark edilen bir kapı önüne geldiğimizde Baekhyun elini duvara koymuştu. Duvar önce el taraması ardından da göz taraması yaptı ve yana kayarak açıldı.
Bir takım koridorlardan geçtikten sonra sonunda içeri girebilmiştik. İçeri girişimizle evdeki bütün ışıklar yanmıştı. Karşılaştığım şey kesinlikle beklediğim şey değildi. Dışarıdan siyah ve mat görünen duvarlar içeriden sadece karartmalı camlar olarak görünüyorlardı. Evin hiçbir yerinde duvar yoktu. Odaların arası, duvarlar, tavan her yer camdan yapılmıştı.
Ev en başta ne kadar ön yargılı yaklaşsam da şu anda sonsuza kadar yaşayabileceğim bir yer olarak görünüyordu. Baekhyun bizi salon olduğunu düşündüğüm yere götürürken bir yandan da soracağımızı tahmin ettiği soruları cevaplıyordu.
“Bazen insanların geçmişini ya da geleceğini gördüğümde ayrıntıları unutmamak için resimler çiziyorum ya da notlar alıyorum. Bunlara ulaşmaya çalışan çok kişi oluyor bu yüzden evimin güvenliği yüksek olmalı. Sadece geleceği gördüğümde bayıldığım için biraz sıkıntı oluyor. Sık sık kafamı çarpıp saatlerce yerde yatıyorum.”
“Şimdiye kadar herhangi bir sorun yaşamamış olman mucize gibi bir şey olmalı. Sence de bu biraz fazla tehlikeli değil mi?” diye sormuştum. Sonuçta bayılırken merdivende olma ihtimali de vardı.
“Genelde evde kaskla geziyorum bu yüzden şimdiye kadar tek sıkıntı yerde yatmaktan belimin ve boynumun tutulması oldu.”
Kafasında kaskla etrafta gezen bir Baekhyun düşününce istemsizce gülmüştüm. Biraz garip ama etkili bir yöntemdi aslında.
“Artık plan yapmaya başlayabiliriz. Daha rahat olsun diye harita ve defter getireceğim. Sehun bana yardıma gelebilir misin?” diyerek cevap beklemeden elimden çeken Baekhyun ile merdivenlere yönelmiştim. Yeri tamamen cam olan üst kata çıkmak biraz korkunç görünse de yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Üst kata çıkınca yerin tek tarafı saydam camdan olduğunu görmek beni rahatlatsa da cam olduğunu bilmek hala korkutucuydu. Baekhyun beni yan taraftaki çalışma odası olduğunu düşündüğüm odaya götürmüştü. En kenarda bulunan 2 kişilik bir koltuk ve yanındaki çalışma masası haricinde eşya olmasa da bu hayatımda gördüğüm en dolu odaydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/120714430-288-k667610.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Son Of The Moon // Sebaek
FanfictionEfsaneye göre "Ayın oğlu" dört yılda bir yeryüzüne iner, bir insana aşık olur ve onu da yanına alarak aya geri döner. Bu efsanevi karakterin görünümü hakkında ise halk arasında onlarca görüş, bu görüşlerin ise tek bir ortak noktası vardır. Ay gibi b...